Bu işin şakası kalmadı… Fenerbahçe şu anda 3 Temmuz Kumpası’ndan sonra tarihinin en büyük travmasının tam göbeğinde bulunuyor… Bu gidiş durdurulmazsa akıbet belli ve 3 Temmuz’u mumla aratacak günler bekliyor Türk Futbolu’nun devini.
Diyeceksiniz ki, Ersun Yanal gelir bir galibiyet serisi her şeyi düzeltir!
Hayır… O sadece travmanın şiddetini düşürür… Yaşanmışlar orada öylece kalır. Düşme hattında son tangonun etkileri yarın değilse on sene sonra görünür.
Bakın bu sene ilköğretim ile lise arasında 17 milyon 858 bin çocuk okula başladı. Hangisi bu Fenerbahçe’yi benimseyecek? Kaç tanesi Fenerbahçe’den vaz geçecek acaba?
Fenerbahçe elbet çareler bulacak, kötü gidişi döndürecek…
Ama önemli olan bu noktaya getirmemekti.
Hele yenilenme için yirmi yıllık yönetimini değiştirmiş bir kulüpte asla…
Damien Comolli, Erwin Koeman’la yola devam edileceğini açıkladı.
Bravo... Adam tutarlı!
Hem aslen hem de mecazen “Fransız” besbelli.
Bir hoca buldu... Olmadı.
Bir numara küçük gelen Hoca’nın “yardımcısını” hoca yaptı koskoca Fenerbahçe’ye...
Durum ortada.
Allah korusun ama Koeman hasta falan olursa oğlu Len Koeman ile idare eder artık bu sezonu.
Ne Çubuklu Forma ne de Kadıköy ne de işini gücünü bırakıp tribünlere gelen vefakar taraftarlar çatır çatır oynayan bir rakipten üç puan almaya yetiyor artık... Mustafa Denizli’nin gol krallı, zirveye yerleşmiş, gol rekortmeni takımına karşı beraberlik, açıkçası “eldeki” Fenerbahçe için şahane sonuçtur.
Kimse gücenmesin; en azından bu sezonun ilk yarısı şanssız Fenerbahçeli bu çıtaya mahkumdur.
Kasımpaşa, deplasmanmış, büyük kulüpmüş hiçbirini iplemeden başladı maça... Hatta ilk yarıda o kadar ileri gittiler ki, Kasımpaşalı futbolcular; özel şovlarına dalıp, saçmalayıp devreyi mağlup kapattılar.
Henüz 7. dakikada bir penaltı “var”... Hem de çifte “var”lı… Ve çifte vara rağmen verilen karar muhtemelen hatalı!
Penaltıyı Isla yaptı... Var’da incelendi ve Diagne kullandı. Top kaleci Harun’dan dönünce Eduok tamamladı ve Var bir kere daha devreye girdi. Çünkü Eduok penaltı kullanılmadan ceza sahasına girip ihlal yapan ilk adamdı. Oysa öne hamle yapan Harun da dahil ihlal yapmayan yoktu o anda ceza sahasındaki beş altı kişi arasında. Penaltı tekrar edileceğine çift vuruşla başladı maç.
Kasımpaşa’nın baskısı devam etti... Çünkü Fenerbahçe’yi oynatmıyordu bir yandan hücum yaparken. Çoklukla
Hani külhan aleminde “eksiği affederim ama yanlışı asla” diye bir laf vardır ya!.. Aynen onun gibi... Beşiktaş, Galatasaray’ın eksiklerini affetmekle kalmadı, sahaya dizdiği gençlerle adeta durumu eşitlemeye çalıştı ama Eren’in “yanlışını” VAR affetmedi.
Sahi ne lüzum vardı barajdan dirsekle top çıkarmaya?..
Ondan sonra gelsin Galatasaray’ın “herkese var bize yok” yakınmaları...
Oysa onca eksiğine karşın, penaltı olmasa Galatasaray’ın puan alması işten bile değildi bu derbide. En azından bir puan...
Kim bilir; belki de katmerli cezalara neden olan o Galatasaray açıklamaları bir işe yaramış, son antrenmana 40 bin kişi yığıp Galatasaray takımında eksik olan ruhu biraz olsun telafi edebilmişti. Ama yetmedi.
* * *
Derbinin ilk yarısına Beşiktaş başladı, Galatasaray bitirdi. Çünkü Galatasaray’a ihtiyacı olan kazanma hırsı VAR marifetiyle yediği penaltı ile geldi... Aynı hırs VAR marifetiyle penaltıya dönmeyen iki pozisyon sonrası arttı. Fatih Terim’in yokluğunda Galatasaray’ı yönlendiren VAR’dı sanki...
