Pandemiyle korku ve kaygıların arttığı gündemimizdeki süreçler gündelik dilimize yansıyor. Korku, kaygı, endişe arttıkça sürekli kaynağındaki durumdan bahseder hale gelebiliyoruz.
Bir de bakmışız etrafımızdaki herkesle beraber sürekli şikayet eder hale gelmişiz. Hastalık, ölüm, istatistikler, konu komşunun başına gelenler bütün günümüzü kaplamış. Korku sözü söz de korkuyu besler.
Dışarıdaki negatiften korunmak için;
- İçimizdeki negatifin ateşini düşürmek, altını kısmakla başlayalım. Geçen günleri düşün, hastalıktan korkarak geçirdiğin zamanların sonucunda şimdi, içinde olduğun anda sağlıklısın. Dün bugün için endişeliydin, bugün yarın için endişelisin ve zamanı kaybediyorsun. “Zamanı kazanmayı seçiyorum, şimdideyim” fikrini benimseyebilirsin.
- Tedbirli ol, sadece korun ve bedeninin zekasına güven. Korkuyu tedbirden ayır. Tedbirli olmak yapılmasını gerekeni zamanında yapmak, sorumluluğu kendin ve başkası için almaktır. Korku tedbirle karışınca sistemi bozar.
Hep iyi haberler bekleriz, hep bir kapı kapanırsa diğeri açılır diye ümit ederiz. Yaradan’a bize hayırlı kapılar aç diye dua ederiz.
Hep birisinin bize kapı açacağına ve oradan geçerek hak ettiğimiz kavramlara ve isteklerimize ulaşacağımıza inanırız.
Bu esnada başımıza gelen her şey ya cezadır ya kader ya da şans….
Kendi titreşimimizin kaderimizi nasıl etkilediğini bilmeyiz.
“Evrendeki her şey insanın kendi merkezine göre hizalanır.”
Bir paratoner gibi bize benzeyen şeyleri çekeriz. Kızgınsak, kızgınlık çekeriz, sevgideysek çekim yasamıza sevgi hakim olur.
Evren “bu kızgınlık kime” diye bakmaz, oysa ki biz insan ve hayvan haklarını önemsemeyenlere kızarız. Bu kızgınlıkta haklı mıyız ona da bakmaz. Direk olarak mıknatıs gibi içinden çıkamadığımız duyguyu bize yaşatacak olayları ve insanları çeker.
Evren nasıl oluyor da … oluyor dediğimiz her şeyi de kayda alır ve bize anlatabilmek için aynı durumu bize yaşatmaya çalışır. Bunu tamamen düz matematikle yapar.
Seni anlamayan insanları düşün, sana farklı açıdan baksalar neler değişir! Anlattıklarını farklı şekilde duysalar ne kadar zaman kazanırsın! Düşüncelerinin, duygularının derinliğini bir parça fark etseler, sana farklı bir açıdan baksalar hayatın ne kadar kolaylaşır...
İhtiyacın olan anlayış için kendinden kendine farklı bir bakış açısı gerekiyor. Kişi kendisine farklı açıdan bakabildiğinde diğerleri bakış açısını yenileyebilir.
Hayatın, insanların sana karşı anlayışlı olabilmesi için belki senin de bakış açını değiştirmen, inançları pozitife çevirmen iyi olacaktır. Dünyanın, insanların anlayışsız olduğu inancı anlayışsız insanlarla eşleşmeni sağlar.
Fiziksel, duygusal, zihinsel hareketin tamamlayıcı ve niyete uygun olması anlamlı sonuçlar üretir. Hareket bütündür ve birbirini takip ederek ilerler ya da durur.
Yaşamın tüm dinamikleriyle seni besleyip desteklemesine niyet ederek güne başlayabilirsin. Anlaşılmaya, anlamaya yönelik doğru açıda olmanın dayanılmaz hafifliği hayatınızda olsun.
Sevgi ve şifayla,
Ebru Demirhan
Kadın hayat verir. Kadın erkeği doğurur. Karnında besler, acıyla doğurur.
Kendi hayatı boyunca da erkekler onun için tehdittir, acıdır.
Kadın hayatı boyunca, bu acı verici canlılardan kendisini korumaya çalışır.
Kadın erkeğe hayat verir, erkek kadının canı alır. Bu acı hikayeler uzar gider. Kadın korkarak aşağılanarak yaşar, kendi evinin erkeğinden korkar en çok da. Sokakta karanlıkta canından korkar ama evinde daha çok korkar.
İstemeden sevişmek zorunda kalır, istemeden hamile kalır, kendi canına kıyar.
