Matematik

8 Temmuz 2013

Okulda en korktuğumuz ders matematikti. Yahut ruhsal olarak bu dersi çoğumuz fazla sevmezdik. Derken şimdi futbolda da birbiri ardına dizilen matematiksel rakamlar ortaya çıktı. Ve maalesef başımızı ağrıtır oldular.
Bu rakamların sıralanış düzenini seven de var sevmeyen de. Sevmeyenin yanında değilseniz o taraftarın husumetini çekersiniz ve paranoyak olduğunuza hükmedilir. Yine de bizim aleyhimize yazıyor derler. Ama kalkar sevenin yanında olursanız ve hele son rakamların bilhassa milli takımımız yönünden faydalı olduğunu söylerseniz yalakalığınıza hükmederler. Ne yapalım futbol karoseli böyledir işte. Bir iner bir çıkar. Taraftarlar da kendine göre bir hoplar bir otururlar. Taraftarlığın raconu da budur.

Yazının Devamı

Dış güçler

1 Temmuz 2013

Çocukluğumuzda ne zaman başımıza bir dert gelirse, hep dış güçlerden bahsedilirdi. Büyüdük adam olduk, yine de bize fenalık yapan dış güçler olduğunu yeniden öğreniyoruz. Ekonomide böyle, politikada böyle derken, şimdi sporda da böyle.
Maalesef bir türlü bu dış güçlere karşı korunmamız yok demekki. Ama niçin, ama neden? Biz harmoni içindeyiz. Ülkenin her tarafında sevgi gülleri açılıyor. Adeta bir lale devri yaşıyoruz. Dış güçlere lanet olsun. Birbirimizi inciten problemlerimiz yok. Medyamız bahar havası içinde. Kulüp büyüklerimiz sanki festivaldeymişler gibi birbirlerini kucaklıyorlar. Sahalarımıza atılan çiçekler bazen futbol oynamamızı bile engelliyor. Ne şişe atan, ne küfür eden var.
Hele yabancı oyuncular cennete geldiklerini tekrarlayıp duruyorlar. Öyleyse ne oluyor bu dış güçlere? Nedir bu kıskançlıkları, düşmanlıkları? Sanırım anlaşılan şimdi tam zamanı. Bu dış güçlere haddini bildirmek gerek. Birbirimize söylemekten çekindiğimiz ağır sözleri, onlara söylemeliyiz. Kirli çamaşırlarını ortaya atmalıyız. Macar olsun, Alman olsun. Aldıkları kararlardaki düşmanlıkları bizim kendimizde asla görmediğimiz düşmanlığı yüzlerine bin bir hakaretle vurmalıyız. Biz ne şike

Yazının Devamı

Doping

24 Haziran 2013

Çocukluğumuzda şapkadan tavşan çıkaran, abra kadabraları heyecanla izlerdik. Şimdi günümüzde de bu abra kadabra işlemini sevgili kulüp başkanlarımız ve üst seviyedeki yöneticiler yapıyor.
Sevgili taraftarlarımız birazdan diyerek şapkanın içine ellerini sokup çıkarıyorlar. Hakikaten biraz sonra sevimli bir tavşan dudaklarınızı uçuklatacak milyon dolar ve eurolarla kürsüye çıkıyor.
Spor endüstrisi işte bu şapkadan çıkan tavşanlarla bir anlamda futbolcularla besleniyor. Bu milyon dolarlarla gözleri kamaşan birçok genç ve yetiştiricileri kürsüye çıkabilmek için maalesef illegal yollara başvuruyorlar. Çünkü sporun hangi dalında olursa olsun bir defa kürsüye çıkarsanız köşeyi döndünüz demektir. Ahlak ve moral, amatörlükten profesyonelliğe dönüşürken yaralar almaktadır.
Ne yazık ki çok defa dünya çapındaki şampiyonlar bile daha sonra kürsüde kalabilmek için illegal yolları dener olmuşlardır. Moral ve ahlak bu sefer paraya değil şöhrete yenik düşmektedir. Kanaatimizce günümüzde globalleşen dünyada sporcuları yoldan çıkaracak birçok metod denenmektedir. Ve bizler bunları yalnızca gazetelerin spor sayfalarındaki haberlerle öğrenebiliyoruz. Ve dahasını da öğreneceğiz.