Dünya’da örnekleri var... Ünlü futbolcular sosyal kampanyalara “topsuz alandaki” uğraşları ile katılıp, sadece ulusal değil küresel dikkati o eyleme odaklıyorlar.
Niye olmasın bizde de...
Mesela Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş takımları, soyunma odasından o günün anlam ve önemini anlatan bir pankartla çıkmak yerine, stüdyoya girip bir müzik gurubuna vokal yapsalar, ne kadar şık olurdu değil mi?
“Sırası mı” demeyin!.. Sezonun yarısı olmadan haddinden fazla gerildik; futbolun güler yüzüne ve şefkatine de ihtiyacımız var.
Peki, hangi müzik grupların melodisine eşlik ederlerdi üç büyüklerimiz? Bir ilişkileri olmalı değil mi?
Galatasaray’a “Ceza” gurubu uyar.
Fenerbahçe’ye “Duman”...
Kimse telaşlanmasın… Fişek gibi takım bu Fenerbahçe. Hocası da cuk oturmuş… Küme düşerse, o sezon yeniden çıkar Süper Lig’e!..
Evet… Hollandalılar elinde oyuncak olmuş, kerameti kendinden menkul sportif direktörü ve işin acemisi yönetimiyle koskoca Fenerbahçe artık bu durumda.
Tüm “negatif” rekorları tek tek kırıyor… Yılların geleneklerini bir bir ters yüz ediyor.
Dün de sekiz sezonluk Trabzon yenilmezliğine son noktayı koydu hayırlısıyla!
* * *
Fenerbahçe’nin avantajı rakibin atan ve tutan en önemli adamlarından yoksun olması, Milli maç arasına ağır bir yenilgiyle girmesi değildi sadece… Son haftalarda hüzünlü futbolundan biraz olsun uzaklaşmış, ve özgüven kazanmıştı sarı-lacivert takım.
Ama maç başladığında ortaya çıktı ki, Trabzonspor çoktan geride bırakmıştı sorunlarını…
Açık konuşmak lazım!.. Adına “Fenerbahçe kompleksi” denilen dar ve sakil ceketi bir daha giymemek üzere sırtından atmış bir Trabzonspor karşısında Fenerbahçe’nin pek şansı olamaz.
Neden?..
Geçtiğimiz 12 haftanın en iyi Fenerbahçe’si ile en iyi Trabzonspor’una bir zihin maçı yaptırırsanız, galibi kolayca bulursunuz da Trabzonspor’un hangi skorla kazanacağını kestiremezsiniz.
* * *
Sebep, Trabzonspor’un çeyrek asır önceki “kükremiş sel gibi” günlerine dönmüş olması değildir elbet...
Fenerbahçe’dir.
Bu sezonun geride kalan kısmında Fenerbahçe’de ne yoksa, Trabzonspor’da o var para dışında, o kimsede yok...
Hayal bu ya!.. 12. hafta itibarıyla puan cetvelinde Fenerbahçe ile Başakşehir’in yerini değiştirin.
Kalemle çizip yazmak şart değil; öyle olduğunu hayal edin.
Düşünebiliyor musunuz bugün ne kadar farklı noktada olacağımızı, ne kadar başka tartışmalar yapacağımızı?
Sadece Fenerbahçe’de değil, Galatasaray ve Beşiktaş’ta da gündem bambaşka olurdu.
Sayın Fikret Orman’a “paralar nerede” kabalığı yapmak kimsenin aklına gelmez, Sayın Orman yanıt vereceğine “pusu kurmayın” hamasetine tenezzül etmez, ezeli rakiplerine odaklanan Şenol Güneş, Trabzonspor’a veya Milli Takım’a kur yapmazdı muhtemelen.
Galatasaray Başkanı Sayın Mustafa Cengiz, acemisi olduğu stratejilerde insanlara “hayvan” diyerek her iki canlı türünün de vebalini almaz, gücünü aşan restlerle masadan erken kalkmak zorunda kalmaz, ceza bağımlısı olmazdı... Yardımcısı saçmalamazdı. Çünkü tepedeki Fenerbahçe’yi kovalamak zorunda kalan Terim, kulübü ve takımı yıpratan “malum” motivasyonlara girişmez, Sayın Cengiz’i ve yardımcısını takipçisi olmak zorunda bırakmazdı.
Bu bir olasılık tabi...