Alp Kırıkkanat <br><br> ABD ve İngiltere’nin Çin’i Pasifik’te olabildiğince sıkıştırmasının nedenleriyle Çin’le iyi bir ticari ilişkisi olan Avustralya’nın AUKUS’a iştirak sebeplerinin kesiştiği noktalar neler olabilir? Büyüyen Çin karşısında elbette ulusal güvenliğini daha ileri boyutlara taşımak denilebilir. Ancak bilinenin dışında, işin olası bir başka boyutu da olabilir.
Şimdilik dillendirilmeyen bu tehdidin, kuraklık ve açlık tehlikesi olduğunu düşünüyorum. Avustralya bazı ülkelerin en büyük buğday tedarikçisi olarak biliniyor. Ancak böyle olmasına rağmen uluslararası bir kısım istatistiklerde; Avustralasya olarak isimlendirilen Avustralya, Yeni Zelanda ve komşu adaları kapsayan bölgede, iklim değişikliği nedeniyle 2050’lerde ekilebilir toplam tarım alanlarının yüzde 40’nın kuraklık tehdidi altında kalacağı öngörülüyor. Bu bir ada ülkesi olan Avustralya için önemli bir tehlike. Böyle bir durumda, Pasifik’teki tedarik zincirlerinin ne olacağı ve Çin’in olası
Alp Kırıkkanat<br><br>ABD ve İngiltere’nin Pasifik’teki hamlesi herkesi şaşırtmış görünüyor. Her iki ülke yanlarına Avustralya’yı da alarak deniz gücü ağırlıklı yeni bir askeri birlikteliğin başlayacağını duyurdular. İlgili ülkelerin İngilizce adlarının kısaltmalarıyla anılan (A-UK-US) ve AUKUS olarak isimlendirilen bir ittifakın oluştuğu belirtiliyor. Bu oluşumun Çin’in bölgede artan askeri gücüne karşı güçlü bir cephe oluşturacağı iddia ediliyor. AUKUS anlaşmasının açık metnini henüz gören yok. Ancak bu askeri ittifakla, Pasifik bölgesinde ve hatta dünyadaki dengelerin bütünüyle değişeceğini söyleyen çok... Meselenin sadece Avustralya’nın nükleer takatli denizaltı (SSN) inşası ihalesinin Fransızlardan alınarak Anglosakson bir üretim ve işletim sistemine dönüşüm boyutunu biliyoruz. Bazı açık kaynaklarda, ilk denizaltının göreve başlama zamanının en iyi ihtimalle 2040 yılı olabileceği yönünde tahminler yapılıyor. SSN yeteneğinin tutarlı bir strateji ile uyumlu olup
Zeki Hozer / Doktor<br><br>Merkel, biz Türk-leri Avrupa Birliği üyeliğine dair açık sözlülükle söylediği, “Türkiye’nin AB’ye üye olmasını geçmişte ve halen öngörmüyorum’’ şeklindeki düşünceleri nedeni ile kızdırmış olsa da gerçekten çok kritik bir zamanda Alman ve dünya politikasında çok önemli işler başardı.
Bu arada 1961 yılında başlayan ve Türkiye ile Almanya arasındaki İşgücü
Göçü Anlaşması çerçevesinde Türklerin Almanya’ya işçi olarak gönderilmesinin 60. yıldönümü vesilesiyle düzenlenen törende Alman vatandaşı olan Türklere yönelik bir gönül alma cümlesini söylemeyi de ihmal etmedi:
“Başta Türkler olmak üzere 1960’larda Almanya’daki işgücü açığını doldurmak için ülkemize gelen 100 binlerce misafir işçinin isimleri kulağa yabancı gelse ve adınız,
‘Klaus’ veya ‘Erika’ olmasa bile en az benim kadar
Mustafa Kemal Ulusu - kulusu@hotmail.com
Ligler başladı, sahalarımız hakkında zeminler başta olmak üzere muhtelif konularda şikayetler diz boyu, ama ben bugün size bizzat yaşadığım, biraz da içimi acıtan üzücü bir olaydan bahsedeceğim. Geçen hafta Bodrum’dan İzmir’e Bornova stadına Altay-BJK maçına gittim. Sağ olsun Mustafa Denizli hocam-kardeşim çok ilgilendi, onun talimatıyla Altay kulübü müdürü beni arayıp organizasyon için yardım etmeye çalıştı. Maalesef bu işlerde pek tecrübesi olmadığı için, ömür boyu protokole giriş kartıma rağmen, stat görevlileriyle birlikte beni bayağı sıkıntıya soktular ve maça gittiğime gideceğime bin pişman ettiler.
Başıma gelecekleri tahmin ettiğim için, stadyuma bir saat evvel gittim, protokol kısmına ayrılmış özel otoparka girmek istediğimde görevli, “Adınız listemde yok” diyerek bana engel oldu. Eski Türkiye Futbol Federasyonu başkanı olarak ömür boyu geçerli protokol kartımı gösterdim, kartı ilk defa görüyormuş gibi baktıktan sonra
Bülent Akarcalı
Üzerindeki çamuru atmak için en inandırıcı yol bir başkasını çamurlu olarak itham edip bunu da gündem de tutmaktır.
