Türkiye’de 0-24 yaş arası 682 bin üstün yetenekli insan varmış TÜBİTAK’ın araştırmasına göre. Ve bunlardan sadece 6 bin 942’si belirlenip, bilim ve sanat merkezlerinde kendilerine uygun eğitim alıyormuş.
Çıkarın 682 binden 6 bin 942’yi. . .
Demek 675 bin 58 üstün yetenekli genç, çocuk, bebek şu an kayıp!
Oysa ne de çok ihtiyacımız var onlara.
Çok çektik çünkü.
Güdük zekâlı, kısır yetenekli oldukları halde bize hükmedenlerden çok çektik.
* * *
Bekledim... Bekledim... Bekledim...
Öfkemin biraz olsun dinmesini, acımın biraz olsun hafiflemesini bekledim.
Devlet büyüklerinin kabaktan tatsız beyanatlarıyla, devletin büyüklüğüne verdiği zararın büyüklüğünü düşünerek bekledim.
Bir yandan zafer işareti yaparak Ankara’da uçak inen Hamas militanlarının görüntülerini, diğer yanda PKK militanlarının şehit ettiği vatan evlatlarının cenazelerinin uçağa taşınmasını izleyerek bekledim!
* * *
Söyleyin, Sayın Başkomutan
Söyleyin, Sayın Başbakan
Soru önergelerinin 45’i eğitim, 10’u Bursa’nın sorunları, 2’si ise güncel konularla ilgiliymiş.
En önemlisi, 57 soru önergesini de TBMM Başkanlığı’na aynı gün vermiş MHP Genel Sekreteri ve Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman.
Bir milletvekilinin Meclis’te “tek başına” yapabileceği, belki de “tek iş” soru önergesi vermek olduğuna göre; konuyu ciddiye almak lazım.
Bu durumda akla “Ya bizimkiler? İzmir Milletvekilleri ne alemde?” sorusu geliyor ki. . .
CHP’li vekillerden başlayarak, bakalım.
Erdal Aksünger, 5 yazılı soru önergesi vermiş.
Birgül Ayman Güler, sadece bir taneyle yetinmiş.
Verilen emir, “Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir” kadar kesin:
“Kalkıp ta Porsche kullanacağına Fiat’a, Volkswagen’e bin...”
Tamam.
Binelim.
Çek oradan bir “Fiat Bravo 1.6 Multijet Sports Style Dualogic” hemen.
Ya da “Volkswagen Touareg V6 Hybrid” olsun, o daha iyi.
İyi de...
Eskiden sokaklar şu sloganla inlerdi:
“Zam, zulüm, işkence... İşte bilmem ne!”
O “bilmem ne” kısmını ben yazdım. Onun yerine iktidarda olan partinin adı söylenirdi genellikle.
Bugüne uyarlarsak, şöyle olacak demek:
“Zam, zulüm, işkence... İşte akepe.”
Sebebi ne olursa olsun, zam iyi bir şey değil elbet.
Yapanın da, zamma muhatap olanın da canını yakar.
Önce gazete, televizyon ve internet sitelerinde ölüm ilanlarını takip edip, kimlik bilgilerini aldıkları ölülerin yakınlarını aramışlar. Kendilerini avukat olarak tanıtan 2’si kadın 5 kişi, ölen akrabalarının yaptıkları alışveriş nedeniyle borcu bulunduğunu söyleyerek, milleti dolandırmaya kalkmışlar. Bereket “Boş Mezar” adı verilen operasyonla yakalanmışlar.
Nerede?
Antalya’da.
* * *
Adamlar kaçak sigaraları, arı kovanlarının içine saklamış. Aramaya yapan polis kovanların kapaklarını açınca da, arıların saldırısına uğramış.
Nerede?
Adana’da?
Hikâye bu ya...
1960’lı yıllarda, Elazığ Akıl Hastanesi’nden deliler kaçar, şehrin cadde ve sokaklarına dağılır.
Sayım yapılır.
423 deli kaçmıştır.
Zamanın ünlü doktoru Mutemet Bey hastanenin baş hekimidir.
Doktor Bey’e “Ne yapalım?” diye sorarlar.
Mutemet Bey “Bana bir düdük verin ve arkama yapışarak gelin” der.
Epeydir ödenmesi gereken bir borcum vardı. Baktım, neredeyse bir yıl geçmiş aradan.
Olsun.
“Geç olsun, güç olmasın” deyip, gittim Sosyal Güvenlik Kurumu’nun Karşıyaka’daki merkezine.
Hatırlayan var mı bilmem ama bu kurumla ilgili eleştirel bir yazı yazmış, karşılığında SGK’nın o tarihteki Karşıyaka Müdürü’nden cevap almış ve kendisine gönderdiğim mesajda ise şöyle demiştim:
“Galiba en iyisi bir tebdili kıyafetle oraya gelmek ve yaşananları gözlemek.
Sanırım bunu bir gün yapacağım.
Hiç kuşkunuz olmasın, elim vicdanımda olacak.