İSMAİL ÖZCAN - 20 Mart 2023, Cumhuriyet devri Türkçesinin en büyük, en usta birkaç yazarından biri olan Falih Rıfkı Atay’ın vefatının 52. yılı. (Doğumu, 25 Ocak 1894). Falih Rıfkı Atay, bütün ömrü yazarlık ve gazetecilikle geçmiş, başka hiçbir işi ve meşguliyeti olmamış az sayıdaki yazarlarımızdan biridir. Falih Rıfkı Atay, Kurtuluş Savaşının başından ölümüne kadar Atatürk’ün yakınında bulunmuş, onun bütün icraatlarına tanıklık etmiş, Atatürk’ün çok önemsediği dilde özleşme hareketinde aşırılığın değil, ılımlılığın yanında olmuş bir yazardır. Dilde özleşme hareketinde ipin ucu kaçıp iş sarpa sarınca Atatürk’ün “Çocuk, biz bu işte yanlış yaptık!” diye itirafta bulunduğu ilk kişi Falih Rıfkı Atay olmuştur.
Zarfın içine giremedi
Falih Rıfkı Atay, dilde özleşmenin gereğine inanmış olmakla beraber, bu işte hızın ve zorlamanın beklenen sonucu vermeyeceğine, Türkçe kökenli olmasa bile halkın rahatça anlayıp kullandığı kelimeleri dilden ayıklamanın yanlış bir
Bilgay Duman / bilgay.duman@gmail.com - Kerkük, siyasal, sosyal, ekonomik ve güvenlik olarak en hassas vilayetlerinden biri. Irak’taki her türlü gelişme Kerkük’ü yakından etkilediği gibi, buradaki gelişmeler de Irak siyaseti için yönlendirici olabiliyor. Nitekim 10 Ekim 2021’deki parlamento seçimlerinin ardından bir yıldan fazla sürede kurulabilen hükümetin bile ana gündem maddelerinden biri olmuş, hükümeti kuran taraflar Kerkük özel gündemiyle toplanmıştı.
Kerkük’teki nüfus dengesi, Irak’ta yönetim ve hakim güçlerin uygulamalarıyla değişikliğe uğrasa da, burası için kullanılan “Irak’ın minyatürü” tabiri geçerliliğini koruyor. Irak’ın kurucu toplumları olarak ifade edilen Araplar, Kürtler ve Türkmenler Kerkük’teki ana nüfus bileşenini oluşturmakla birlikte, başta Hristiyanlar olmak üzere farklı azınlıkları da barındırıyor. Aynı zamanda Kerkük’teki nüfus içerisinde Irak’taki mezhepsel farklılaşmanın yansımalarını da görmek
Safa Tekeli - Mustafa Kemal Atatürk’ün, deprem felaketinde büyük yıkıma uğrayan Hatay için söylediği “Kırk asırlık Türk yurdu ecnebi elinde kalamaz” sözleri, yürekleri yaralayan depremin daha ilk günlerinden itibaren akıllara geldi. Atatürk, gerçekten yabancı ellerde bırakmadığı Hatay için bu sözü, tam bir yüzyıl önce 15 Mart 1923’te Adana’da tarihe kaydetti.
Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşı’nın ardından “Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi ve Başkumandan” olarak 14 Ocak-26 Şubat 1923 tarihlerinde, 36 gün süren Batı Anadolu gezisinden hemen 15 gün sonra, güney illerini kapsayan ikinci büyük gezisine çıkar. Mustafa Kemal’i gezisini başlatacağı Adana’ya götürecek tren, Ankara’dan 13 Mart 1923’te gece yarısı hareket edecektir. Geziyi Yeni Gün gazetesi adına izleyecek İsmail Habib’e (Sevük), Başyaver Salih (Bozok) tarafından “Gazi Hazretlerinin iradeleri mucibince” bu geziye sadece kendisinin kabul edileceği bildirilir. İsmail Habib,
Doç. Dr. Fatma Fulya Tepe / fulyatepe@aydın.edu.tr
Türkiye’de “Anne vatandaş” kavramı, daha önceki bilimsel çalışmalarda bir dereceye kadar tartışılmıştır. Örneğin, Ayşe Kadıoğlu, Türk kadınının vatandaşlık haklarının gelişimini anlatırken, Türk kadınının vatandaş olmadan önce annelik rolüne sahip olduğunu ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla Batı’da olduğu gibi herhangi bir aydınlanma dönemi deneyimlemeden vatandaşlığa alındıklarını ileri sürer. Bu argümana göre Türk kadınları birey olarak değil, anne olarak vatandaş olmuştur. Dahası, vatandaşlık fikrinin kendisi, hem Türk erkeklerinin hem de Türk kadınlarının kendilerini “her şeyden önce belirli görevleri yerine getirmekle yükümlü Türk vatandaşları olarak algıladıkları”nı ima eden bir “bireyselliğin kınanması” ile nitelendirilmiştir.
Karamsar bakıyor
Türkiye’de geliştirilen vatandaşlık anlayışının “en iyi aile vatandaşlığı” olarak tanımlanabileceği ve “annelik yüceliğindeki kadının ancak eşlerinin yardımcısı ve danışmanı
Fatma Fulya Tepe - fulyatepe@aydın.edu.tr
Bu yazıda, yürütücülüğünü yaptığım 114K103 No’lu TÜBİTAK 1001 projesi çerçevesinde çalıştığım, Soğuk Savaş döneminde çıkan Türk Kadını (1966-1974) dergisinde Türk kadınlarının üstlenmesi uygun görülen Anne vatandaş rolünden bahsedeceğim.