ABD ve AB ülkeleri
Bunların bir kısmı bu konuda uzaman sayılırlar. Özellikle, geçmişte işledikleri ve tarihin yaşadığı en büyük vahşetleri unutturmak, yetişen yeni gençliği saf, temiz bir ülkede yaşadıklarına inandırmak ve hatta şartlandırmak için İnsan Hakları kavramını, Türkiye gibi hedef bir ülkeye yönlendirip olabildiğince istismar etmekte üstlerine yoktur.
ABD’nin sicili
Bu Makyavelik yaklaşımın uzun ara şampiyonu ABD’dir. 20 milyon Afrikalı kölenin kanları üzerine inşa edilen bir ekonomi (*), yok edilen ve topraklarından sürülen on milyonlarca Kızılderili, çoğu Afrika ve İspanyol kökenli olmak üzere yılda ortalama 800 kişinin polis tarafından öldürüldüğü, iki milyonu aşkın mahkum sayısıyla Türkiye ortalamasına kıyasla dört misli daha fazla insanın hapislerde olduğu, Afrika-İspanyol kökenliler nüfusun % 30 kadarı
Marion Sendker - Berlin-Ortadoğu Podcast’i Kurucu/Sunucu / marionsendker@gmail.com
Almancada eski bir deyim var: “En besili buzağılar kasaplarını kendileri seçer.” Bu deyim, bugün çoğunluğu maddi refah içinde yaşayan Alman halkını tarif etmek için, genel seçimlerin sonucunu göstermesi açısından hiç bu kadar uygun olmamıştı. Hiçbir siyasi parti yüzde 26’dan daha fazla oya erişemedi. Seçimlerle birlikte, Alman milli marşında söylenen “birlik”, en azından siyasi düzeyde resmen oylanmış oldu.
Bir sonraki federal hükümetin neye benzeyeceğine dair sadece iki gerçekçi olasılık mümkün görünüyor: Ya Hristiyan Demokrat Birliği (CDU), Hür Demokrat Parti (FDP) ve Yeşiller (Jamaika Koalisyonu) ya da Sosyal Demokrat Parti (SPD), FDP ve Yeşiller’den (Trafik Işıkları Koalisyonu) oluşan bir koalisyon üzerinde anlaşmaya varılması gibi. Bu seçime kadar her zaman oldukça küçük olan liberal FDP ve Yeşiller, oylarını yükselterek “iktidarın belirleyicisi”
Bülent Akarcalı<br><br>Yunanlılar sahipleniyorlarsa da tarihi itibariyle Patrikhane bir Roma Patrikhanesidir. Rum kelimesi Romalı, kısmen de Anadolu anlamındadır, aynen Konstantiniyye’de yaşamamasına rağmen Anadolu’da yaşadığı için Mevlâna Celalettin’e Rumi sıfatının verilmiş olması gibi olduğu gibi. Bu, Romalı vasfından dolayıdır ki, Amerikan Ortodoks Kilisesinin başına, sayın Patrik Bartholomeos, Roma Ortodoks Patriği olarak, vatandaşımız Bakırköylü, askerliğini Türk Silahlı Kuvvetlerinde yapmış, Patrikhanenin 12 kişiden kurulu Kutsal Meclisinin seçtiği sayın Elpidophoros Lambridanis’i ABD’deki tüm Ortodoks Cemaatinin Başpiskoposu olarak atayabilmiştir. Böylece Lambridanis 550 kilisesi 2 milyona yakın cemaati ve büyük maddi imkanlara sahip itibarlı bir kurumun başına geçmiştir.
Patrikhanenin önemi
Bu durumun ülkemizin ne kadar yararına olduğunu anlayıp, Yunanistan ile olan ihtilaflarımızla, bir adı da Fener Rum/Roma olan Patrikhaneyi esir etmememiz gerekir. Kaldı ki, Patrikhanenin, ABD’ye yaptığı gibi, diğer başka ülkelerde, hatta Yunanistan
HİKMET SAMİ TÜRK<br><br>Millî Eğitim Bakanlığı’nca ortaöğretimin 12. sınıflarında okutulmak üzere yayımlanan Türkiye Cumhuriyeti İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük ders kitabında, 20 Temmuz ve 14 Ağustos 1974 günleri yapılan Kıbrıs Barış Harekâtı’nın anlatıldığı bölümde bu harekâtı gerçekleştiren CHP-MSP Koalisyon Hükümetinin Başbakanı Bülent Ecevit tek kelime ile anılmadı. Kendisinden 19 Şubat 2001 günü toplanan Millî Güvenlik Kurulu’ndaki bir tartışma sırasında Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in Devlet Denetleme Kurulu ile ilgili 108. maddeyi göstermek için Anayasa kitapçığını fırlatması üzerine DSP-MHP-ANAP Koalisyon Hükümetinin Başbakanı Bülent Ecevit ve Bakanların kalkmalarıyla toplantının sona erdiğinin duyulmasıyla meydana gelen ekonomik kriz dolayısıyla söz edilmesi konusunda aynı hükümette Adalet Bakanı olarak yer alan Prof. Dr. Hikmet Sami Türk, yazılı bir açıklama yaptı:
Savaş değil barış için
“Kıbrıs Barış Harekâtı, 11