Kanunlarımıza göre güvenlik güçlerinin, teröristleri gördükleri yerde durdurmaları, teslim olmaya çağırmaları, mukavemetle karşılaşırlarsa da müdahale etmeleri gerekiyor.
30 yıla yakın süredir teröristle mücadele eden güvenlik güçleri, “alan hakimiyeti” konsepti içinde sorumlu oldukları bölgelerde arama-tarama faaliyeti yapıyorlar. Bu faaliyetler içinde teröristlerin hareketlerini ve yerlerini saptamak amacıyla insansız hava araçları (İHA) uçuruluyor, istihbarat değerlendirilerek mücadele sürdürüyorlar.
Böyle bir ortamda PKK’lıların yurtdışına çekilmeleri sürecinde güvenlik güçlerinin hareket tarzı büyük önem taşıyor.
Hükümet, PKK’nın istediği gibi çekilmeyi bir yasaya bağlamasının söz konusu olmadığını birkaç kez vurgulayarak, “geldikleri yoldan giderler” mesajı verdi. Bunun anlamı, PKK’lıların güvenlik güçlerine görünmeden, sessiz sedasız, geldikleri yolları kullanarak sınır dışına çıkmalarıydı.
Ancak böyle bir yol izleseler bile güvenlik güçleriyle karşılaşmaları veya güvenlik güçleri tarafından görülmeleri olasılık dahilinde.
Kanunlara göre teröristleri durdurmakla görevli asker, böyle bir halde nasıl davranacak?
Bu karşılaşmadan kaçınmak için PKK’lılar,
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, dün yansıttığım söyleşimizde, Meclis Başkanı Cemil Çiçek ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın daha önce, “Meclis muhatap değildir” dediklerini, sonradan AKP’nin araştırma komisyonu kurulması için başvurduğunu belirterek, “Merak ediyorum şimdi Sayın Çiçek buna ne diyecek?” eleştirisinde bulunmuştu.
Kılıçdaroğlu, PKK’lıların sınır dışına çekilmesi konusunda çıkan anlaşmazlık üzerine Başbakan Erdoğan’ın daha önce olmaz dediği Meclis muhataplığını kabul etmek zorunda kaldığını vurgulamıştı.
“Bu komisyon, o komisyon değil”
TBMM Başkanı Cemil Çiçek, dün arayarak, Kılıçdaroğlu’nun yönelttiği soruyu yanıtladı. Çiçek, Ak Parti’nin kurulmasını istediği araştırma komisyonunun, İmralı veya Kandil’in istediği komisyon olmadığına dikkat çekerek şu bilgiyi verdi:
“Örgüt tarafı bir komisyon kurulmasını ve PKK’lıların bu komisyonun gözetiminde sınır dışına çekilmelerini istemişti. Ayrıca Meclis’ten karar veya yasa çıkarılmasını talep ediyordu. Ben, böyle bir komisyonun anayasada ve içtüzükte yeri olmadığını, muhatabın Meclis olmadığını söylemiştim. Bu görüşüm geçerlidir. Ak Parti’nin verdiği önergeyle kurulmasını istediği komisyon, böyle bir komisyon
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, sürecin başlangıcında Başbakan Tayyip Erdoğan’a açtığını söylediği kredinin artık söz konusu olmadığını belirtti.
Kılıçdaroğlu, süreci “sağduyu” ile izlediklerini, ancak Başbakan Erdoğan’a, sorunun çözümü konusunda güvenmediklerini vurguladı.
CHP lideri, Erdoğan’ın 2011 seçimleri öncesinde olduğu gibi çatışmasızlık ortamında seçime gitmeyi hedeflediğini, akil insanları da zaman kazanmak için görevlendirdiğini savundu.
Kılıçdaroğlu’nun gündeme ilişkin değerlendirmeleri şöyle:
“Başlangıçta biz iyi niyetle, ‘sorunu çözebiliyorsanız çözün, engel olmayız’ yaklaşımıyla hükümete kredi açtığımızı söyledik. Ancak Başbakan, bu önerimizi değerlendireceği yerde, ‘siz kim oluyorsunuz da kredi açıyorsunuz? Krediye sizin ihtiyacınız var’ diyerek geri çevirdi. Bununla da kalmayıp, hakaret üstüne hakaret yağdırdı. Bu nedenle artık kredi bitti. Zaten bu yanıt karşısında ilk gün bitmişti. Buna karşılık, CHP olarak biz süreci sağduyuyla izliyoruz ama Başbakan Erdoğan’a güvenmiyoruz.”
Türkiye’de Sivil Gözetimin Geliştirilmesi Projesi’nin 2. aşaması kapsamında Kızılcahamam’da bir araya gelen milletvekilleri, İçişleri Bakanlığı yetkilileri ve bilim adamları, bu alanda Meclis’in etkin denetimi konusunda beyin fırtınası yaptılar. Avrupa Birliği normlarıyla uyum bağlamında öneriler geliştirdiler.
İçişleri Bakanlığı Müsteşarı Seyfullah Hacımüftüoğlu’nun açış konuşmasını yaptığı toplantıda Prof. Dr. Sebastian Roche, eski Belçikalı parlamenter Lodwejik Vanoost, Fransız uzman Dr. Floran Vadillo, Belçika ve Fransa’daki uygulamayı anlattılar.
