Şık ve zarif hanımefendi yana yakıla derdini anlatmış doktora:
“Sokakta, işte, toplantıda devamlı gaz çıkarıyorum doktor bey... Neyse ki, kokusuz ve sessiz. Demin yine yaptım fark etmediniz bile. Ama rahatsız oluyorum. Lütfen bana bir çare.”
Doktor yazmış reçeteyi yolcu etmiş. Bir hafta sonra muayenehaneye hışımla girmiş hanımefendi...
“Ne yaptınız bana doktor bey” demiş... Gaz aynen devam ediyor, üstelik kokulu”.
“Mükemmel” demiş doktor... “Burnu hallettik, sıra kulakta”!
***
Bunca yılın futbol ustası Aykut Kocaman, Fenerbahçe’nin şampiyonluğuna hakemlerin engel olma ihtimalinden bahsediyorsa, burnuna ciddi kokular gelmiş olmalı.
Aykut Kocaman gerçekten büyük hoca... Hayal ettiği oyun için elindeki insan malzemesini büyük bir ustalıkla yoğurup istediği kıvam ve lezzette ürün çıkarıyor ortaya.
Düşündüğünü bire bir yaratmak, ustalıkta “nirvana” değilse nedir?
Çok büyük hoca...
Mesele, “hayallerini” ve “ağız tadını” paylaşanların azlığı sadece!
Hatta yok gibi.
“Yiyenler” varsa, sebebi “hiç yoktan iyidir, idare edelim” olmalı.
Ya da “gün gelir düzelir” ümidi.
Boşuna bekliyorlar.
Adı konmamıştı ama Trabzonspor maçı Fenerbahçe için “gelecek altı haftalık hayat memat meselesi sürecin” ilk adımıydı.
Tıpkı Trabzonspor için de olduğu gibi.
Kazanmak tek hedefti.
Var mı o niyette hoca?
Maç başladığında işin ciddiyetini Fenerbahçe bir tık daha iyi anlamış gibiydi...
Hatta maçtan önce bile!
Rıza Çalımbay Rodallega’yı, Sosa’yı kulübede bırakmış rakibe karşı farklı önlemler almaya çalışırken, istemeden Trabzonspor’un el frenini çekmişti!..
İcatlar ihtiyaçlardan doğar!.. Madem para lazım, Galatasaray da çalıştırmış kafayı, pazarlama ve finansta yeni promosyonlar icat etmiş.
“Loca alana üyelik bedava, borç verene faiz+reklam”!
Takdir ve tebrik dışında bize düşen ne olabilir ki?
Belki biraz katkı; o kadar.
Galatasaray stadından loca kiralayana yanında kulüp üyeliği hediye etmek dahiyane ama birkaç dokunuşla çok daha cazip hale gelebilir!
Yeni loca sahiplerinden dileyen Muslera’ya üç penaltı atabilir mesela...
Ya da isteyen kaleye geçer Gomis’in üç penaltısını kurtarmaya çalışabilir.
Fenerbahçe kulübü, Acıbadem Hastaneleri ile futbol tarihimizin en şatafatlı sponsorluk anlaşmasını imzalarken, Fenerbahçe taraftarının yaşadığı “hoşnutsuzluğun” sebebi neymiş?
Efendim, anlaşma bir “Fenerbahçe düşmanı” ile yapılmış!..
Pes!..
Mehmet Ali Aydınlar ve Fenerbahçe düşmanlığı aynı cümlede yer alabiliyorsa günümüzde kimsenin onuru/şerefi koruma altında değil demektir.
Ne kadar iyi ve güzel meziyetiniz varsa, tam tersiyle suçlanmanız kuvvetle muhtemeldir.
Çünkü “algı” her şeydir.
İbret olsun...
“Zeytin Dalı Harekatı” ile kahraman Mehmetçik sel olup teröristin üzerine akarken eş zamanlı Fenerbahçe-Göztepe maçına insanın iştahı azalıyor ama hayat böyle bir şey işte... Bir ülke ne kadar büyükse, gündelik işlerle beka sorunları o kadar koşut yürüyor.
Biz kahramanlarımızın gazası mübarek olsun diyelim ve zaferlerin şehitsiz kazanıldığı futbol sahalarına dönelim.
Ya da Fenerbahçe’nin zor güç kazandığı “zafere”!
İlk yarının flaş takımı Göztepe karşısında Fenerbahçe’nin “kazanmaktan başka çaresi olmadığı” maça başlangıcı tek kelimeyle fantastikti...
Hem tempo hem kurgu hem de arzu olarak fantastik...
Bir kere sezon başının tartışmalı, sakat hatta gitmesi olası futbolcuları İsmail, Mehmet Topal, Aatıf sahada, sezon başının yıldızları Valbuena, Soldado kenardaydı.
Belki bu sebepten belki de devre arasında depolanan enerjiden Fenerbahçe müthiş hızlı başladı. Pas oyununu süratle birleştirdi.
Belki de biz iyi anlatamadık Arda’ya... Ne Galatasaray taraftarları işleyen Galatasaray makinesini aksatır/stop ettirir diye düşünüyorlardı yuvaya dönüşüne karşı çıkarlarken...
Ne de biz hızlı Beşiktaş’ı ağırlaştırır veya takımın ihtiyacı yoktur/vardır diye yorumu yapıyorduk Kartal ile flörtüne... Beşiktaş’ın etik değerlerini hatırlatmıştık sadece.
Düşünülen “Bir süre daha Türkiye’de oynama” mesajıydı aslında.
Hatta ben açıkça yazmıştım Beşiktaş Arda’ya niyetlendiğinde:
“Arda epeydir “istenmeyen adam” değildir futbolumuzda
ama “istenen” olduğunu söylemek de zordur.
Ne kendisi ne ülkesindeki futbolseverler yakın geçmişte Milli Takım’da yaşananlar için helalleşmiş, ne de Arda merkezli kaosun küllenmesi için yeteri kadar zaman geçmiştir.
Galatasaray Başkanı Dursun Özbek elbette şaşırır, bocalar, dehşete düşer!.. Bayram değil seyran değil, enişten neden dam üstündeki saksağanı anlatıyor?
Sorulmaz mı “amacın ne” diye..
Selefi Ünal Aysal’ın yeni Terim devrinde eski defterleri karıştırıp sayfayı tersten okuyarak “Fatih Terim Milli Takım’a kendi gitti” demesi, inanılacak laf mı?
Bize fıkra gibi gelebilir... Ama Galatasaray’ın başkanı için ciddi ve vahim bir hadisedir eski başkanın hocayı yıpratma girişimi.
Üstelik doğru söylemeyerek.
Özbek’in şoke olması normal...
Birincisi; henüz hiç damdan düşmedi ki, sayın Özbek! Ünal Bey’in ruh halini anlaması imkansız. “Hoppala” demeyecek de ne diyecek?