Bilgay Duman / bilgay.duman@gmail.com - Kerkük, siyasal, sosyal, ekonomik ve güvenlik olarak en hassas vilayetlerinden biri. Irak’taki her türlü gelişme Kerkük’ü yakından etkilediği gibi, buradaki gelişmeler de Irak siyaseti için yönlendirici olabiliyor. Nitekim 10 Ekim 2021’deki parlamento seçimlerinin ardından bir yıldan fazla sürede kurulabilen hükümetin bile ana gündem maddelerinden biri olmuş, hükümeti kuran taraflar Kerkük özel gündemiyle toplanmıştı.
Kerkük’teki nüfus dengesi, Irak’ta yönetim ve hakim güçlerin uygulamalarıyla değişikliğe uğrasa da, burası için kullanılan “Irak’ın minyatürü” tabiri geçerliliğini koruyor. Irak’ın kurucu toplumları olarak ifade edilen Araplar, Kürtler ve Türkmenler Kerkük’teki ana nüfus bileşenini oluşturmakla birlikte, başta Hristiyanlar olmak üzere farklı azınlıkları da barındırıyor. Aynı zamanda Kerkük’teki nüfus içerisinde Irak’taki mezhepsel farklılaşmanın yansımalarını da görmek mümkün. Bu yüzden Irak siyasetindeki istikrar, Kerkük’teki bileşenleri temsil eden siyasi yapılar arasındaki ayrışma ve çekişmeleri törpülerken, istikrarsızlık ve belirsizlikler, doğrudan Kerkük’ü de etkiliyor.
Nitekim 2003’ten bu yana Kerkük’teki çekişme son bulmuş değil. Irak Anayasası’ndaki 140. maddeyle Kerkük’ün yanı sıra Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin (IKBY) anayasal sınırları dışında kalan, ancak Kürt yönetiminin kontrolünde bulunan Musul, Selahaddin ve Diyala’ya bağlı bazı ilçe ve nahiyelere ilişkin siyasi, hukuki ve idari bir süreç ortaya konmuş olsa da, bu süreci işletebilmek mümkün olmadı. Zira söz konusu anayasa maddesinde tartışmalı ya da ihtilaflı bölgeler olarak ifade edilen buralara yönelik 31 Aralık 2007’yi işaret eden bir zaman kısıtı bulunuyor. Ancak bırakın 2007’yi, günümüze kadar Kerkük’teki sorunlara çözüm bulunabilmiş değil.
Baskı oluşturuluyor
2003’ten 2017’ye kadar Kürt partilerin baskısı ve idaresi altında kalan Kerkük’le birlikte diğer tartışmalı bölgeler, Irak merkezi hükümetinin Ekim 2017’de yaptığı askeri operasyonla merkezi hükümetin kontrolüne geçmişti. Buna rağmen Kürt siyasi partilerinin özellikle Kerkük’e geri dönüş konusunda fırsat ve imkan kolladığı görülüyor. Mevcut durum itibariyle Kürt siyasi partiler hükümet içerisindeki kritik pozisyonlarını kullanarak Kerkük üzerinde baskı oluşturmuş durumda. Bu noktada hükümet kurulduktan sonra KYB lideri Bafel Talabani’nin ev sahipliğinde, Irak hükümetini kuran siyasi güçlerin başkanlarının katıldığı toplantıda 140. maddenin uygulamaya konmasına yönelik bir müzakere yapılması dikkat çekmişti. Bununla birlikte IKBY ve Irak merkezi hükümet arasında yürütülen, halen tamamlanamayan 2023 yılı bütçe görüşmelerinde de Kerkük, bir pazarlık haline getiriliyor. Çünkü bütçesinin yaklaşık yüzde 96’sı petrol gelirlerinden oluşan Irak’ta, Kerkük’ten elde edilen petrol gelirleri, bütçeye tek başına yüzde 20’den fazla katkı sunuyor.
