Fatma Fulya Tepe - fulyatepe@aydın.edu.tr
Bu yazıda, yürütücülüğünü yaptığım 114K103 No’lu TÜBİTAK 1001 projesi çerçevesinde çalıştığım, Soğuk Savaş döneminde çıkan Türk Kadını (1966-1974) dergisinde Türk kadınlarının üstlenmesi uygun görülen Anne vatandaş rolünden bahsedeceğim.
Anne vatandaş terimi, Türk kadınının hem aile değerlerinin koruyucusu hem de cumhuriyetin koruyucusu olarak tasavvurunu ifade eder. Anne vatandaş hem annelik hem de vatandaşlık kapasitelerine atıfta bulunularak gerekçelendirilen vatandaşlık haklarına ve ödevlerine sahiptir. Burada, annelik ve vatandaşlık işlevleri Anne vatandaş, bir anne (ya da en azından anne adayı olarak) ve (müstakbel) anne olduğu için cumhuriyetin korunması sorumluluğunu yüklenmesi anlamında birbiriyle ilişkilendirilir. Yani geleneksel ve dini aile değerlerinin unsurları, modernist ve eşitlikçi vatandaşlık idealleriyle birleştirilir.
Burada geliştirdiğim Anne vatandaş kavramının birçok öncülü vardır. 1792’de Mary Wollstonecraft, “Çocuklarını emzirmeyen ve eğitmeyen bir kadının eş statüsünü zar zor hak ettiğini ve bir vatandaş olarak buna hakkı olmadığını” savunarak annelik ve vatandaşlığı bir araya getirdi (2004, 98). 1890’larda Almanya’da kadınların oy hakkını savunan Sosyal Demokratlar, çocuk doğuran kadınların fedakarlıklarını savaşta asker olarak hizmet eden erkeklerin fedakarlıklarıyla karşılaştırdılar (Rouette 1997, 64). Bu şekilde annelik, askerlikle kıyaslanabilir nitelikteki bir görevin ulusa karşı yerine getirilmesi ve aynı zamanda dolaylı olarak kadınların vatandaşlık haklarının bir gerekçesi olarak sunuluyordu. Anneliğin millete bir hizmet olduğu konusunda benzer görüşler Türk Kadınlar Derneği’nin kurucusu (1924) Nezihe Muhittin tarafından da dile getirilmiştir. Muhittin’e göre “Annelik, ulusun ihtiyaçlarıyla bağlantılıydı ve kadınların siyasi ve sosyal kurtuluşu, hem kadınların annelik görevlerini yerine getirmelerini sağlamanın bir yolu hem de bu görevleri yerine getirmenin uygun bir ödülü olarak değerlen dirilebilirdi” (Balcı 1998, 68). Annelik görevlerinin genellikle vatandaşlık görevleri olarak düşünülmediği ve aslında “anneliğin vatandaşlığın antitezi olarak görüldüğü” ileri sürülmüştür (Pateman 1990, 60). Bununla birlikte bu evrensel bir gerçek değildir ve bu yazıda göstereceğim gibi, annelik ve vatandaşlık görevleri kavramları birbiriyle çok yakından ilişkili olabilir.
“Anne Vatandaş” teriminin kendisine gelince, teorik literatürde, kendilerini hem yoksulların “yardımcıları” hem de gelişmekte olan Anglo-Sakson ulusunun ahlaki koruyucuları olarak gören yirminci yüzyılın başı Kanadalı orta sınıf kadın aktivistlerin durumuna uygulandı.” (Hallgrimsdottir, Benoit ve Phillips 2013, 39). Kanada’daki bu vaka, ayrıcalıklı kadınların, daha az şanslı kadınların çocuklarına bakmalarına yardımcı olmak için ulusal ve sosyal bir sorumluluk üstlenmelerine işaret etse de anneliği Anne Vatandaş görevleri için bir zemin olarak görmez. Ayrıca biraz sonra tanıtacağım ev cephesi fikriyle de ilgili değildir.