Tıpkı Fenerbahçe’nin “hakem katkılı” Başakşehir galibiyeti ardından “sırça köşkte oturan komşusuna taş atmamalı” nasihatini unutmuş Galatasaray resmi sitesinden fırlatılan “Karanlık Gece” tuğlası gibi…
Tıpkı, Fenerbahçe’den o işgüzarlığa verilen yanıt-Galatasaray’dan gelen karşı yanıtlarla çıtanın iki gün içinde atmosferi aşıp, oksijensiz ve karanlık “Şikeci-Fetöcü” boşluğuna uçması gibi…
Ve tıpkı, “kaybet-kaybet” durumu ortaya çıkınca tüm alet/edevat, belge ve mevzuatın alelacele toparlanıp “gelecek karanlık geceye” kadar ortadan kaldırılması gibi…
Hiç merak etmeyin!.. Zamanı gelince çıktığından daha hızlı söner bu yangınlar.
Geride kalır…
Yenisine bakılır.
Fenerbahçe’nin “yeryüzü yıldızı” Mesut Özil hamlesi, gündemi tek boyuta indirince, Galatasaray’ın İrfan Can Kahveci ve Visca’ya talip olduğunun -hiç alışılmadık şekilde- Fatih Terim tarafından açıklanması da…
UÇK kararı ile Rizespor’dan sözleşmesini koltuğunun altına koyup Galatasaray’a giden Oğulcan’a “var” Galatasaray’a “yok” cezaya, Fenerbahçe Başkanı Ali Koç’un -bir yandan yayıncı kuruluşla çatışma halindeyken ikinci bir cephe açmayı göze alarak- balıklama atlaması da…
Galatasaray Başkanı Mustafa Cengiz’in -hazır yayıncı kuruluşla Fenerbahçe’nin arası bozukken- fırsattan istifade “aslan gibi” kükreyip Fenerbahçe Başkanına “haddini bileceksin” diye ayar vermeye niyetlenmesi de…
Fatih Terim’in “kendini çok yalnız hissettiğinden” dem vurarak, ya rol çalmaya ya da muhtemel “kulüplerarası savaşın” altına odun atmaya çalışması da…
Hepsi…
Evet… Hepsi, sadece bir sebebe kilitli:
7 Şubat’ta Kadıköy’deki derbi.
Hele Galatasaray bu pazar Beşiktaş’ı deplasmanda yenerse…
Tersi olsa da pek fark etmez!
O zaman, hem Galatasaray hem de Fenerbahçe için iki kat önemli olur 7 Şubat.
Sonsuz bir kaos teorisi!.. Fenerbahçe’nin kontrol etmesi, icap ediyorsa hariçten gazel okuyarak germesi, kimyasını bozması gereken takım Galatasaray, Galatasaray’ınki Fenerbahçe’dir; fizik kuralı gibi.
Kadıköy’deki derbide düşecek kılıç tepede sallanıp dururken şu transfer günlerinde Galatasaray da Fenerbahçe de en iyi futbolcuyu almak kadar diğerinin flaş çaktıracak transferini gölgelemek, taraftarlarının derbiden önce kenetlenmesini önlemek için her şeyi yaparlar…
Yapıyorlar.
Sana ne Fenerbahçe Başakşehir’i yenerken hakemin yaptığı hatadan?
Sana ne sözleşmesini tek taraflı feshettiği için ceza yiyen futbolcunun gittiği kulübe ceza kesilmemesinden?
Kimse futbol etiğinin, adaletinin bekçisi tayin edilmedi. Kurullar, kurallar var. Pencereden girmesinler yeter!
Hani, pandemi koşullarında “ıssız ve desteksiz kaldıkları hissi” tetikledi desek; o da değil… Eskiden pandemi mi vardı?
Kontrollü ve düşük yoğunluklu bir savaş ikisinin de işine geliyor sadece.
Her zaman gelmişti…
Çünkü, yelkenini taraftar nefesiyle doldurmak için denenmiş, sonuç alınmış, “lafa gelince” lanetlense de asla gömülüp unutulamamış, her acil durumda hortlayan kadim bir stratejiydi.
“Huy” gibi!
Üstelik, rekabetin “ben daha iyi olayım” çabasından çok daha kolaydı, çok daha kestirme bir yoluydu “ötekine çelme takmak”… Alaturkaydı. Bize ısmarlama takım elbise gibi uygundu. Müşterisi daima hazırdı!
Tabi işin içinde küllenmemiş kinler, nefretler, kıskançlıklar, çekememezlikler de girdi bu sefer ama olur o kadar… Zaten, ancak ağızdan kaçan bir iki sözcükten veya suçlamaya yanıt vermek yerine meseleyi kişiselleştirmelerinden anlaşılabiliyor.
Aslında, kimse kimseye düşman değil!
Muhtemelen tam tersine.
Şurası apaçık ortada ki, her iki kulüp de bu sezon şampiyonluktaki en büyük rakip olarak diğerini görmekle kalmıyor, aynı zamanda şampiyonluğun kaçması halinde bir tür “sigorta” yerine koyuyor Fenerbahçe Galatasaray’ı, Galatasaray Fenerbahçe’yi!
“Kupayı kaldıramazsam sezonu derbi zaferiyle, olmadı ezeli rakibe esip gürlemelerimle telafi ederim” gibi ister bilinçli, ister bilinçaltı nahif planlarını her sezon ısıtıp masaya koyuyorlar.
Bağımlılar karşılıklı…
Kavga da bir ilişki şekli; başları her sıkıştığında birbirlerine koşuyorlar mı, koştuklarında -bedeli başka yaralar olsa da- yaralarına merhem buluyorlar mı ona bakın siz.
Yerseniz!