Fenerbahçe kulübü, Acıbadem Hastaneleri ile futbol tarihimizin en şatafatlı sponsorluk anlaşmasını imzalarken, Fenerbahçe taraftarının yaşadığı “hoşnutsuzluğun” sebebi neymiş?
Efendim, anlaşma bir “Fenerbahçe düşmanı” ile yapılmış!..
Pes!..
Mehmet Ali Aydınlar ve Fenerbahçe düşmanlığı aynı cümlede yer alabiliyorsa günümüzde kimsenin onuru/şerefi koruma altında değil demektir.
Ne kadar iyi ve güzel meziyetiniz varsa, tam tersiyle suçlanmanız kuvvetle muhtemeldir.
Çünkü “algı” her şeydir.
İbret olsun...
“Algı” denilen o tehlike, üzerinde çalışanlar fazla mesai yaptığında “gerçeğin tam tersini” bile belletebiliyor insanlara.
Kahramandan korkak, çelebiden canavar, aşıktan hasım yaratabildiği gibi Mehmet Ali Aydınlar’dan da Fenerbahçe düşmanı çıkarabiliyor mesela!
Bırakın “düşman” olmayı, sayın Mehmet Ali Aydınlar’ın Fenerbahçe sevgisini tartışamayacak kalibredeki “algı esirleri” haksızlığın dibine vuruyorsa onlara kızamazsınız...
Olsa olsa üzülürsünüz.
Çünkü esir oldukları o algıyı yaratan, Mehmet Ali Aydınlar ile el sıkışıp 40-50 milyona yakın parasını alan sayın Aziz Yıldırım’ın ta kendisidir.
İşin en garip tarafı nedir biliyor musunuz?..
Aziz Bey’e de kızamıyor insan..
Evet... “Dün kötüyse bugün niye el sıkışıp parasını alıyorsun, aslında Fenerbahçe dostuysa niye zamanında hedef yaptın” diyemiyor.
Türkiye öyle feci bir süreçten geçti ki, aynı amaca sahip dürüst ve haklı insanlar bile birbirlerine düştü.
Düşürdüler...
Hatırlayalım 3 Temmuz sürecini.
Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım hapiste, Mehmet Ali Aydınlar Federasyon Başkanı.
Aziz Bey’e kumpası kuranlar, aynı sahte belgeleri Mehmet Ali Bey’in önüne koymuşlar ve “gereğini yapmasını” bekliyorlar.
Okyanus ötesi salya sümük adamdan emir alan polisin, savcının, hakimin imal edip resmileştirdiği delillere göre davranmasından başka çaresi var mı Mehmet Ali Aydınlar’ın o günlerde?
Diyeceksiniz ki, “Fenerbahçe aleyhine davranması gerektiğinde bıraksaydı başkanlığı”...
O gider, başkası gelir; sahte polisin, savcının, hakimin ürettiği sahte belgelerin gereğini yapmak zorunda kalırdı. Muhtemelen daha insafsızca.
Mehmet Ali Aydınlar çaresizdi.
Hepsine birden “gider yapan” Aziz Yıldırım, Mehmet Ali Aydınları da ekledi “düşman” listesine kaçınılmaz olarak.
Buyurun size Fenerbahçe için çarpan iki yüreğin birbirine düşmesi.
Hani klavye delikanlıları özür istiyorlar ya Aydınlar’dan...
Özür dileyen Aziz Yıldırım aslında.
İşte bugün Aziz Bey, Mehmet Ali Bey ile el sıkışırken onun da “kumpas mağduru” olduğunu kabul ediyor ama “algı esirleri” bunu idrak edemiyor şimdilik.
Mesele bu kadar.
Aydınlar’ın helal parası da helaldir Fenerbahçe formasına.
Kimse günahsız insanları suçlamasın. Bütün yaşanmışların sebebi, bir kısmı hesap veren bir kısmı kuyruğu kıstırıp kaçmış vatan hainleridir sadece.
‘Patron çıldırdı’!..
Perakende ticarette eksantrik dampingleri müşteriye “patron çıldırdı” sloganıyla duyururlar ya... Galatasaray’ın nihai “patronu” Genel Kurul da o kadar garip bir hamle yaptı, cümle alemi ters köşeye yatırarak “Özbek gitsin, Cengiz gelsin” dedi.
