Rivayet o ki, Fenerbahçe teknik direktör olarak Hırvat hoca Nenad Bjelica’yı tercih etmek üzere.
Heyecan verdi mi size?
Sanmam...
Olsa olsa, “merak” hissinizi tetiklemiştir.
Kimdir, nasıldır, uyar mı, Zagreb’in başında Fenerbahçe’yi yenmekten başka artısı var mı?
Ve “endişe”... Acaba daha yetkin bir hoca olamaz mıydı?
Ya da kestirme; “yerli”!
Çünkü “Sırat Köprüsünde” Fenerbahçe!
Sağlığına kavuşsaydı da kadifeden yansıyan davudi sesiyle Kenan Işık sorsaydı Fenerbahçe Yönetimi’ne:
“Emin misiniz”?
“Son kararınız mı”?..
Yaşamsal bir seçim çünkü... Sonuçta, sayın Ali Koç da dahil tüm kazanımlarını yitirebilir kadim kulüp.
Maya tutmazsa, sıfırı tüketebilir.
Ki, küresel salgın sürecinde olmasak bile “garanti belgeli yabancı” veya “azimli bir yerli” hoca yerine İstanbul’da kariyer yapması umulan bir yabancı tercih etmek risktir.
Kişisel bir mesele değil... Kimsenin alıp veremediği yok Bjelica ile.
Hatta tam tersi... Vatandaşı medyanın dolduruşuyla tanımadan takdir ettik Bjelica’yı!
Yere göğe koyamıyorlar, öve öve bitiremiyorlar.
Diyelim ki, haklılar...
Dürüst, samimi, dobra, dedikodusuz bir kişilik olabilir Bjelica... Sağlam bir adam olabilir. Lakin, biz “damat” aramıyoruz; başarı getirecek teknik direktör lazım Fenerbahçe’ye.
Nice seçkin kişilik görmüşlüğümüz var; futbolu ağlatıp takımı geri geri götüren.
Disiplinliymiş!..
Unutulmasın, başarının anahtarı olarak nitelenen ve ölçüp biçmeden kutsanan disiplin, başarı ile el ele tutuşmazsa, meziyet olmaktan çıkar zulüm haline gelir. Disiplinin “getirisi” başarı, en azından disiplini uygulayanın cebinde olacak ki, makul ve mantıklı gelsin üzerinde disiplin kurulanlara.
“Dayan, başarı gelecek” anlamaz futbolcu.
Oysa Nenad Bjelica “başarıya aç”mış!..
En komiği de; Türkiye’deki ortamı ve Fenerbahçe’nin beklentilerini öğrenmiş durumdaymış!
Yahu biz bilmiyoruz daha…
Ne Türkiye’deki ortam ne de Dünya’daki, kimsenin malumu değil kulüplerimizdeki mali deprem üzerine gelen küresel Pandemi sebebiyle. Fenerbahçe’ye kim gelecek, takımdan kim eksilecek orası meçhul. Bjelica neyi ne kadar bilecek?
Mesela Sivasspor’u, Başakşehir’i falan da öğrenmiş midir Hırvat hoca? Beşiktaş’ın orta sahasını, Galatasaray’ın kanatlarını biliyor mudur? Visca’yı ister mi? Gökhan lazım mı?
Yoksa dolgun maaşla eğitim verilen yeni bir yabancı hoca mı olacak başımıza?
Bu paranoya değil.
Yeryüzü şaşkın. Biz şaşkınız.
Ekvatorun uzunluğu değişmedi ama gözümüzün önünde büzülüyor Dünya.
Ne kadar sürecek, bilinmez? Bildiğimiz tek şey, Covit-19 ikinci saldırıya geçerse futbol iflas edecek, futbolcular dahil herkes felaketi evinde karşılamak isteyecek.
İnsanoğlu el yordamıyla geleceği bulmaya/kurmaya çalışıyor şu anda. Biz de, esnaf da, ABD başkanı da, talebe de, hoca da, Fenerbahçe de tek ayak üzerinde.
Bu arada son derece insani bir içgüdüyle futbolcular da kendi topraklarına dönmek niyetinde. Ağırdan alanlar, kazanılmış veya vaat edilen haklarının peşinde, o kadar.
Fenerbahçe ise yabancı hoca tercih ediyor!
Yahu, takımı, alt yapıyı, şartları görmeden sanal alemde izleyip mi kabul edecek? Adam yarın gelse, imza atmadan önce iki hafta karantinaya girecek. Kayseri’deki kız talebe yurdunun penceresi önünde mi antrenman yapacak Fenerbahçe?
Emre Belözoğlu ve Volkan Demirel varken fark etmez elbet.
Peki... Takımı başta Emre ve Volkan’dan aldığı brifinglerle yöneten yabancı bir hoca, durumu biraz kavradıktan sonra bu iki Fenerbahçeliyi tepesinde isteyecek mi? Eli mecburken Bjelica’nın ellerine sarıldığı Emre ve Volkan, hoca işi öğrendikten sonra kenara çekilecek mi?
Buyurun size muhtemel bir kriz daha.
Ya Bjelica başaramazsa?
İkinci bir Pereira olursa?
Mourinho değil ki, “en iyisini getirdik olmadı ne yapalım” diyebilsin Ali Koç. Veya “ülke ve dünya koşulları gereği yerli hoca tercih ettik, yapamadı” gibi geçerli bir gerekçe ile göğüsleyebilsin.
Mazereti yok Bjelica tercih edilirse.
Neyse…
Karar, yanlış olsa bile kararsızlıktan iyidir.
Fenerbahçe Bjelica’yı buldu, geriye üç nal ile bir at kaldı!.. O da ithal ve kim bilir bize ne kadar uyar.
Keşke Kenan Işık sağlıklı olsa, basit ama varoluşsal soruyu o sorsa kadifeden yansıyan davudi sesiyle:
“Emin misiniz… Son kararınız mı”?