Tamam... Fikret Orman başkan, gazetecilerin sorusu üzerine girdi Demba Ba konusuna.
Tamam... Asıl amacı Göztepe’yi ve Demba Ba’yı onore etmekti.
Tamam... Uzun sohbetin sadece üç kelimesiydi “seneye Demba Ba’yı alacağız” kısmı. Hem... Tribünlerin sevgilisi eski golcüsünü yeniden takımda görmek arzusundan daha doğal ne olabilirdi ki Başkan’ın?
Üstelik Demba Ba’nın form grafiği yükselme sürecindeyken...
Hepsine tamam.
Ama iki gün sonra Demba Ba’nın takımı Göztepe, Beşiktaş’ın rakibi olacaksa ve ligin son düzlüğünde zirvedeki takımlar arasında kıyasıya bir şampiyonluk yarışı yaşanıyorsa, bu “kışkırtıcı” açıklamanın bir “anlamı” veya “getirisi” olmalı değil mi?
***
Beş gol atması değil ama Fenerbahçe’nin Kayseri’den üç puan alması aslında “sıradan” bir olaydır!.. Çünkü süper lig maçlarını sadece deplasmanlarda oynasa, Fenerbahçe şampiyonudur. Şampiyonluktan koptuysa Kadıköy’dendir.
Tuhaflık bu kadarla kalsa iyi...
Asıl ilginç olan Fenerbahçe’nin lig şampiyonluğu ümidi düştükçe futbolunun yükselmesidir.
Neden acaba?
Baskıdan mı kurtuldular?
Can havli mi var?
Yoksa Aykut Kocaman projesinin aykırılığı yüzünden futbolcular sistemi ancak 27. haftada mı kavradılar?
Futbolun “üç büyükleri” asırlık rekabet geçmişinin hiçbir döneminde şampiyonluğa bu kadar yakınken, ikinciliğe/üçüncülüğe bu kadar fit olmamışlardı!..
Artık gizlisi saklısı kalmadı.
Galatasaray, Beşiktaş ve Fenerbahçe’nin kendi aralarındaki derbilerde “misafir” olan için “bir puanı versen maça çıkmazdı” yakıştırması yapılır ya... Sezonun kalan günlerinde birileri çıkıp “ikinciliğe razı mısın” dese, karaborsa olurdu teklif.
Neden?..
HHH
Birincisi, lig hiç bu kadar çetin olmamıştı yakın tarihte... Güçlü-güçsüz farkı böylesine kağıt üzerinde kalmamıştı.
İkincisi, tepeden inme proje takım Başakşehir gücünde yeni bir “kural koyucu” çıkıp ligin ayarlarıyla böylesine cüretle oynamamış, şampiyon olursa kimsenin itiraz edemeyeceği seviyeye çıkmamıştı epeydir.
Lider, varacağı limanı rüzgar değil kendisi belirleyendir... Bu sebeple gemi, bazen “bayram” bazen “isyan” kıvamına gelebilir. Lider mürettebatla, yolcularla ters düşebilir. Hele seyahat Fenerbahçe’deki gibi bata çıka sürmekteyse.
Her eylemi sonuçlarına göre değerlendirildiği için doğruyu yapmaktan başka hiçbir seçeneği olmayan liderin tek güvencesi, damarlarındaki öngörü ile iradedir.
Biraz da şans...
Aziz Yıldırım’ın yirmi yıllık başkanlık kariyeri, kaza ve arızaların yanı sıra kitleleri “her şeye rağmen” kurtardığı fırtınalar ve ulaştırdığı güvenli limanların maceraları ile dolu olsa da Ali Koç’la girdiği son başkanlık yarışında “şansının” yanında olduğunu söylemek zordur.
* * *
Hayır... Fenerbahçe’yi “kimsenin beğenmediği ve anlamadığı bir futbola mahkumeden” Hoca’dır... “Hoca’ya mahkum eden Başkan’dır” şeklinde düz mantık zinciri kurup, bedelini Aziz Yıldırım’ın sandıkta ödeyeceğini falan iddia etmeyeceğim.
Oynanan futbol elbette çok önemli. Lakin Fenerbahçe’nin oyları yakın geçmiş kaynaklı farklı hassasiyetler taşıyabilir; bunun artısını eksisini hesaplamak mümkün değildir.
