HALİNİ sevdim.
Tavrını sevdim.
Halktan biri olmasını sevdim.
Samimiyetini sevdim.
Gandi’ye benzemesini, Bülent Ecevit’i andırmasını sevdim.
Tevazu sahibi bir insanın aynı zamanda cesur olabileceğini kanıtlamasını sevdim.
* * *
GENEL Maden İşçileri Sendikası, mart ayında yani büyük facia yaşanmadan birkaç ay önce, “Zonguldak Kömür Havzası’nda İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği” adlı bir rapor hazırladı.
Raporda hem tespit, hem öneri var.
Örnekse...
* 10 bin ton tüvönan (işlenmemiş cevher) üretime isabet eden kaza sayısı 2008’de 8.2 iken, 2009’un 11 aylık dönemde 12.1’e çıktı.
* Kazaların üretim-çalışan sayısı ilişkisine bakıldığında; 2000-2002 arasında düşüş, 2005’ten sonra artış var.
* Havzada 2000 -2009 arasında 25 bin 655 iş kazası yaşandı, 63’ü ölümle sonuçlandı.
Bunlar tespit.
TÜRKİYE İstatistik Kurumu’nun yaptığı bir çalışma dikkatimi çekti.
At, eşek ve katır sayısı azalıyormuş Türkiye’de. Buna karşılık domuz ve deve sayısı ise artıyormuş.
Hiç şaşırmadım.
Bir bakışta fark ediliyordu zaten!
Asıl ilginç olan ise bir aygırın TBMM’de tartışma konusu yapılması.
CHP Muğla Milletvekili Ali Arslan, “tek testisli bir aygıra hangi gerekçeyle 10 milyon dolar ödendiğini” sormuş.
Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker’den de şu cevabı almış:
SON dönemde tadının iyice kaçtığını, akla ziyan mantık hataları yapıldığını kabul etsem de, sıkı bir Kurtlar Vadisi müdavimi olarak; Devlet Bakanı Faruk Çelik’in açıklamasını öncelikle protesto ediyorum.
Lafa bakın:
“Kurtlar Vadisi’nin yayınlandığı saat yatsı namazına denk geldiği için cemaat camiye gitmiyor. Ayrıca dizideki karakterler günlük yaşamda, vurdulu-kırdılı tarzı ön plana çıkarıyor. Bu sorunu mutlaka çözmemiz lazım.”
Peki, ne yapalım?
Akla gelen ilk çözüm şu:
Yatsı namazının saatini değiştiremeyeceğimize göre, Kurtlar Vadisi’nin saatini değiştirelim!
Faruk Çelik en iyisi, sorunu Bakanlar Kurulu gündemine getirsin.
ALLAH’IN bahşettiği bütün nimetleri sinesinde barındıran Urla’ya giderken, yanıtını bulamadığım “Acaba buranın hangi özelliğini öne çıkarmalı?” sorusu, fır dönüyordu kafamda.
İzmir’i geleceğine yaptığım yolculuğun ikinci durağında, Belediye Başkanı Selçuk Karaosmanoğlu ile konuşmaya başladığımda... Baktım. Onun da kafası karışık.
Çünkü ne ararsan var Urla’da.
Denizse deniz.
İster balıkçılığı tutmasıyla da, yemesiyle de “bir numara” yap.
İster çoğu zaten doğal liman olan koylarını ve 12 adasını, Türkiye’nin en görkemli “yat limanı” haline dönüştür.
* * *
GERÇEKTEN merak ediyorum, acaba şu aralar kim daha sıkıntılı?
Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım mı?
CHP eski Genel Başkanı Deniz Baykal mı?
Aziz Yıldırım elinin altına kadar gelen şampiyonluğu kaçırmanın yarattığı hüzün ve öfke patlamasının ardından, istifa edip etmemenin eşiğinde...
Deniz Baykal ise elinin altındaki koltuğu bıraktıktan sonra, belki tekrar ve daha güçlü biçimde geri dönmenin hesabını yaparken; işlerin hiç de ummadığı biçimde zora girmesinin derdinde.
Kesin olan tek şey...
Türkiye’de hiç kimsenin, bugünlerde ne Aziz Yıldırım’ın, ne de Deniz Baykal’ın yerinde olmak istemeyeceğidir.
YUNANİSTAN’LA dost olalım. Oturup, kalkalım. Beraber göbek atalım. Ortaklık kuralım. Çift kale maç yapalım. Gezelim, tozalım.
İtiraz yok, hepsine tamam.
Ama ne yaparsak yapalım...
Alnımız ak olsun, başımız dik olsun.
Buna itirazı olan var mı?
Başbakan Erdoğan‘a, İzmir Ticaret Odası Başkanı Demirtaş‘a ve Yunanistan’la ilişkileri “şişiren” ve bu konuda da “şişinen” herkese yine soruyorum:
Atina sokaklarında Türk bayrağı yakılırken, “Atina’da destan” nasıl yazılıyormuş?
DENİZ Baykal, CHP’nin başına dönmeyi istiyor mu, istemiyor mu?
100 kişiye sordum.
77’si “İstiyor” dedi.
Deniz Baykal, istese CHP’nin başına dönebilir mi, dönemez mi?
100 kişiye sordum.
99’u “Dönebilir” dedi.
Deniz Baykal, CHP’nin başına dönmemeli mi, dönmemeli mi?