Yazının Devamı

Şöhret ve doyumsuzluk

17 Haziran 2013

Bir zamanlar futbolun endüstri haline geleceğini kim bilebilirdi. Top peşinde koşanlara idealist diye bakılırdı. Daha sonra kulüpler kurulmuştu. Birileri futbolculara iş verir, destekler, onlar da kulüpleri için ter dökerlerdi.
Takımları kazanırsa zafer çığlıkları yükselirdi. Ama o zamanlar kimsenin aklına bugünkü havada uçuşan milyonlar gelmezdi. Çamur sahalarda birkaç yüz seyirci için koşulur, para kazanmak kimsenin aklından geçmezdi.
Kimisine çengel, kimisine kova adı takılırdı. Sonra da unutulur giderlerdi. Kimsenin aklına paralı askerler gibi satılmak gelmezdi. Kulüp değiştirmek ayıp, utanılacak bir şeydi. Ne zamanki gazetelerde spor sayfaları haberlerle doldu ve okunur oldu, televizyonlar gelişince delikli tüfek anlamında profesyonellik ortaya çıktı. Ve en önemlisi futbol devletlerin şeref ile onuru oldu.
Dev statlar yapıldı ve Cumhurbaşkanları seyirci oldular. İşte o zaman bir şeyler değişti. Futbolcularda ve kulüplerde doyumsuzluk başladı. Renkler para ile satılır oldu. Futbol şöhretleri hudutları aşıp başka ülkelere milyonlar için gittiler. Maalesef maça gitmek için para arayan taraftarlar futbol milyoneri olan futbol ilahlarına aşık oldular.
Ne tuhaftır ki

Yazının Devamı

Konuşmasını bilmek

10 Haziran 2013

Çocukluğumuzda büyüklerimiz bize sözün nereye varacağını bilmek gerekir diye öğretirlerdi. Önemli dış ülkelerde politika ve ekonomide isim sahibi olmuş kişilerin sözleri sanki terazide tartılmış gibi dengelenmiştir.
Zaten karşılarındaki basın ve halk, laubaliliği sevmez, reaksiyon gösterir. Bizde ise maalesef konuşma üslubumuzda nedense bir dengesizlik var. Nitekim onun için çoğu politikacı ve önemli isimler sonradan yanlış anlaşıldım deyip kıvırma yollarını aramaktadırlar.
Amerika ve Avrupa’da bilhassa üniversitelerde öğrenciler sık sık konuşmanın adabını öğrenmeleri için panellerde konuşturulurlar. Hele hele topluluklar karşısında. İyi ve doğru konuşma bir öğrenim işidir. Biz bu yüzden diyoruz ve inanıyoruz ki, bir kulüp başkanı “şu rakip kulübün işini bitirin” desin. Arkasından da “ben o kadar safmıyım ki rekabetten gelecek parayı çöpe atıyım” diye kıvırsın.
Siyasette, sporda konuşmasını bilmek lazım. Anlaşılan ülkemizin kültürel alanda bu yüzden bu yönde çok ama çok yol alması gerekiyor.

