Kadıköy’de sakatlı/karantinalı Beşiktaş’ı yenmeye “sahip olduğu yetenek servetinin zekatı bile yeter” sanılan Fenerbahçe, artık bir sıra takımı haline geldi evinde. Yenilmek bir yana, sıradan bir semt takımı gibi oynadı koskoca derbiyi.
Özellikle ilk yarı fizikte, kimyada, hatta matematikte Fenerbahçe’ye fark attı Beşiktaş. İşin püf noktası fen bilimleri değil zeka idi aslında; o da Sergen Yalçın’da daha fazlaydı muhtemelen.
Fenerbahçe “tercihen”, Beşiktaş “mecburen” kurulmuş kadrolarla çıkmıştı sahaya. İkisinde de altışar eksik vardı ama Fenerbahçe zenginliğinde lafı olmazdı yokların. Fenerbahçe’yi sallayan, maçın içinde düzeltilmeyi bekleyen yanlış tercihlerdi her zamanki gibi.
Kartal 45 dakika aynen Başakşehir maçının ilk yarısındaki gibiydi. Hücum organizasyonlarında, ikili mücadelelerde üstündü. İsabetli pas ve ortada rakibinin önündeydi. Çok iyi adam eksiltiyor, topu kaptığında yelpaze gibi açılıyordu. İkinci yarı on kişi kaldığında da düşmedi kazanma isteği ve gayreti.
Çünkü, Sergen Yalçın sahadaki futbolcular kadar oyunun içindeydi ve enerji harcadı.
Fenerbahçe ise Konyaspor maçındaki kadar acizdi. Beşiktaş eksilene kadar doğru dürüst öne bile çıkamadı, oyuna giremedi, takım olamadı Fenerbahçe… Rakip eksilip kendine gelmesinden sonra da maçı çevirmeye zaman yetmedi.
Neden?.. Yanıtı en iyi Erol Bulut bilir!
Lakin dışardan bakınca birinci sebebi orta saha ki, Gustavo formsuz, Sosa durgundu. En büyük gücü orta saha düşmüştü. Ozan rakip ceza alanında gözüktüyse sebebi Beşiktaş savunmasının izin vermesiydi.
Gökhan, Novak çıkamıyor, Pelkas’ı şahane oynayan genç Rıdvan çıkarmıyordu. Eli kolu bağlanmış Perotti 35. dakikada sakatlanıp yerini Caner’e bıraktı zaten.
Hadi Fenerbahçe orta sahası formsuzdu, forvetini Beşiktaş zincirlemişti, peki Fenerbahçe savunmasını kim yapmıştı?
Henüz düzelmemiş Gökhan niye ilk on birdeydi? Neden Caner’in yerine Novak’ı tercih etmişti Erol Bulut?.. Formsuz muydu Caner; hayır. Motive mi değildi? Tam tersine, Beşiktaş geçmişi nedeniyle iki kat motive olmalıydı.
Sonra yerine ağır Lemos tercih edilen Serdar Aziz… Daha dördüncü dakikada Aboubakar’a golü atsın diye izin verdi Lemos. Aboubakar 20. dakikada ikinci golünü atarken de bomboştu.
Futbolunu “tarz” ve “sistem” yerine oyuna girip çıkan adamların yeteneklerine bağlamış Fenerbahçe, ilk devreyi 2-1 mağlup kapattıktan sonra asıl şoku 50. dakikada Larin oyundan atılınca on kişilik Beşiktaş’tan 3. golü yediğinde yaşadı.
Oysa ikinci devre başında Erol Bulut yine “onarıma” girişmiş Sosa ile Cisse yerine Mert Hakan ile Ademi’yi almıştı. Nereden çıktıysa Ademi!
Ardından Novak’ı çıkarıp Ferdi’yi oyuna soktu Hoca ve “kurgu hataları” asgari düzeye çekildi sandı. Karşılığı Ozan’ın kale önündeki karambolden attığı Fenerbahçe’nin ikinci golü oldu ama maçın bitmesine yirmi dakika kala on kişilik Beşiktaş hala 3-2 galipti.
Rakibin Welinton’u alıp Necip’i çıkarmasından sonra Fenerbahçe’nin son hamlesi Pelkas-Thiam… Sergen Yalçın bunu Nsakala’yı sokarak yanıtladı ve Beşiktaş’ın dördüncü golünü atıp Fenerbahçe’yi kendi dertleriyle baş başa bırakan futbolcu oydu.
Fenerbahçe’ye VAR’dan gelen ve kurala uysa da adalete uymayan penaltı, ancak farkı bire indirebildi, hocayı da takımı da kurtarmadı tabi… Tarihe geçecek derbide Beşiktaş hem kazandı hem de “helal olsun” dedirtti.
On kişilik Beşiktaş’ın, Fenerbahçe ile son çeyrekteki korakor mücadelesini ve 3-4’lük tarihi zaferini, ancak 17 Nisan 2005’deki Pancu’nun kaleye geçtiği Kadıköy’deki son galibiyeti ile kıyaslayabilirsiniz. O kadar müthiş, o kadar hak edilmiş çünkü.
Hangisi daha şık, orası belli değil. Hele biraz zaman geçsin, kamuoyu karar verir.
Fenerbahçe’nin hezimetini ise örneklemek için tarihin sayfalarını karıştırmaya gerek yok. Yakın geçmişte çok var ve hiç durmadan artıyor. Emre Belözoğlu müdahil olmazsa muhtemelen yenileri de gelebilir.