Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün 29 Ekim resepsiyonunda en çok merak edilen konu, Genelkurmay Başkanı Org. Işık Koşaner ve kuvvet komutanlarının gelip gelmeyeceğiydi...
Kapıların açılması beklenirken konukların çoğu bu konuyu konuşuyordu. Saat 19.30’da açılması beklenen kapılar açılmayınca, acaba komutanlar mı bekleniyor sorusu dillendirildi. Kapılar 20 dakika gecikmeyle açıldığında, komutanların gelmeyeceği anlaşılmıştı...
Türbanlı sayısı azdı
Gül’ün tek ve eşli davetinde resepsiyon salonunda nasıl bir tablo oluşacağı da merak ediliyordu.
Gül’ün ilk kez bu yıl verdiği eşli ve tek resepsiyonda türbanlı konuk sayısı çok değildi. Başı açık konukların sayısı daha fazlaydı. Ayrıca türbanlı konuklar arasında hiç kimse “türbanın zaferi” havasına da girmemişti. Salona türban hâkim değildi.
Cumhuriyet’in 87. yılını kutladık. Ama bayram havasında kutladık mı, sorusuna “evet” demek zor. 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı, bayram gibi geçti mi?
Gün boyu yaşadıklarımıza bakarsak, “bayram gibi geçti” diyemeyiz. Devlet yönetimi asık yüzlüydü. Basın tetikdeydi. Herkes birbirini kolluyordu.
Soruların dili
Kim kimin yanına geldi, kim kiminle konuştu, kim eşli kim eşsiz geldi, Başbakan’la ana muhalefet lideri konuştu mu?
Ana muhalefet lideri ile Anayasa Mahkemesi Başkanı birbirinin yüzüne baktılar mı, tokalaştılar mı?
Komutanların yüzü nasıldı? Köşk’teki resepsiyona geldiler mi gelmediler mi? Acaba TSK personeline verdikleri resepsiyonun saati özellikle Köşk’e yakın bir saat olarak mı belirlenmişti?
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Cumhuriyet’in 87. yıldönümü nedeniyle Köşk’te vereceği tek ve eşli resepsiyona katılıp katılmayacağı merak ediliyordu.
Kılıçdaroğlu’na dün Köşk’e çıkıp çıkmayacağını sordum. Yanıtı şu oldu:
‘Köşk’te olmayacağım’
“Ben Köşk’teki resepsiyonda olmayacağım. Bir boykot amacım yok. Halkla beraber olacağım. Hanımefendiye saygım var. Ama Köşk’e çıkmayacağım, bazı milletvekili arkadaşlarım çıkacaklar. Şöyle yanlış bir algı yaratılıyor. Cumhurbaşkanı Gül’ün eşi türbanlı olduğu için Köşk’e çıkmadığımız izlenimi yaratılıyor. Oysa ilgisi yok. Gerçek öyle değil. Ne önceki Genel Başkanımız Sayın Baykal’ın ne de benim öyle bir tutumum var. Ben İstanbul’da bir belediyemizin düzenlediği alternatif kutlamaya katılacağım. Partimizin adı Cumhuriyet Halk Partisi, ben de halkımla birlikte Cumhuriyet’i kutlayacağım. Türban nedeniyle Köşk’e çıkmıyorlar gibi gerçeği yansıtmayan ucuz tartışmalara da girmek istemiyorum.”
‘Başbakan samimi değil’
Haftalardır üniversitede türban sorununu tartışıyoruz. Daha önceki yıllarda yaptığımız gibi. Türban yine Türkiye gündeminin en üst sırasındaki yerini aldı.
Türban sorunu konu edildiğinde yükseköğrenim hakkından, demokrasiden, özgürlükten söz ediliyor. Özellikle türban serbestisini savunan liderler, iktidar sözcüleri, sadece yükseköğrenim hakkından değil inanç özgürlüğü açısından da serbestliği savunuyor.
Oysa üniversitelerdeki tek sorun türban değil. Üniversitelerde özgürlük yok, eğitimde fırsat eşitliği yok. Bu sorunları dile getiren üniversite öğrencileri ise ağır suç işlemiş muamelesi görüyorlar.
Parasız eğitim
Üniversiteler düşünce ve ifade özgürlüğünün beşiğidir, öyle olmalıdır. Ama bu Türkiye için geçerli değil.
Parasız eğitim isteyen, bu taleplerini dillendirmek için pankart asan üniversite öğrencileri cezaevinde. Hem de aylardır. Türban konusunda dünya örnekleri veren, Avrupa Birliği’nden dem vuranlar, parasız eğitim afişi asan öğrencilerin gördüğü muamele karşısında seslerini çıkarmadılar.
Terör örgütü PKK’nın, eylemsizlik sürecini bitireceğini açıkladığı 31 Ekim’e günler kala, İmralı odaklı trafik daha önce olduğu gibi hız kazandı.
Yaz başında uzun süredir örneği görülmedik boyutta terör saldırıları düzenleyen PKK, 13 Ağustos’ta sürpriz biçimde eylemsizlik kararı aldı. Devletin İmralı’daki terörist Abdullah Öcalan’la yaptığı görüşmeleri izleyen eylemsizlik kararının 20 Eylül’e kadar süreceğini açıklayan PKK, şartlarının bir bölümünün karşılanması halinde, eylemsizliği kalıcı ateşkese dönüştürebileceğini de bildirdi.