Anne vatandaş terimi, Türk kadınının hem aile değerlerinin koruyucusu hem de cumhuriyetin koruyucusu olarak tasavvurunu ifade eder. Anne vatandaş hem annelik hem de vatandaşlık kapasitelerine atıfta bulunularak gerekçelendirilen vatandaşlık haklarına ve ödevlerine sahiptir. Burada, annelik ve vatandaşlık işlevleri Anne vatandaş, bir anne (ya da en azından anne adayı olarak) ve (müstakbel) anne olduğu için cumhuriyetin korunması sorumluluğunu yüklenmesi anlamında birbiriyle ilişkilendirilir. Yani geleneksel ve dini aile değerlerinin unsurları, modernist ve eşitlikçi vatandaşlık idealleriyle birleştirilir.
Burada geliştirdiğim Anne vatandaş kavramının birçok öncülü vardır. 1792’de Mary Wollstonecraft, “Çocuklarını
Ali Değirmenci - Türkiye, 6 Şubat tarihinin ilk saatlerinde depremin en acı yüzüyle karşı karşıya geldi. Resmî verilere göre 50 bin kişi hayatını kaybetti, 120 bin kişiden fazla kişi yaralandı. 11 şehir, toplam 13 milyon insan depremin kaosunu bir ömür gibi yaşadı.
Daha sonraki dakikalarda, depremde yaşanan ağır dramı, felaketi, kolonlar altında ezilip parçalananları, onlarca saattin ardından gelen mucizeleri, ekran başında tüm ülke, hatta dünya anbean takip etti. Deprem bölgesindeki acı, yurt geneline yayılarak toplumu yasa bürüdü.
Bütün bir ülke acı, hüzün ve kaygı içindeyiz. Zelzele hepimizin psikolojisini bozdu. İnsan acısını da hüznünü de yaşayarak mutlu bir hayat, huzurlu bir yaşam sürebilir, hayata bağlanabilir mi?
Deprem bir doğa olayı. Ama çağımızda insanlar, her gün her an depremi yaşıyor. Kaygılarıyla deprem felaketini âdeta her gün yaşıyorlar. Antidepresan ilaçların dünyadaki kullanım oranı milyarlara ulaştı. İşimi kaybeder miyim? Sağlık sorunum olursa tedavi görebilecek miyim? Ekonomik sıkıntıya girersem
Cengiz Kuday
* Dünden devam
1719’da Yalova, Pazarköy, Karamürsel, İzmit Kaşıklı, körfezin karşı yakasını, Sapanca ve Düzce’yi içine alan çok geniş bir bölgede deprem olduğu kaydedilmiştir. Katip Çelebi’nin yazılarında o gün bazı yerlerde 25 metreye varan toprak açılmalarından söz edilir. Hasar tespiti, adı geçen yerlerde detayları ile yapılmış, aynı depremde Heybeliada’nın da çok etkilendiği kayıtlara geçti.
1754 depreminde Venedikli bir seyyahın anılarında İstanbul’da abartılan bir rakamla ölü sayısı 50 bin olarak verildi. Bu deprem sonrasında imar çalışmalarına hemen başlanmış ve içinde Yedikule, Edirnekapı surları, Topkapı surları olmak üzere birçok tarihi binanın onarımı 1756 yılında bitirilmişti. 1766 yılına kadar hemen her yıl orta şiddette depremler İstanbul ve çevresinde etkili oldu.
5 bin kişi öldü
22 Mayıs 1766’da İzmit - Tekirdağ arasını içine alan büyük bir depremle Edirne - İzmit - Bursa - Gelibolu ve İstanbul’da çok sayıda bina yıkıldı. Boğaz’da ve Mudanya
Prof. Dr. Cengiz Kuday / cengiz.kuday@milliyet.com.tr
1754’te İzmit merkezde saat 03.30’da şehrin büyük bir kısmını etkileyen deprem, İstanbul’da da birçok evin hasar görmesine sebep oldu. Edirnekapı surları, Yedikule’nin bazı duvarları, birçok cami tamamen yıkıldı.
Anadolu’nun deprem tarihi binlerce yıl geriye uzanıyor. Istanbul’da deprem ile ilgili ilk yazılı belgeler Bizans’ın erken dönemlerine rastlıyor. Bu kayıtlara göre, imparator Arkadis devrinde MS 298-402 yılları arasındaki depremlerde İstanbul’un yerle bir olduğu belirtilmiştir. Yine aynı kayıtlarda 480-527 yılları arasındaki depremle yıkılan İstanbul’un yeniden inga edildiği bildirilmiştir.
Ayasofya harap oldu
II. Justinien devrinde Ayasofya’nın ilk yapıldığı 26 Aralık 537’de şehir tekrar depremle yıkılmış ve kilise tamamen harap olmuştu. 557’de yeni bir deprem şehri tekrar oturulamaz hale getirdi. 740 yılında İstanbul tekrar depremle sarsıldı, maddi hasar ve çok sayıda can kaybı oldu. 869’da şehir 40 gün süreyle değişik şiddette depremlerle sarsıldı ve harap oldu. Bu depremde surları