EYLÜL ayının başıydı. Ama 2002 yılının Eylül ayı.
Recep Tayyip Erdoğan’a sordu lar:
“Gittiğiniz yerlerde neler görüyor, neler dinliyorsunuz? Aldığınız mektuplarda neler yazıyor?”
AKP Genel Başkanı “Üç kelime ile özetlememi ister misiniz? ” dedi:
“Kin, nefret, öfke...”
O üç kelimenin ortak paydası ise şuydu Erdoğan’a göre:
“Önce işsizlik... İşsizlik öylesine büyük sorun ki, anlatamam size.”
KAYITLAR kapandı. Hesap ortaya çıktı.
53 bin 777’si devlet, 35 bin 177’si vakıf, geri kalanı da KKTC ve diğer ülkelerde olmak üzere; üniversitelerde 103 bin kontenjan boş kaldı.
Ve şimdi...
Üniversiteye giremeyen öğrenciler perişan... Sıraları boş kalan üniversiteler, şaşkın.
Tuhaftan da garip, garipten de fena, fenadan da kötü bir durum bu.
Gerçekten, böyle yaman çelişki olur mu?
Olur.
YERİN adı, Demokrasi Meydanı... Etkinliğin adı ise “Cumhuriyet Günleri” olunca, ne bekler insan?
Çok şey.
Ve o şeylerin hepsi, demokrasinin anlamına, cumhuriyetin önemine yakışan ciddiyet ve kalitede sergilenmelidir mutlaka.
Aksini düşünmek mümkün olamaz.
Aksini yapmak bağışlanamaz.
Hele orası İzmir’se, Karşıyaka ise...
Bir mektup geldi Karşıyaka’dan.
ANAYASA Mahkemesi, Adalet Partisi’nin dağılmış sayılarak, hukuki varlığının sona erdiğine karar vermiş.
Bu Adalet Partisi, eski Adalet Partisi değil ama olsun.
Yine de içimde bir yerler acıdı.
Çünkü Adalet Partisi...
Benim partimdi.
1970’in fırtınalı yıllarında, henüz 16-17 yaşlarında genç bir adamken memleketin haline dertlenmiş, çözümün ise ancak “aklı başında” siyaset yaparak sağlanabileceğine inanmıştım.
Bir süre, parti aradım kendime.
ZÜĞÜRT muhabbetlerinin en keyiflisi,“Piyangodan büyük ikramiye sana çıkarsa, ne yaparsın?” sorusunun yanıtı çevresinde döner.
Hele bu yıl, muhabbetin feriştahı yaşanacak her yerde.
Çünkü yılbaşı ikramiyesinin 30 milyon lira olacağı açıklandı.
Öyleyse soralım:
30 milyon lira size çıkarsa, ne yaparsınız?
Yalnız bir ricam var, “İkramiyenin bana çıktığını kimseye söylemeyeceğim için, ne yapacağımı hiç söyleyemem” türünden klasik cevaplar vermeyin lütfen.
Yaratıcı olun biraz.
CUMHURİYET Halk Partisi hakkında çok şey söylenebilir. İsteyen “yetersiz” der.
İsteyen aynı anlama gelen ama daha ağdalı olan “kifayetsiz” sözcüğünü kullanır.
Nitekim CHP’yi yerden yere, duvardan duvara vuran; çok sayıda eleştiri yayınlandı bu köşede.
Ne var ki hiçbir zaman, “CHP ile çeteler” arasında bir ilişki kurulmadı, böyle bir ima dahi yapılmadı.
Çünkü yapamazdım.
Yapmaya kalkışsam...
Elim titrerdi.
FRANCİS Ford Coppola, İstanbul’da bir “aşk filmi” çekecek.
Filmde “Türk oyuncularla çalışacakmış” açıklamaya göre..
Keşke bir Hollywood starını da getirse.
Misal, Kevin Costner.
Partneri de AKP’li Edibe Sözen olsun.
Nasılsa şu aralar vakti bol ve yaşanan olaylar düşünüldüğünde, “buruk bir aşk hikâyesi” için havaya girmekte fazla zorlanmaz!
* * *
BİR ihtimal, Ürdün Kralı Abdullah telefon açmıştır:
“Cem iyi arkadaş bizim. Fena yapıyorlar, hapse atacaklar... Yardım et Cem’e...”
Büyük ihtimal, Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy burun kıvırmıştır. Ama tam “Başka kapıya...” derken; Kral söze girmiştir yine:
“Cem’de para çok. Gelecek hepsi size...”
Sarkozy, ne de olsa Napolyon’un memleketlisi!
Abdullah “para” deyince, hemen devamını getirmiştir:
“Para... Para...”