Yazının Devamı

Vefa

3 Mayıs 2013

Hangisinde, politikada mı, futbolda mı daha çok vefa, açık sözlülük, samimiyet veya kaypaklık var diye sorarsanız cevabınız nasıl olur acaba.
Bu yıl Bayern Münih takımı Jupp Heynckes’in teknik direktörlüğünde lig bitmeden haftalar evvel şampiyon oldu. Takım son maçını düzine gollerle süsledi. Bir lig maçında 10 gol bile attı. Hem Şampiyonlar Ligi’nde hem Almanya Kupası’nda finale kaldı. Derken kulüp başkanı gidip Barcelona takımının eski teknik direktörü Guardiola ile yeni futbol sezonu için anlaştı.
67’lik Jupp Heynckes kapının önüne konuldu. Hoca bir yıl daha kalmak istemesine rağmen, milli takım için bile düşünülürken. Ama kimsenin sesi çıkmadı. Ya basına ne demeli. Yaralı adama basın toplantısında gelecek Barcelona maçı için soru soruyorlar, ‘Guardiola’ya danışacak mısınız’ diye. Jupp Heynckes sadece kibarca ‘Lütfen benim teknik direktörlüğüme saygı göstermelisiniz’ diyerek sesini yükseltiyor. Görünüyor ki futbol hayatı politika hayatından daha vefasız. Hadi politikada sözüm yanlış anlaşıldı diye kıvırabilirsiniz, ama futbolda top kaleye girmişse kıvıramazsınız. Hele hele yan hakem ofsayt bayrağını kaldırmamışsa.
Şimdi de Heynckes 7 golle Barcelona’yı dize getirdi.

Yazının Devamı

Top aşırtmak

18 Nisan 2013

Aman Allah nasıl bir hafta geçirdik. Her yer karanlık derken, birbirimizi yerken, cezalar gelirken, taraftar birbirine diş gıcırdatırken, hakemler, teknik direktörler ve federasyon birbirine küsken, hatta bu sırada kabul edin ya da etmeyin basının nasıl davranacağını, hangi tarafı tutacağını bilmediği bir sırada güneş ilkbaharı gösterdi.
Galatasaray ve Fenerbahçe’nin galibiyetlerinin getirdiği sıcaklıktan ısındık. Kimsede artık birbirine sataşacak hal kalmadı. Teknik meseleler bile unutuldu. Sırası gelmişken burada bir teknik soru sormakta fayda var. Neden bizim çocuklar, kaleci ile karşı karşıya gelince topu ona nişanlıyorlar, neden topu üstünden aşırtamıyorlar. Korkudan mı, heyecandan mı, bilmediklerinden mi?
Bak yabancılara, bilhassa Ronaldo’ya topu nasıl da kalecinin üstünden hop diye atıp gole gidiyorlar. Hani günlük hayatta da bunu beceremiyoruz. Birbirimizi yiyeceğimize, birbirimizi karşıdan şutlayacağımıza, hınçlarımızı kızgınlıklarımızı da aşırtsak nasıl olurdu acaba.

Yazının Devamı

Hey taraftar

7 Nisan 2013

Sana taraftarlığını bil desem belki kızarsın. Ama, buruk bir hakikati bilmende yarar var. Ne savaş, ne sulh yapıyorsun. Sadece spor seyrediyorsun. Gayen, sadece iyi bir oyun seyretmek olmalı. Bu işte yenmek de var, yenilmek de var demiyor muyuz? Öyleyse...
Ha diyeceksin ki ortada büyük bir sevgi var. Tamam göster sevgini. Medeni insan severken göz çıkarmaz ki. Alırsın eline flamanı. Alırsın yanına hanımını, kızını, oğlunu oturur yerine sallarsın bayrağını.
Hele hele takımın kazanırsa haykırır durursun sevgini. Ne meşale yakarsın, ne de etrafa zarar vermek için hır çıkarırsın. Hele hele yenilince, ortalığı kırıp dökmenin, yakmanın ne anlamı var. Futbol şurada kaç asırlık ki.
Bu arada demokrasi doğdu. İnsanlar medeni oldu. Sporla, sevgiyi, insan olmayı, sporla sağlıklı olmanın yolunu öğrendi. Bak hem futbolumuzda beyazı da var, siyahı da. Müslümanı da var hıristiyanı da.
Yani sporda farklı zevklerin cinsiyeti, cibiliyeti yok. Sporun ayrısı, gayrısı yok.
Spora, spor zevkine, ayrımcılık, düşmanlık sokmanın bu devirde anlamı kalmadı. Taraftarlığını böyle bil. İyi bir oyun seyret, mesut ol, çirkin olma.

Yazının Devamı