Hollywood abidesi Kirk Douglas, yıllar önce şöhret basamaklarını hızla tırmanan en büyük oğlu Michael Douglas’ı şu espriyle özetlemişti:
“Hızlı kadınlar, yavaş atlar peşinde maalesef”…
İroni “hızlı ve yavaş” sıfatlarının ters öznelerindeydi. Zekice ortaya koyuyordu “sıkıntının” sebebini.
Fenerbahçe’nin son yıllarda iflasın eşiğinde, şampiyonluğun uzağında olmasının ana nedeni “hızlı giderler, yavaş transferler” gibi!
Hiçbir kulübün uzun süre dayanamayacağı bu sarmaldan bir türlü kurtulamayan, üzerine Pandemi felaketine toslayan Fenerbahçe, Kirk Douglas’ın “Karanlık Yol” filmini yaşıyor sanki.
Kurtulmaya çalışıyor.
Bakın, bir teknik direktör yardımcısı geldi, beni ümitlendirdi.
Üstelik yabancı da değil; bizim Aurelio işte!..
Küçümseyenler olabilir. Bir ayağı çukurda Fenerbahçe’ye yardımcı hoca rütbesiyle “Aurelio ne yapsın” diyebilir kimileri…
Üstelik, endişeler yersiz değildir.
Üç şampiyonluk bir de Şampiyonlar Ligi çeyrek finali ile bezeli İstanbul’daki futbol kariyeri göz alıcı ama hocalığı 3. Ligdeki Çorumspor ile sınırlı Aurelio’nun.
Lakin unutmayın; kimse teknik direktörlüğün zirvesine paraşütle inmedi, asansörle çıkmadı.
Yetenek, fırsat ve sebat üçgeninin hipotenüsüdür bu meslek.
Şimdilik, kişiliğinden kaynaklanan artılar ve geçmişte kaptığı “başarı virüsü” ile tüm takımı enfekte etsin diye yardımcı hoca pozisyonu açıldı Aurelio’ya!..
On beş yıl önce Fenerbahçe forması giyerken takım arkadaşları ile tribünlerin koyduğu isim “Marko Paşa” idi ona… Marko Paşa, aynı zamanda derdini anlatmak isteyenin yönlendirildiği amiyane bir adres ama siz aldırmayın, ona iyice anlatın Fenerbahçe’nin dertlerini.
“Bir acayiplik var sahaya çıkan her futbolcumuzda” deyin…
“Hepsi birden iyi oynadıkları bir tek maç bile olmadı ama hepsinin döküldüğü pek çok maçımız var. Bırak aşmalarını, coşmalarını, kendi performanslarını ortaya koysalar razıyız. Messi’yi alsak, o bile sıradanlaşır diye korkmaktayız. Sahada saklananlar, amatör maçlarda yapılmayacak hataları yapanlar, Fenerbahçe’nin mana ve ehemmiyetini kavrayamayanlar takımı oldular… Hem kaybetmekten hem de kazanmaktan korkuyorlar. Her şeyi yaptık, bir tek güler yüz eksikti, o da senin ellerinden öper” deyin.
Bir bir anlatın, gelip giden hocaları…
Her birinin masaya nice dev vaatler koyup, nelere razı olduklarını, onu bile nasıl başaramadıklarını bilsin Marko Paşa. Uzun süre Comolli marka derin dondurucuda yatan Fenerbahçe’nin bozulan anatomisini, bir türlü eski kıvamını bulamadığını anlatın.
Bilsin ki, nereden başlayacağına karar versin. Kimi fiziksel, kimi zihinsel çalıştırması gerektiğini, kime beceri, kime özgüven katacağını anlasın.
Saracoğlu’nun çimenlerini bile tek tek tanıyan pozitif adam, halden anlar, muhtemelen bir teşhis koyar. Ve bence gerekeni yapar Aurelio. Fenerbahçe’yi tek başına kurtaramasa bile kurtuluşa katkı koyar.
Çünkü genlerinde iyimserlik, dürüstlük, çalışkanlık var. Sevgi alış verişinde bir numara… Yüz kasları gülümsemeye alışık. Fenerbahçeli futbolcuları “normal” hale getirse yeter de artar bile.
Hatta bir riske girsin Fenerbahçe ve Pandemi artığı sekiz haftayı “üstüne bir hoca koymadan” Aurelio’ya emanet etsin!
Zaten gelecek ve gidecek futbolcular üç aşağı beş yukarı belli. Fenerbahçe’nin başat sorunu “takım ruhunu” da Aurelio’nun çözeceği umuluyorsa, geriye ne kalıyor ki?
Maya tutmazsa ekstradan ne kaybeder Fenerbahçe?
Öte yanda Emre ile birlikte işin altından kalkıp Fenerbahçe’nin Fatih Terim’ini yaratmak ihtimali var.
Madem ki küresel salgından sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak; Fenerbahçe denenmemişi denemeli.
Size bir şey söyleyeyim mi?.. Kirk Douglas’ın “Karanlık Yol’un yanı sıra “Zafer Yolları” ve “Şampiyon” isimli filmleri de vardır.
“Rekabet nedeniyle kapalıyız”!
Rekabet, bireysel/kurumsal üretimi ve gelişimi ivmelendiren tatlı sert bir yarıştır, gereklidir. Hatta kaçınılmazdır ama… Onun da yeri ve ölçüsü var.
Mesela hastalıkta rekabet edilmez, parasızlıkta rekabet saçmadır, sonu kötü olacak, zarar göreceğin işlerde rekabet olmaz…
Rekabetin makbul olanı “pazara” kadardır, “mezara” değil.
Ne yazık ki, bizim “ezeli rakip” güzide kulüplerimiz bunu bir türlü kavrayamadılar. Son nefeste bile kendilerini zora sokacak rekabet hamleleri yapıyorlar.
Neden?..
Taraftarı hoş tutmak için.
Oysa orkestrayı yönetmek isteyen, izleyiciye sırtını dönmek zorundadır.
Fenerbahçe parayı pulu unutup yaz transferinde Muriç’i Galatasaray’ın elleri arasından çekip alarak “rekabetin” hiç olmazsa transfer kategorisinde öne geçmişti…
Bravo demiştik.
Lakin o yaz transferiydi.
Kovit-19 virüsü henüz yarasalarda veya esrarengiz bir biyoloji laboratuvarındaydı.
Şimdi “Fenerbahçe’den Galatasaray’a bir transfer çalımı daha” diye yazıyorlar!
Sivassporlu Mert Hakan Yandaş’ı da Galatasaray’ın elinden alacakmış Fenerbahçe.
Damardan girip, ikna yoluyla, aynı paraya ise tamam…
Lakin, yazılana göre, Ocak ayında sarı-kırmızılılarla yıllık 1.6 milyon euroya prensipte anlaşan yıldız futbolcuya, 4 yıl için 8 milyon Euro teklif etmiş sarı-lacivert yönetim. Yüzde 25 fazla yani.
Buna “çalım” değil “açık arttırma” denir ve parası olana hem hak hem helaldir. Ancak, en büyük sıkıntısı gelir-gider dengesiyle borçlar olan bir kulüp için “ucu belirsiz Pandemi günlerinde” rekabet değil “harakiri” anlamına gelir.
Hayırlı olsun.
Günün birinde bir kulüp kepenk indirirse, kapıya açık açık yazılmalı:
“Rekabet nedeniyle kapalı!”