HALİNİ sevdim.
Tavrını sevdim.
Halktan biri olmasını sevdim.
Samimiyetini sevdim.
Gandi’ye benzemesini, Bülent Ecevit’i andırmasını sevdim.
Tevazu sahibi bir insanın aynı zamanda cesur olabileceğini kanıtlamasını sevdim.
* * *
DSP’den aday olmak için SSK Genel Müdürlüğü’nden istifa eden ama 1999 seçimlerinde olur olmaz bir yığın kişi DSP’den milletvekili ve belediye başkanı adayı yapılırken; onun tüm listelerin dışında bırakılmasına karşın Ecevit’e saygıda kusur etmemesini sevdim.
Beklemeyi bilmesini sevdim.
11 yıl sonra ödülünü Rahşan Ecevit’in elinden almasını sevdim.
* * *
Yoksulun derdini kendine dert edinmesini sevdim.
“Parlamentoda vurguncunun, talancının, kalpazanın yeri yoktur” demesini sevdim.
Şöhretini “hesap soran adam” olarak kazanmasına rağmen, “hesap vermenin önemine” özen göstermesini sevdim.
Demokrasi çıtasını yükseltmenin yolunun, önce parti içi demokrasiyi uygulamadan geçtiğine inanmasını sevdim.
Coşkusunu sevdim.
Heyecanını sevdim.
Halka umut vermesini sevdim.
Recep Beyi “sandığa gömme” iddiasını sevdim.
Yürümeyi yeterli görmeyip, koşmak istemesini sevdim.
* * *
Benim gibi kendi yolunda “Bir ağaç gibi tek ve hür” yürüyen insanlara, “Bir orman gibi kardeşçesine yaşama” çağrısı yapmasını sevdim.
Adam gibi adam...
İnsan gibi insan olmasını sevdim.
Galiba en çok da...
Ona güvenebilme ihtimalini sevdim.
Büyük deniz!
KEMAL KILIÇDAROĞLU, demokrat ve yurtsever olan herkese “gelin” diyor:
“CHP’de herkese yer var.”
Olmalı zaten.
“Küçük olsun benim olsun” tercihi ile yürümüyor bu iş.
Cesur insanların tarzı bellidir zaten:
“Büyük olsun bizim olsun.”
Başka türlü “büyük” olunmaz zaten.
“Biz” demeden olmaz.
Bir şeyin “paylaşmadan” çoğaldığı nerede görülmüş?
Ve zaten...
Beklenti öylesine ileri hedeflere taşındı ki, Kemal Kılıçdaroğlu’nun “küçük düşünme” lüksü kalmadı.
İyi de oldu.
İnsan boğulacaksa bile büyük denizde boğulmalı!
Keşke Parti Meclisi üyelerinin ve milletvekillerinin her birinden en yüksek verimi alacak bir model oluşturulsa meselâ.
İzmir’den Parti Meclisi’ne seçilen örneğin Alaattin Yüksel ile Rıfat Nalbantoğlu ve diğer PM üyeleri iki-üç ayda bir Ankara’ya gidip, toplantıya katılmaktan öte bir işlev üstlenmeyecekse zaten...
Bırakın sokaktaki insanı, herhangi bir CHP üyesinin geleceğe umutla bakması nasıl sağlanabilir?
Tek karelik gölge