Bu ortamda yapılan 12 Eylül referandumunun ardından Demokratik Toplum Kongresi eşbaşkanları Aysel Tuğluk ile Ahmet Türk, eylemsizliğin uzaması için aracılığa soyundular. Tuğluk’un avukat sıfatıyla görüştüğü Öcalan’ın “kendisiyle görüşmelerin sürdürülmesi” ve kimi şartlar karşılığında eylemsizliğin uzaması eğilimini taşıdığı görüldü.
Karayılan’ın açıklaması
PKK da bu görüşmelerin ardından sadece 1 aylık bir uzatmaya gitti. PKK’nın liderlerinden Murat Karayılan, eylemsizlik sürecinin 31 Ekim’e kadar uzatılacağını açıkladığı Kandil’deki basın toplantısında, “Süresiz ateşkese uzun süre devam edelim istedik ancak hükümetin açıklamaları ve tavırları,
Türbanın üniversitede serbest bırakılması için CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun açtığı kapı, yeniden kapanmaya yüz tutuyor.
Bunun nedeni CHP liderinin hükümetten istediği güvencenin verilmemiş olması. CHP, türban serbestisinin üniversitelerle sınırlı olmasında ısrar ediyor. Bu konuda hükümetten güvence istiyor. Türbanın liselere, ilkokullara ve kamu görevlilerine yayılmaması gerektiğini savunuyor. Ancak hükümet, bir türlü güvenceyi vermiyor.
CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun söyleminden anlaşılıyor ki, eğer iktidar böyle bir güvence vermez ve bunu hukuki bir düzenlemeye bağlamazsa CHP’nin sadece türbanla ilgili bir düzenlemeye destek vermesi mümkün olmayacak.
Hükümetin görüşü
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve hükümetin, türbanın üniversite dışındaki öğretim kurumlarına ve kamu görevlilerine yayılması konusundaki görüşleri kamuoyuna net olarak duyurulmadı. Başbakan Erdoğan, başı örtülü olanların neden sınırlandırıldığı konusunda serzeniş yansıtıyor ve başı açık olanlardan da destek bekliyor. Ancak Erdoğan, bu görüşünü üniversite ile sınırlı tutmuyor. İktidar partisinin bazı sözcüleri, türbanı ilkokula taşıma gibi bir düşünceleri olmadığını belirttiler. Ancak, liseler ve kamu
İki haber dünkü bültenlerde dikkat çekiyordu: Birincisi CHP Grup başkan vekillerinin ortak yaptıkları açıklamaydı. Kemal Anadol, Muharrem İnce ve Akif Hamzaçebi, Meclis’i bir hafta açık tutalım ve bütün sorunları çözelim, çağrısı yapmışlardı.
İkinci haber ise bu açıklamanın nedenini oluşturuyordu. AKP Grup Başkan Vekili Mustafa İlter, partisinin CHP’nin koşullarını kabul ettiğini ifade etmişti. İlter’in bu sözleri üzerine de CHP Grup başkan vekilleri ortak açıklama yapmışlardı.
AKP kabul etti mi?
Gelişmeleri CHP’nin Grup Başkan Vekili Kemal Anadol’la konuştum. Meclis’in en deneyimli milletvekillerinden biri olan Anadol, gelişmeleri şöyle özetledi:
“Ben İzmir’deyim. AKP Grup Başkan Vekili İlter’in bizim koşullarımızı kabul ettikleri yönünde bir açıklaması olduğunu duydum. Ancak, araştırma gereği duydum. Haber kanallarından doğrulattım. Böyle bir açıklama yapmış. Bunun üzerine bizim diğer iki grup başkan vekilimizle temas kurdum ve ortak bir açıklama yaparak, CHP’nin bir haftalık TBMM çalışmasıyla sorunları çözmeye hazır olduğunu duyurduk. Şimdi AKP gerçekten bizim önerilerimizi kabul etti mi etmedi mi, bunun teyit edilmesini bekliyoruz.”
Tek tip ve bedelli askerlik konusunda gözler önceki gün yapılan zirvedeydi. Zirve sonrasında çeşitli haberler yansıdı. Bedelli askerlik umudunun devam ettiği, düzenlemenin seçim sonrasına kaldığı gibi haberler basında yer aldı.
Zirveye katılan Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’le dün bu konuyu konuştum. Çiçek, çıkan haberlerin tahmin ve spekülasyondan ibaret olduğunu vurgulayarak şu bilgiyi verdi:
“İhtiyaç-kaynak dengesi”
“Biz o toplantıda yeni askerlik sistemiyle ilgili bir karar almadık. Çalışmalar devam ediyor. Kesinleşmiş bir husus yok. Ama gazetelerde her gün haberler çıkıyor. Bu haberler binlerce kişiyi, aileyi ilgilendiriyor. Ama bunların hepsi tahmin ve spekülasyon niteliğinde. Doğru değil. Henüz alınmış bir karar yok. O toplantıda da biz, milli savunmamızla ilgili ihtiyaçlar ile insan kaynaklarını değerlendirdik, kaynak imkânıyla ihtiyaçlar arasındaki dengeye baktık. Böyle bir çalışma yaptık. Ancak bir karar alınmadı. Çalışmalar sürüyor. Dikkate alınması gereken birçok konu var. Seçimler öncesinde veya sonrasında diye de bir konu konuşulmadı.”
“Hâkim ve savcılara haksızlık”