Neden peki?... Galatasaray “eski” başkanı sayın Dursun Özbek Cumartesi günü yapılan başkanlık seçimini neden kaybetti?..
Rivayet muhtelif... Lakin sayın Mustafa Cengiz’in kazanmasına gerekçe olarak ileri sürülen iki “mazeret” var:
Birincisi “baskın seçim” yapmış...
İkincisi “Mayıs’ta yeniden seçime” yanaşmamış.
Baskın seçimi gerekçe yapıp Özbek’e oy vermeme bahanesini geçin bir kere!..
Nesine tepki duyulabilir ki, ortaya konan sandığın?
Üstelik geçerli sebebi vardı eski başkanın.
Galatasaray camiası sayın Özbek’i bu memlekette İgor Tudor’un arkasındaki tek insan haline getirmedi mi önce?
Tudor’u gönderince yönetim kurulundakiler bile “Fatih Terim gelmesin” diye şantaj yapmadı mı?
Ya Terim’den vazgeçecekti... Ki, içinden değil, yüksek sesle “iyi olurdu” diyebilecek tek Galatasaraylı olmadığına inanıyorum şimdi... Ya görevi Terim’e verecek ve kendi yöneticilerinin istifa edip yönetimi düşürme tehdidi ile ip cambazına dönecekti.
Ya da erken seçime gidip yönetimini değiştirecekti.
“Erken seçim çok ayıp oldu” lafı ile ceylanı yemeyi kafasına koymuş aslanın “suyumu bulandırıyorsun” bahanesi arasında bir fark yoktur.
Hele seçimin sonucundan geriye doğru bakarsak, Özbek’in demokratik ve tüzüğe uygun kararını karalayanların ne kadar büyük ayıp ettikleri iyice belli olur.
Galatasaray Genel Kurulu’nun tepki oylarıyla yeni başkan seçmesinin sebebi, Özbek’in dört ay sonra tekrar seçime yanaşmaması ise eğer... Üzerinde düşünmeye değer:
Galatasaray şampiyon olursa kim yollayabilir ki Özbek’i dört ay sonra? Kim yollamak isterdi.
O zaman Galatasaray’ın bu sezon şampiyon olacağına ihtimal bile vermiyorsunuz demektir.
Aksi halde size “başkan” değil “emanetçi” lazım olduğu ortaya çıkar.
Yoksa... Bir başkanınız var, ona Galatasaray’ın en büyük gayrimenkulünü teslim edeceğiniz kadar emin biri hem de... Kanter içinde harıl harıl çalışıyor. Kulübün dominant branşı futbol da fena gitmiyor.
“Şampiyonluk ihtimalimiz çok kuvvetli” diyorsanız niye cebinizde sezon sonu başkanı yenileme şansı istersiniz?
Sorun miyadı demek.
Son kullanma tarihi önceden tespit edilmiş, Mayıs 2018’de bitiyor. Biraz borç ödesin, biraz gelir sağlasın, kulüp kullanışlı hale gelince gitsin! Yerine derin Galatasaray’dan biri gelip kulübün vizyonuna vizyon eklesin!
Taa ki, yabancı yatırımcıya mecbur kalınana kadar.
Hayır mı?..
Böyle bir plan yoksa durum daha vahim!
Patron çıldırmış olmalı.
Açık söyleyeyim; Galatasaray gibi asırlık bir devin, yönetimden ekonomik tercihlerine kadar her kararında en üst yetkili organını oluşturan oy sahiplerinin bu kadar “öngörülemez” hale gelmesi hayra alamet değildir.
“Öngörülemez” tespitini beğenmeyen hatta iftira/hakaret telakki eden varsa kendilerine henüz üzerinden bir yıl geçmeyen ve Hakan Şükür ile Arif Erdem’in üyelikten atılmasına karşı çıkan Genel Kurul kararını hatırlatırım.
Demokrasi iyi de...
Seçmen de sorumluluklarını bilmeli ama.
Galatasaray’ın içinden geçtiği sürece “rejim bunalımı” diyor siyasetçiler... Demokrasinin tıkandığı yer.