3 Temmuz sürecinin bile başaramadığı ayrışmanın artık bir “Fenerbahçe gerçeği” olduğunu, camianın “bölündüğünü” iddia eden siz-ben olsak, pek önemli değil...
Bu vahim analizi kimlerin hangi niyetle yaptığını ve doğruya ne kadar yaklaştığını Allah bilir.
Ama alarm butonuna basan Fenerbahçe başkanı Aziz Yıldırım ise duracaksınız orada!..
Fenerbahçe çöküyor mu yoksa?
Bence hayır!
“Yahu başkandan daha mı iyi bileceksin” demeyin... Başkan’ın başkan olduğu için algı yanılması yaşadığı gibi bir iddiam var benim.
Nasıl mı?
Neden hesaplı kitaplı başlayıp “hurraaa” şeklinde biter “dünyanın en büyük derbilerinden biri” dediğimiz, futbol bayramı saydığımız şu Fenerbahçe-Galatasaray maçı?
Çünkü üç puanın çok ötesinde vaatleri vardı skor tabelasının...
Hatta Fenerbahçe’nin şampiyonluk yarışında kalmasının veya Galatasaray’ın şampiyonluk yolunu yarılamasının bile ötesindeydi. İki büyük takım arasındaydı olay, geçen yüzyıldan kalmaydı ve maçtaki asıl meseleydi sanki.
O sebeple sahaya çıkarken ezberler bir kenara konmuştu.
Maçın sonuna doğru şuur bile bir kenara bırakıldı.
Sezonu bekleyerek geçiren Fenerbahçe Mehmet Ekici ve Soldado eklemesiyle kaleyi düşünen ofansif bir takıma dönmüş, Galatasaray Fernando’yu stoperler arasına sıkıştırarak öne oynamak yerine orta sahada bekleyen bir takım olmuştu.
Düdük çaldığında Fenerbahçe’nin öndeki baskısı da başladı.
T ribünde de olsa Kadıköy’deki bir Galatasaray derbisinde Alex’i yeniden Sarı-Lacivert görmek güzel ama... Bir de şu “zekaları rencide eden” tavrı olmasa!
Derbide bulunma sebebini açıklarken ya bizim ya da kendisinin zekasını küçümsüyor Alex... Hafife alıyor.
Diyor ki, “ne derbiyi ne de Fenerbahçe’deki seçimi etkilemek için gelmemiş” İstanbul’a!
Olabilir!.. Lakin sonuca bak.
Adı Fenerbahçe’de “yönetimi protesto sloganı” olmuş bir yıldıza yakışıyor mu bu kadar saflık.
Geçin iyi niyeti, masumiyeti... Aklı kıt insanların, davranışları sonucunda ortaya çıkan hesaplayamadıkları durumdan dehşete kapıldıklarındaki savunmalarıdır o...
Beşiktaş Başkanı Fikret Orman, Fenerbahçe Teknik Direktörü Aykut Kocaman’ı neden “hoş gördüğünü”, neden tartışmak istemediğini “baba Kocaman’ın Beşiktaşlılığına bağlayınca”, ilk aklıma gelen “dam üstünde saksağan” cümlesi oldu.
Absürt gerekçeyi absürt özdeyiş ile istop etmiştim...
Yine de “Başkanlar boş konuşmaz” deyip bir sebep bulmaya çalıştım.
Bir süre önce Aykut Kocaman’ı ağzından çıkmayan “hayati maçımız” cümlesine dayanarak yerden yere vuran, “senin ne haddine” diyerek aşağılamaya kalkan Fikret Orman’ın kulağını mı bükmüştü “Beşiktaş divan kurulu üyesi ve çok sevdiği ağabeyi” baba Kocaman!..
Yoksa bir yandan kulübünü yüceltirken bir yandan Aykut Kocaman’a ayar mı veriyordu “babana söylerim bak” diye...
Komik mi?
Ciddiyet adına “onlar ailecek Beşiktaşlıdır” imasından yağ çıkarmaya kalkacağını iddia edecek halim yoktu kendi teknik direktörü damardan Trabzonsporlu olan bir Başkan’ın.