Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, önceki gün Konya’da, “kuvvetler ayrılığı”ndan şikayetçi olması yankı uyandırdı.
Başbakan Erdoğan’ın, “kuvvetler ayrılığı denen olay var ya” derken, yargıyı kastettiği şu sözlerinden anlaşılıyor:
“Türkiye’deki sistem düzgün kurulmamış. Sıkıntılar yaşanıyor. Umulmadık şekilde bürokrasi, yargı karşınıza dikiliyor. Yapacağım yatırım bir kelimeden kalkar 3 ay 6 ay erteletirsen, bu 1, 2 yıl giderse, bunun hesabını veremezsiniz. Dışarıdan bakanlar ‘326 vekiliniz var’ diyorlar ama işte bu kuvvetler ayrılığı denilen olay var ya. O geliyor, sizin önünüze bir engel olarak dikiliyor.”
Demokrasinin güvencesi
Başbakan Erdoğan, yargının, yürütmenin işini yavaşlattığı düşüncesiyle sisteme itiraz ediyor. Bu, daha önce de başbakanların zaman zaman şikayetçi oldukları bir konudur.
Özellikle idare mahkemelerinin, üst mahkeme olarak Danıştay’ın verdiği yürütmeyi durdurma ve iptal kararlarından kaynaklanıyor.
Ancak bir ülke, demokratik rejimle yönetiliyorsa, yargı denetimini kabullenmek gerekir. Rejimlere demokratik nitelik veren en önemli unsurların başında bağımsız yargı gelir. Demokrasilerde yürütme organının her eylem ve işlemi yargı denetimine tabidir. Her ülkede yargı vardır ama sadece demokrasilerde bağımsız yargı vardır.
Yargı bağımsızlığının kaynağı, kuvvetler ayrılığı ilkesidir. Bu ilkenin amacı ülkenin demokratik hukuk kuralları içinde yürütülmesini sağlamak, iktidarın keyfi karar ve davranışlarına engel olmak, iktidar gücüne karşı kişi hak ve özgürlüklerini korumaktır.
Yürütmenin eylem ve işlemlerinin yargı denetimi dışında tutulduğu rejim, demokratik rejim değildir. Yürütme organı, eylem ve işlemlerini hukuka uygun biçimde yürütürse, yargı bir engel oluşturamaz. Kaldı ki, yargının uyguladığı anayasa ve yasalar, siyaset kurumu tarafından yapılır. Yasama organı dahi yasa yaparken, anayasaya uygun davranmak zorundadır. Anayasa mahkemeleri de bu aykırılıkları saptamak ve iptal etmek için vardır.
Yargı bürokrasi değildir
Esas itibarıyla yargı erkini bürokrasi olarak da tanımlamak mümkün değildir.
Yargıçlar ve savcılar, memur değildir.
Anayasada yer alan “yargıç teminatı”, yargı meslek mensuplarını memurlardan, dolayısıyla klasik bürokrasiden ayırır.
Yargının, usul hukukuna göre çalışması bürokrasi veya başka deyimle kırtasiyecilik değil, hem davanın esasını hem de kişi haklarını korumaya yöneliktir.
Yargı sisteminde süreci gereksiz yere uzatan, davanın esasını etkilemeyecek, kişi hak ve özgürlükleriyle ilgili olmayan işlemler varsa, bunları ayıklamak da yine siyaset kurumunun işidir.
Hukuka uygunluk
Hukuka uygunluk, ancak yargı denetimiyle sağlanabilir.
Yargı denetimi ortadan kalkarsa, yürütme organı iktidar gücüyle hukuk dışı eylem ve işlemlere yönelebilir. Bu tür eylem ve işlemleri, “millet menfaati”ne uygun görerek yaptığı savı ise hukuki bir sav değildir. Eylem ve işlem, millet menfaatine uygun olsa bile aynı zamanda hukuka da uygun olmak zorundadır.
Hukuk yapma yetkisi siyaset kurumunundur. Ancak hukuk yapıldıktan sonra siyaset kurumu da yaptığı o hukuka uymak zorundadır. Yargı, yürürlükteki hukuku uygulamakla sorumludur.
Bu nedenle yargıyı işleri yokuşa süren bir engel olarak değil demokratik hukuk devletinin bir güvencesi olarak görmek gerekir. Yargı denetimi, sadece parlamenter sistemlerde değil başkanlık sisteminde de vardır.