Yine de bunu yapan erkek cezasını çekmez. Çocuğunun önünde kadının canına kast edilir, erkek yine ceza çekmez.
Erkek gibi kuvvetli, adam gibi adam, iş adamı, bu tatlı sıfatlar erkek için havada uçar.
Kadın ise fettan, dırdırcı, aklı kısa ve elinin hamuru ile dayak yiyendir.
Dünyaya geldiğimizde annemizin sevgisi ve babamızın güveni ile tanışır ve bu duygularla taçlanırız. Neşe ise bizim varoluş mayamızda bulunan mutlak sevginin bir yansımasıdır.
Neşeli olmak doğamızda vardır.
Her kavramda olduğu gibi Neşe konusunda da ortak bilinç kalıpları çoğunlukla negatiftir.
Birkaç nesil önce gülmek bile ayıp sayılırken kahkaha atmak ise hiç hoş karşılanmazdı. Sonraları çok güldüğümüzde ağlayacağımıza inandırıldık. Neşeli ve iyi durumda olmayı hep gizledik ki nazar değmesin diye. Hatta sürekli neşeli olan insanlar hep yargılandı, kesin bunun altında bir şey gizli, bir insan bu kadar mutlu olamaz dendi ve çok gülenin mutlaka gizli bir derdini saklamak için bir tiyatro oynadığına inanıldı.
Dünya politikacılarının danışmanları, ciddi bir ifadenin getirileri adına yöneticileri hep uyardılar.
Yani Neşe kavramı bizim için her an elimizden alınabilecek, karşılığında bedel ödememizi gerektiren, içimizi doldurursa çok şaştığımız bir duygu durumu halini aldı. Hatta zamanla ülke ve dünyanın konforlu yaşam şartları zorlaştıkça, acı çeken insanları internet ve yaygınlaşan televizyon kanalları sayesinde gördükçe, dünyanın öbür ucunda da olsak bizim neşeli
İnanç haline getirdiğimiz kalıplarımız değiştirdikçe, hayatımızın da değiştiğini 15 yıldır yaptığımız bilinçaltı seanslarında gözlemliyor ve bu değişimde yerim olmasının sevincini yaşıyorum.
Hayat zordur, zor olan değerlidir, emeksiz mutlu olunmaz, sabır ile zorluklara göğüs geren en büyük mükafata ulaşır. (İptal ediyorum)
Bu gibi birçok ortak bilinç kalıpları bizler için neredeyse varlığımızın bir parçası olmuştur. Aile ortamında içimize işleyen bu cümleler, inancımız olur ve Indira Gandi’nin söylediği gibi bir süre sonra kaderimiz haline gelir.
Benzer benzeri çeker yasası işlemeye başlar. Bu kalıplar bizi zorluk titreşiminde tutar ve bu şekilde tecrübeleri kendimize çekeriz. Yaşadığımız her bir yeni negatif tecrübe bizi doğrular, adeta doğrulandığımız için mutlu bile oluruz. Ne de olsa bizim parçamızdır bu kalıplar.
İnansak ki dünya hayatı, insanoğlunun hayatını kolaylaştırmak için en kolay çözümlerle, en yüksek ihtimallerle donatıldı.
Tüm bu şifa, bolluk bereket, neşe, huzur, sağlık şelalesinde yıkanmak bizim en doğal hakkımız olarak sunuldu.
Zorlu kayalıklarda çabalamak nihai noktamız ve layık olduğumuz nokta değildir.
Kolay yolu bulup şelaleye ulaşmanın hazzı
Hayat amacım, hmmmm mutlu olmak, çalışmak zorunda olmamak, çocuk yetiştirmek, dünyayı gezmek, bir çocuk yurdu açmak veya insanlığa hizmet etmek ve daha da fazlası dediğinizi duyar gibi oluyorum.
Bunların gayet mümkün olduğunu söylesem şimdi de bunlar için çok zengin olmak lazım diyerek, çalışmaya dönmek isteyeceksiniz değil mi?
Zengin olmanın ne kadar mümkün olduğunu size sayfalarca anlatabilirim. Ama kısa başlıklar halinde iletmem gerekirse yapmamız gerekenler şöyle;
-Mutlak bir vericilik yağmurunda eşit şartlarda dolaştığımıza inanmak,
-Bu yağmurdan besleneceğimiz kabımızı geniş tutmak,
-Payımıza düşen her şeyi görmek, duymak, anlamak ve alıp kullanmayı bilmek,
-Aynı anda çoklu olasılığa inanmak,
-Çekim yasası piyasasında 1 milyon Doların, 1 kg brokoli ile aynı değerde işlem gördüğü bilgisine inanmak,