Bu yazı, Attila Gökçe ağabeyimizin can, mal ve üretimde sebep olduğu kayıplar nedeniyle belimizi büken korona günlerine “bardağın dolu tarafından” bakarak “kazanımlarımızı” kaleme aldığı yapıcı analizine katkı değil, iki somut örnekle naçizane bir dip nottur sadece…
Evet… Atalarımızın söyleyip Gökçe’nin altını çizdiği gibi “bir musibet bin nasihatten iyidir” ve epidemi musibeti sporumuzdaki vahşi rekabeti dizginleyerek, dayanışmanın faziletlerini hatırlatarak felaketi nasihatler ile bir ölçüde katlanılır kılmıştır…
Lakin iki başkan var ki, onların kazanımları hepimizden fazla.
Birincisi Fenerbahçe Başkanı sayın Ali Koç.
İkincisi Beşiktaş Başkanı sayın Ahmet Nur Çebi.
Neden mi?
Küresel salgın yaşanmasaydı, seline biz de kapılmasaydık, lig bitmiş ve maskeler değil şapkalar önümüze konmuş, bu iki başkanın “başkanlığı” tartışılıyordu şimdi. (KORONA HARİÇ)
ALİ KOÇ SÜRECİ
Hollywood abidesi Kirk Douglas, yıllar önce şöhret basamaklarını hızla tırmanan en büyük oğlu Michael Douglas’ı şu espriyle özetlemişti:
“Hızlı kadınlar, yavaş atlar peşinde maalesef”…
İroni “hızlı ve yavaş” sıfatlarının ters öznelerindeydi. Zekice ortaya koyuyordu “sıkıntının” sebebini.
Fenerbahçe’nin son yıllarda iflasın eşiğinde, şampiyonluğun uzağında olmasının ana nedeni “hızlı giderler, yavaş transferler” gibi!
Hiçbir kulübün uzun süre dayanamayacağı bu sarmaldan bir türlü kurtulamayan, üzerine Pandemi felaketine toslayan Fenerbahçe, Kirk Douglas’ın “Karanlık Yol” filmini yaşıyor sanki.
Kurtulmaya çalışıyor.
Bakın, bir teknik direktör yardımcısı geldi, beni ümitlendirdi.
Kusura bakmasın, hakkını helal etsin; bunca yıldır her hatasında ciddi ciddi eleştirerek günahına girmişiz Arda Turan’ın!
Ne bilelim eylem ve söylemlerinden sorumlu tutulamayacağını.
Milli kampta takım fotoğrafı çekilirken küsüp saklandığında...
EURO 2016’da milli takımın kimyasını bozduğunda...
Babası yaşındaki gazeteciye saldırıp, babası saydığı Fatih Terim’e horozlandığında...
Hastaneye silahlı baskın düzenlediğinde...
Kariyerine “en sempatik futbolcu” olarak başlayıp “en antipatik” olarak son verdiğinde, hep “mazereti varmış” meğer.
Bugüne kadar hiç sözü edilmedi, “tabu” gibi kimse ilişmedi ama son sekiz haftasını oynayıp Süper Lig’i tamamlamanın önündeki muhtemel engellerden biri de “virüslü sabotaj” ihtimalidir!..
Korona’yı futbola “taammüden” taşıma yani...
Evet... İlk bir-iki maçtan sonra gidişatı beğenmeyen, “benim olmayan şampiyonluğu kimseye yar etmem” veya “ligden düşmeyelim de isterse dünya yansın” diyen, “yukarda gözünü karartan, aşağıda durumdan vazife çıkaran” birileri, isterse sahaya Koronavirüs bombası atıp bu sezonu iptal ettirebilir.
Biraz fanatik, biraz psikopat olmak yeterlidir ki, onlardan bol miktarda mevcuttur elimizde.
En aklı başında adamların bile tribüne/yönetime gelince zıvanadan çıktığı herkesin malumuyken, imalatı arızalı olanların fırsat bulunca neler yapabileceğini kimse bilemez.
Üstelik doğal bir silahları var şimdi.
Pandemi.
Tam anlaşılmadı galiba!.. TFF Başkanı Nihat Özdemir’in açıkladığı ve sadece Sağlık Bakanı Fahrettin Koca değil, pek çok futbol adamı tarafından “açıkladığına pişman edildiği” 12 Haziran, topun santraya dikilme tarihi değildi...
Tabi erkendi ama ölü taklidi yerine aksiyon almaktı. Taslak plandı. Tahmindi. Temenni idi.
“Umarız” veya “Allah izin verirse” parantezine alınmış bir karardı sonuçta.
Ve hiçbir şey yapmamaktan iyiydi tabi.
Kamuoyunda çıkan tartışmalar nedeniyle “Futbola Dönüş Öneri Protokolü’nün” tamamını açıklayan TFF Sağlık Kurulu’nun “giriş” cümlesine bakın, anlarsınız:
“Unutulmamalıdır ki, bu protokol kalan müsabakaların oynanması İHTİMALİ üzerine hazırlanmıştır”!
Daha ne desin gerçeğe eli mecbur bilim adamları?
Spor hasretiyle yanıp tutuşanlar, maçı gelenler, futbolun sahaya inme tarihi 12 Haziran’a kadar sabredemeyeceğini düşünenler, buyurun size zorlu bir mücadele:
Futbol Federasyonu Başkanı Nihat Özdemir ile Sağlık Bakanı Fahrettin Koca arasındaki tenis maçıyla idare edebilirsiniz “şimdilik”!
Üstelik seyirci yasağı falan da yok; halka açık.
Ve son derece çekişmeli...
Bir orada, bir burada top. Heyecan dorukta.
Evet... Bu dramatik mücadele, hafta başı Futbol Federasyonu ile görüşen Sağlık Bakanlığı’nın, “topun santraya konması için karar sizin” demesiyle başladı.
“İster oynatırsınız ligleri, ister ötelersiniz, ister iptal edersiniz.”
Rivayet o ki, Fenerbahçe teknik direktör olarak Hırvat hoca Nenad Bjelica’yı tercih etmek üzere.
Heyecan verdi mi size?
Sanmam...
Olsa olsa, “merak” hissinizi tetiklemiştir.
Kimdir, nasıldır, uyar mı, Zagreb’in başında Fenerbahçe’yi yenmekten başka artısı var mı?
Ve “endişe”... Acaba daha yetkin bir hoca olamaz mıydı?
Ya da kestirme; “yerli”!
Gamlı Baykuş gibi olmayalım ama futbolun 12 Haziran’da “vira bismillah” deyip kalan 8 haftayı tamamlaması “an itibarıyla” temenniden öteye gitmemektedir.
Çünkü “karar mercii”, tam anlamıyla “canlı” sayılmasa bile yerküreyi parmağında oynatan Covit-19 musibetidir.
Paşa gönlüne göre ister yeni bir dalga ile üzerimize gelir, ister şimdilik kenara çekilip futbola bile yol verir.
Ufak tefek ama “trafik canavarı” gibi hayal ürünü değil meret. Gerçek.
Ve insafsız.
Kim biliyor o tarihte Epideminin hangi noktada olacağını?
Sadece tahmin var ortada… “İnşallah” diye bitmesi gereken bir tahmin.