Gerginlikler yaşanıyor
Öte yandan son birkaç haftadır Kerkük’te yaşananlar da dikkat çekici. Zira 2017’den itibaren Kerkük’teki bürolarını kapatan Mesut Barzani liderliğindeki KDP’nin, yeniden Kerkük’e dönme hazırlıkları yaptığı haberlerinin hemen ardından, Irak hükümetince 20 Şubat’ta çıkarılan ve 1 Mart’ta Kerkük Valiliği’ne gönderilen bir kararname, buradaki gerginliğin artmasına neden oldu. Kararnamede, Kerkük’te devlet daireleriyle yapılan yazışmalarda sadece Arapça ve Kürtçe kullanılacağı söylendi. Bu durum, Türkmenlerin yoğun tepkisine yol açtı. Türk Dışişleri Bakanlığı da bir bildiri yayınlayarak, Ankara’nın Türkmenler ve Kerkük konusundaki hassasiyetini ortaya koydu. Zira Kerkük, Irak’ta Türkmenlerin yaşadığı coğrafyayı işaret eden “Türkmeneli”nin başkenti olarak ifade ediliyor. Dolayısıyla Kerkük’te Türkmencenin resmi diller arasında kullanılmasının önüne geçilmeye çalışılması, Türkmenler için milli kimliği korunması noktasında yaşamsal bir unsur. Bununla birlikte Kerkük, Türkiye açısından da milli, tarihi ve siyasi bir önem taşıyor. Bu vilayetteki Türkmen varlığı başlı başına Türkiye için büyük önem arz etmekle birlikte, Kerkük “Misak ı Milli” demek. Ayrıca Kerkük’teki dengenin korunması, Türkiye açısından Irak’ın toprak bütünlüğü, siyasi ve idari birliği ile istikrarının en önemli nüvelerinden. Bu nedenle Kerkük’ün de Irak’taki Türkmen varlığının korunması da Türkiye’nin Irak politikalarının birincil öncelikleri arasında yer alıyor. Zira Türkiye ve Türkmenler arasındaki organik, doğal bir bağ var. Tarihte olduğu gibi bugün de Türkiye’yi hedef haline getirenler, Irak’ta da Türkmenleri hedef alıyor.
Bir tesadüf değil
Bu noktada Kerkük’te yaşananlar tesadüf değil. Ülkede Türkmenlerin en büyük siyasi kuruluşu olarak bilinen Irak Türkmen Cephesi’nin (ITC) eski Güvenlik Sorumlusu Ahmet Tahir’e yönelik 3 Mart 2023’te, (her ne kadar üstlenmese de) terör örgütü PKK tarafından gerçekleştirildiği bilinen suikast, tam da bunu gösterdi. Kerkük’te böylesine kritik bir süreçte yapılan bu suikast, hem Türkmenler hem de Türkiye’ye verilen bir mesaj. Suikastın, Türkiye’nin Sincar’da PKK’nın üst düzey yetkilileri olduğu ifade edilen üç kişiye yönelik düzenlediği operasyon sonrası gerçekleşmesi dikkat çekici. Tahir’e yönelik suikast, Türkiye’nin Irak’ta PKK’ya karşı yürüttüğü operasyonların haklılığını bir kez daha ortaya koydu. Zira bu operasyonlar sadece Türkiye’nin ulusal sınırları ve güvenliğinin korunması değil, aynı zamanda da Irak’ın istikrar ve egemenliği için de önemli. Bir süredir PKK’nın Irak’taki şehir merkezlerinde yapılanma içerisinde olduğu biliniyor. Kerkük’teki Türkmen yetkililerin, PKK’nın şehirlerdeki varlığına yönelik Bağdat yönetimini uyaran açıklamaları var. Irak’ın istikrarı için terörle ortak ve bütüncül mücadele konseptini ortaya koyması şart. Burada en yakın iş birliği yapabileceği ülke Türkiye. Irak’ın ne Kerkük ne de Türkmenleri “farklı kesimlerin maşası” haline gelen ve başkalarının ajandasını uygulayan PKK’ya kurban etmemesi gerekiyor. Aksi halde PKK, Irak’ın başına bildiğinden ve beklediğinden çok daha büyük bir bela olabilir.