Temmuz ayı adının ilk harfi ile başlayan bir sözcükle “terör” ile oturdu yılın gündemine.
Yer Diyarbakır’ın Silvan ilçesi Bayrambaşı beldesi Dolapdere Köyü kırsal kesimiydi.
PKK ateşi, yurdun 13 ocağına ateş düşürdü ve o ateş bütün ülkeyi sarıp, kavurdu.
13 askerimiz şehit olmuştu.
Asker bu acıyla sarsılırken, ayın sonunda Silahlı Kuvvetlerin komuta kademesi “sarstı” Türkiye’yi.
Genel Kurmay Başkanı Işık Koşaner ile Kara, Hava ve Deniz Kuvvetleri komutanları topluca görevlerinden istifa ettiler.
Belli ki, muvazzaf ve emekli yüzlerce askerin tutuklanması, komutanları en azından böyle bir tepki göstermeye sevk etmişti.
Fitil 27 Mart 2011’de ateşlenmişti, bomba Nisan ayında patladı.
Hem de her gün başka yerde, başka şekilde.
Hangi patlamaya baksanız, YGS yıkıntısının altından hep aynı sözcük çıkıyordu: ŞİFRE.
Olayın “bir numaralı” şüphelisi ÖSYM Başkanı Prof. Ali Demir’i ilerleyen aylarda istifaya davet eden ve aynı zamanda “amiri” olan YÖK Başkanı Prof. Yusuf Ziya Özcan yılsonunda görev süresi uzatılmayınca koltuğuna veda etti.
Fakat Ali Demir, yerinde oturmaya devam ediyor!
Nisan ayında “başka ne oldu?” derseniz, bence Başbakan’ın “hedefindeki” iki olaya daha değinmek gerekiyor.
Birincisi:
Eskiden “icmal” derlerdi. “Özet” yani.
Ve şimdi.
İcmal vakti.
Çünkü bir yıl bitiyor.
Ne oldu bir yılda, neler yaşandı?
Çok zaman geçmese de aradan “hafıza-i beşer nisyan ile malûldür” yine de.
İnsan unutur.
Tarihte olup biten olayların altı karıştırılınca işin nereye varacağını kestirmek mümkün olmayabilir.
Dersim meselesi, Ermeni tehciri ile falan bitmez bu iş.
Örnekse...
Benim köklerim Karaman’da.
Atalarım Osmanlı ile kapışınca, fena halde pataklanıp, Balkanlar’a sürgün edilmişler.
Osmanlı’nın son zamanlarında ve Cumhuriyet döneminde Rumeli’den Anadolu’ya gelen göçmenlerin büyük bölümü, büyük ihtimal vaktiyle Karaman’dan koparılan insanlar.
O Karaman ki, Türkçe’yi “resmi dil” ilan eden ilk devlet.
Sözü uzatmaya gerek yok. Çünkü Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Emre Kumral’ın soruları zaten yeterince çok.
İlginç olan ise bu soruların, cevabını da içinde barındırması.
İşte o sorular:
-Sağlığımızla ilgili hayati kararların “Türkiye Büyük Millet Meclisi” devre dışı bırakılarak, kamuoyu ve ilgili kuruluşların görüşleri alınmadan, yangından mal kaçırırcasına gece yarısı KHK’leriyle alındığının farkında mısınız?
-Sağlık Bakanlığı’nın artık sağlık hizmeti sunmayacağını, sağlığı yalnızca yöneteceğini biliyor musunuz?
-Kanun hükmünde kararnameyle, doktorluk mesleğinin, kamu ve kişi yararına yapılmasının yasaklanmış olduğunu biliyor musunuz?
-Koruyucu hekimlik ile ilgili düzenleme ve hizmetlerin göz ardı edildiğinin farkında mısınız?
Bazen kızıyoruz, çoğu kez eleştiriyoruz ama “fala inanma, falsız da kalma” sözünü hatırlıyoruz sonunda.
Öyle ya.
Magazin haberleri olmasa, “konuşacak” ya da adını açıkça koyalım hadi “dedikodusu yapılacak” ne kalır elde avuçta?
Hal böyle olunca Radikal Gazetesi “roman, şarkı, şarkıcı ve diğer ‘en’ ile başlayan seçimlerin” arasına “magazin olaylarını” da almış.
Aday “olaylar” şunlar:
Ali Taran&Ayşe Özyılmazel Evliliği / Bülent Ersoy’un yeni imajı / Erol Köse Twitter’da / Güloğlu’ndan Erken’e mermi / * İbo’yu vurdular / İzzet ve Nihat’ı bastılar / Tarkan’a sahnede taciz / Teoman müziği bıraktı / Tiyatro sahnesinde taciz iddiaları / Twitter teşhirleri
* * *
Türkiye’de 26 milyon ton sebze, 16 milyon 200 bin ton meyve üretiliyor.
2010 verilerine göre bu üretimin parasal değeri 57 milyar TL.
Bunun sadece yüzde 5’i ihraç ediliyor, yüzde 95’i iç piyasaya arz ediliyor.
Sonrası felâket.
Çünkü o yüzde 95’in yüzde 25’i yok oluyor, çöpe gidiyor.
Niçin?
Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı yukarıdaki verileri aktardıktan sonra, “Niçin?” sorusunu şöyle yanıtlıyor:
Okuduğum haber, okuduğum romanın içine hiç abartısız bomba gibi düştü.
O şiddetle sayfalar parçalandı.
Cümleler dağıldı.
Haber şuydu:
“Günde 5 milyon ekmek çöpe gidiyor.”
Romanın adı da:
“Kuşatma.”