Durdurma, arama, iletişim izleme ve bazı koşullarda silah kullanma yetkisi taşıyan polis, jandarma, istihbarat gibi kurumların parlamento tarafından nasıl etkin bir şekilde denetleneceği sorusunun tartışıldığı çalışmada, Prof. Dr. Feridun Yenisey, ufuk açıcı bir sunuş yaptı, soruları yanıtladı.
Yenisey Hoca, “polis hukuku”, “istihbarat hukuku” alanında çarpıcı örnekler verirken, milletvekillerinin telefon dinleme, teknik takip ve MOBESE kayıtlarına ilişkin soruları yanıtlarken önleyici kolluk ve adli kolluk hizmetleri arasındaki farkları anlattı.
Milletvekillerinin ilgisi
Toplantıda sunuş yapan yabancı konuşmacılar,
Meclis Başkanı Cemil Çiçek’in verdiği takvime uyan partiler başlangıç ve son bölüme ilişkin önerilerini dün verdiler. Başlangıç ve genel esaslar konusundaki önerilere bakınca dört partinin uzlaşarak yeni bir anayasa yapmaları çok zor görünüyor.
Başkanlık sistemi
AKP’nin önerisi başkanlık sistemine dayanıyor. Diğer partiler ise parlamenter sistemin devamını öngören taslaklar sunmuş durumdalar.
CHP ve MHP’nin başkanlık sistemine hayır diyecekleri biliniyor.
BDP de başkanlık sistemine başlangıçta karşı çıkmıştı. Ancak yeni başlayan süreç nedeniyle önce Abdullah Öcalan sonra BDP sözcüleri başkanlık sistemini konuşabileceklerini açıkladılar. BDP’nin anayasa taslağında egemenliğin bölüşülmesi önerisi var. Adı konmamış bir federasyon öneriyor. Bu önerisi yasama ve yürütme yetkisinin kullanılmasına ilişkin maddelerde açık biçimde ifade ediliyor.
BDP “Devletin toprak bütünlüğüne dokunulamaz” hükmünü önererek “bölücü-ayrılıkçı” olmadıklarına ilişkin güvence verirken, fiilen federasyon öneriyor.
Hükümet cephesi, bir yandan Abdullah Öcalan ve BDP’yle süreci yürütürken bir yandan da CHP’yi yokluyor. CHP’nin tutumunun önemini hükümet de biliyor.
Sürecin koordinatörü Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, CHP Genel Başkanı Yardımcısı Faruk Loğoğlu’yla bu manada temas kuruyor.
Atalay’la Loğoğlu, dün telefonla konuştular.
Bir günlük gecikme
Atalay’la görüşmesinden sonra Loğoğlu’yla konuştum.
Telefonla gerçekleşen temasla ilgili sorularımı yanıtlarken şu bilgiyi verdi:
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, siyasi partiler işin içine ne kadar çok sokularsa iyi olur, derken, özellikle de ana muhalefet partisi CHP’nin süreçte yer almasının önemini vurguladı.
MHP’nin bu sürece katılmayacağı, sonuna kadar muhalefet edeceğine kuşku yok. MHP lideri Devlet Bahçeli’nin açıklamaları bunu zaten tartışmaya yer bırakmayacak biçimde ortaya koydu.
Ana muhalefet partisi CHP’nin lideri Kemal Kılıçdaroğlu ise sürecin başında engel olmayacaklarını, hükümete kredi açacaklarını söylemişti. Ayrıca CHP, seçim bildirgesinde ve sonrasında dile getirdiği önerilerle MHP’den farklı bir pozisyon aldı.
CHP şu anda hükümetin Abdullah Öcalan, BDP ve Kandil’le yürüttüğü sürece destek vermiyor. Buna karşın Kılıçdaroğlu’nun sert bir muhalefet yapmayarak “izleme” konumunu korumak istediği yolunda değerlendirmeler yapılıyor.
Cumhurbaşkanı Gül’ün dile getirdiği gibi CHP sürece bundan sonraki bir aşamasında katılabilir mi?
Benziyor gibi ama değil
Abdullah Öcalan’ın 21 Mart’ta Diyarbakır’da yaptığı çağrıdan sonra PKK’nın yurtdışına çekilmesi bekleniyordu. Diyarbakır’da sergilenen manzara ve sonrasında hükümetten yapılan, “süreç işliyor” açıklamaları, bu beklentiyi daha da güçlendirdi.
Ancak bir iki gün PKK tarafından, gündeme, “Çekilmemiz için Meclis kararı ve yasal güvence şart” görüşü sürüldü. Kandil’den önce Murat Karayılan, sonra Cemil Bayık, “Yasa yoksa çekilme de yok” anlamında açıklamalar yaptılar.
Aynı günlerde TBMM Başkanı Cemil Çiçek ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, muhatabın Meclis değil hükümet olduğunu vurguladılar.
Böylece gündeme, “yasaya gerek var, yasaya gerek yok” tartışması çıktı.
Ve bu tartışma devam ediyor.
Bu tartışmalar içinde hükümet cephesinden, “Abdullah Öcalan’ın silahlar sussun, Türkiye’yi terk etmek süreci başlasın” mesajı verdiği, ancak, “Kandil’de Murat Karayılan’ın, çekilmeyi yasa şartına bağlayan açıklamalarıyla rol çalmaya yöneldiği, Öcalan’ın iradesini gölgelemeye çalıştığı” yorumları geldi.