Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Abdullah Öcalan’ın 21 Mart’ta Diyarbakır’da yaptığı çağrıdan sonra PKK’nın yurtdışına çekilmesi bekleniyordu. Diyarbakır’da sergilenen manzara ve sonrasında hükümetten yapılan, “süreç işliyor” açıklamaları, bu beklentiyi daha da güçlendirdi.
Ancak bir iki gün PKK tarafından, gündeme, “Çekilmemiz için Meclis kararı ve yasal güvence şart” görüşü sürüldü. Kandil’den önce Murat Karayılan, sonra Cemil Bayık, “Yasa yoksa çekilme de yok” anlamında açıklamalar yaptılar.
Aynı günlerde TBMM Başkanı Cemil Çiçek ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, muhatabın Meclis değil hükümet olduğunu vurguladılar.
Böylece gündeme, “yasaya gerek var, yasaya gerek yok” tartışması çıktı.
Ve bu tartışma devam ediyor.
Bu tartışmalar içinde hükümet cephesinden, “Abdullah Öcalan’ın silahlar sussun, Türkiye’yi terk etmek süreci başlasın” mesajı verdiği, ancak, “Kandil’de Murat Karayılan’ın, çekilmeyi yasa şartına bağlayan açıklamalarıyla rol çalmaya yöneldiği, Öcalan’ın iradesini gölgelemeye çalıştığı” yorumları geldi.

Kim şart koşuyor?
Bu durumda, Abdullah Öcalan’ın açıklamalarına bakmak gerekiyor.
Öcalan, 21 Mart’ta Diyarbakır’da okunan mektubunda, “Silahlı direniş sürecinden demokratik siyaset sürecine kapı açılıyor. Artık silahlı unsurlarımızın sınır ötesine çekilme aşaması gelmiştir” dedi. Aynı konuşmasında TBMM’nin üzerine düşeni yapacağına inandığı, Meclis’ten destek beklediği mesajını verdi.
Bu ifadeler karşısında, “Meclis kararı veya yasa çıkarılması şartını kim koştu” sorusu geliyor:
Abdullah Öcalan mı?
Murat Karayılan mı?
Hükümet cephesinden gelen, Öcalan böyle bir şart koşmadığı halde Karayılan şart koşarak rol kapmaya çalışıyor yorumu esas alınırsa, Karayılan, Öcalan’ın talimatına rağmen şart mı koşuyor?
Yoksa şartı koşan Öcalan mı?

Şart koşan Başbakan mı?
Başbakan Erdoğan’ın, yurtdışına çekilme konusuyla ilgili gayet net açıklamaları oldu.
Erdoğan, yasa çıkarmanın söz konusu olmayacağını, muhatabın hükümet olduğunu ve PKK’lıların silah bırakarak çekilmeleri gerektiğini açıkladı.
“Gömerler mi, mağaraya mı bırakırlar, o bizi ilgilendirmez” diyerek, PKK’lıların silahsız olarak ülkeyi terk etmeleri çağrısında bulundu. Aksi, silahlı PKK’lıları gören TSK’nın müdahale etmemesi halinde suç işlemiş olacağı yönünde de açıklamalar yaptı. Ayrıca İmralı’da, Öcalan’la hiçbir pazarlık yapılmadığını ve hiçbir taviz verilmediğini de sık sık hatırlattı.
Bu durumda Başbakan Erdoğan, “silahsız” diyerek, çıkış için daha önce olmayan bir şart mı koştu?

Öcalan’la anlaşma var mı?
Bu tablo, şu soruları da beraberinde getiriyor.
MİT’le Öcalan’ın İmralı’da yaptığı görüşmelerde çıkışın hangi koşullar altında yapılacağı konusu görüşüldü mü?
Bu konu ele alındıysa Öcalan’la bir anlaşmaya varıldı mı?
Örneğin Öcalan’a, “PKK’lılar yurtdışına silahlarını bırakarak çıkacaklar” dendi ve Öcalan bunu kabul etti mi?
Yoksa bu konu hiç ele alınmadı mı? Sadece, “silahların susması ve PKK’lıların yurtdışına çıkması” konusunda uzlaşmaya varıldı, nasıl çıkılacağı üzerinde durulmadı mı? Böyle olunca hükümet cephesi, “Konuşmaya bile gerek yok çıkışın zaten silahsız olması doğaldır, Öcalan zaten bunu bilir” diye mi düşündü? Öcalan da, “Çıkışın güvence altında, Meclis kararıyla ve silahlı olarak yapılacağı doğaldır, hükümet de zaten bunu bilir” diye mi düşündü?
Veya, “Silahlar sussun, yurtdışına çıkılsın çağrısı” yapılsın da göç yolda dizilir, mantığıyla mı hareket edildi?