Mete Veyisoğlu - mete.vey@yandex.com
"Türk gibi başla, Alman gibi bitir” sözünü duymuşsunuzdur. Toplumsal kültürümüz iddialı başlangıçları sever. En popüler örnekleri spor dünyasında görebiliriz: Yeni bir teknik direktör veya sporcu transfer edildiğinde, cafcaflı imza törenleri düzenlenir, ‘uzun vadeli bir proje’ mesajı verilir. Kişisel dünyamızdan örnekler olarak yeni alınan iş-yatırım kararlarını veya yeni başlanan diyet-egzersiz programlarını düşünebiliriz. Tüm bu başlangıçlarda inanç ve iddialı sözler vardır. Peki neden “Türk gibi bitir" denmez?
Toplumsal kültürümüz, iddialı başlangıçları sevdiği kadar, ne yazık ki erken caymalara da sıcak bakıyor: Yeni başlayan süreçlerin sadece olumsuz yanlarına odaklanıyoruz ve ilk yaşanan aksaklıkta tüm sürecin de başarısız olacağını varsayıyoruz. Bu varsayımın yarattığı motivasyon eksikliği, kendini doğrulayan bir kehanet gibi, sürecin gerçekten başarısızlıkla sonuçlanmasına sebep olabiliyor.
Bozuk saat dahi günde iki defa doğruyu gösterdiğine ve aldığımız tüm kararlar yanlış olamayacağına göre, demek ki birçok doğru kararımız da erken cayma kültürümüz nedeniyle güme gidiyor... Neyse ki bu kötü alışkanlığımızı değiştirmek için bir rehberimiz var: Matematik!
Beklenti büyütme
İstatistik ve yapay zeka alanlarında sık başvurulan yöntemlerden ‘beklenti büyütme’ (expectation maximization) yöntemi, belirsizliğin yüksek ve karar vermenin zor olduğu durumlarda kullanılır. Yöntem, bilgisayarın ‘rastgele bir karar’ vermesiyle başlar. Bilgisayar, bu rastgele karar ideal olmasa bile, ‘bir vade boyunca’ o karara tamamen sadık kalır. Bilgisayarın bir vadesi, elindeki tüm verilerin sayısı kadardır: Aldığı kararı elindeki tüm verilere tek tek uygular. Vade tamamlandığında ortaya çıkan sonucu inceler; ve ikinci vadeye başlarken yeni kararını bu sonuç ışığında günceller. Bu şekilde çok sayıda turun ardından doğru karara gittikçe yaklaşır.
UsaIn Bolt ile 100 metre yarışı
Bilgisayarlar, hızlı hesaplama güçleri sayesinde kısa sürede çok sayıda kararı deneyebilir ve doğru sonuca yakınsayabilirler. Bu yöntemin insanlar için fazla bir anlam taşımadığını düşünebilirsiniz; zira bir kulüp başkanının teknik direktörleri deneyerek en uygun teknik direktörü bulması için 100 sezonu yoktur! Fakat unutmayınız ki bu yöntemi kullanan bilgisayarlar tamamen rasgele bir karar ile çalışmaya başlarken, biz kararlarımızı çok daha bilinçli alma şansına sahibiz: Önceki tecrübelerimize, istatistiklere, ve bilgili insanların bağımsız görüşlerine danışabiliriz.
Özetle, doğru karar verme yarışında bilgisayarlara göre çok daha yavaş olsak da, finiş çizgisine onlardan çok daha yakın bir noktadan başlıyoruz. Usain Bolt ile 100 metre yarışı yapsak, ortaya çıkan görüntü bizim adımıza herhalde çok hoş olmaz; ancak o 100 metre koşarken biz yarışa son 20 metreden başlayacaksak, Usain ile büyük bir iddiaya bile girebiliriz!
Dolayısıyla karar süreçlerinde en az hız kadar kritik olan bir beceri de disiplindir, zira verdiğimiz kararda bir vade boyunca sebat etmemiz gerekir. Bu vade karardan karara değişebilir. Diyet ve egzersiz programları için bir ay, spor yönetimi için bir sezon, iş ve yatırım kararları için yıllar olabilir. Verilen kararda sebat etme fikrine karşıt olarak ise şu görüş ileri sürülebilir: “Kötü giden bir süreci değiştirmek için beklemeyelim, zaman kaybetmeyelim, hemen müdahale edelim.” Oysa vadesi boyunca bir kararda sebat edersek iki büyük kazanım elde ederiz.
Birincisi, tesadüfler eseri kötü başlayan bir sürece toparlanma şansı vermiş oluruz. Örneğin yeni bir teknik direktör sezona 5 maçta 3 mağlubiyet ile başlar ve kovulursa, sezonun geri kalanında belki de şampiyon olma ihtimalini elinden almış oluruz. Veya ilk günlerde eksi getirilerle başlayan bir yatırımı erkenden zarar ile kapatırsak, artıya döndüğü günlerde arkasından el sallamak durumunda kalırız. Beklenti büyütme yöntemi, tam da bu nedenle eldeki tüm veriler (yani sezondaki tüm maçlar) tamamlanana kadar kararından sapmaz.
Zaman kazanmak için zaman kaybetmek
İkincisi, ancak tüm vade tamamlandığı zaman bir kararın ne kadar doğru veya yanlış olduğunu kesin olarak değerlendirebiliriz. Erken caydığımız kararlar aklımızda daima bir soru işareti bırakır. Kulüplerimizin aynı teknik direktörleri dönüp dolaşıp tekrar göreve getirmesinin veya insanların aynı diyet-egzersiz programlarını tekrar tekrar uygulamasının sebebi de bu değil mi? Kararlarımızdan erken cayarak zaman kazandığımızı zannederken, aynı karara ileride tekrar dönerek daha fazla zaman kaybederiz. Başarısız olmuş bir karar en azından öğreticidir; cayılmış bir karar ise sadece zaman kaybı...
Araştırmalara göre daha seyrek teknik direktör değiştiren kulüplerin daha başarılı olması veya “al ve tut” yatırımı yapanların “günlük al-sat” yapan kişilere göre uzun vadede daha çok kazanıyor olması, herhalde tesadüf değildir. Atılganlık ve cesaret gibi insani nitelikler dikkat çekici oldukları için hemen hemen her kültürde hak ettikleri ilgiyi görmüş ve mitleştirilmişlerdir. Sebat ve disiplin gibi niteliklerin ise bu bağlamda biraz daha ihmal edildiğini düşünüyorum.