Bülent Akarcalı
Üzerindeki çamuru atmak için en inandırıcı yol bir başkasını çamurlu olarak itham edip bunu da gündem de tutmaktır.
ABD ve AB ülkeleri
Bunların bir kısmı bu konuda uzaman sayılırlar. Özellikle, geçmişte işledikleri ve tarihin yaşadığı en büyük vahşetleri unutturmak, yetişen yeni gençliği saf, temiz bir ülkede yaşadıklarına inandırmak ve hatta şartlandırmak için İnsan Hakları kavramını, Türkiye gibi hedef bir ülkeye yönlendirip olabildiğince istismar etmekte üstlerine yoktur.
ABD’nin sicili
Bu Makyavelik yaklaşımın uzun ara şampiyonu ABD’dir. 20 milyon Afrikalı kölenin kanları üzerine inşa edilen bir ekonomi (*), yok edilen ve topraklarından sürülen on milyonlarca Kızılderili, çoğu Afrika ve İspanyol kökenli olmak üzere yılda ortalama 800 kişinin polis tarafından öldürüldüğü, iki milyonu aşkın mahkum sayısıyla Türkiye ortalamasına kıyasla dört misli daha fazla insanın hapislerde olduğu, Afrika-İspanyol kökenliler nüfusun % 30 kadarı olmalarına rağmen mahkum sayısının %50’sini oluşturdukları, Vietnam, Irak gibi ülkelerde işledikleri savaş suçlarını, Latin Amerika ülkelerini nasıl insafsızca sömürdükleri hakkında hiçbir rapor yayınlamayan ABD, her yıl başka ülkeleri itham İhlal insan Hakları raporları yayınlar.
Vatikan; katliamlarla dolu bir hayat
Tarih boyunca kitlesel katliamların sorumlularının başında Vatikan gelir. 15 asır boyunca hemen hemen her Katolik ülkede Yahudilere yapılan zulüm ve katliamlar ile, Latin Amerika’da İspanya ve Portekiz’in başta Aztek, Maya, İnka gibi medeniyetler olmak üzere 50 milyon insanla birlikte 7 uygarlık dili, dini, kültürü, kitapları, sanat eserleriyle, Vatikan’ın emriyle yok edilmiştir (**).
Avrupa şampiyonu ise bildiğiniz gibi, açık ara, Almanya’dır. Yalnız Yahudilere yaptıklarıyla değil, işgal ettikleri ülkelerde Roman, Pomak, gibi etnik azınlıklar ile savaş süresince öldürdükleri sivil sayısı 20 milyona yakındır. Ama Ermeni Soykırımı iddiaları söz konusu olunca Papa Hazretleri şahinleşir.
Brüksel’de kukla oyunu
Avrupa da geçmişten kalma ve çocuklara yönelik kukla oyunları vardır. İpleri tutan kuklalara istediği cambazlığı yaptırır. Ara sıra Brüksel’in meşhur Büyük Meydanında oynatırlardı.
Şimdi ise Tribüne Turkey diye bir kukla oyunu başlamış.
Söz konusu Türkiye olunca İnsan Hakları savunuculuğunda adeta tanrılaşan bu ülkeler zincirine Belçika’da böylece katılmış!
1980’lerden itibaren Brüksel’e yerleşen PKK ile, 2015 sonrası FETÖ’nün darbecilerinin katkısıyla Brüksel baş rolü almaya soyunmuş.
Kurdukları Tribüne Turkey adlı bir mahkeme de ne kadar PKK artığı, FETÖ’cü ve diğer hainler varsa boy gösterip, bir kısmı Belçikalı ucuz şöhret peşinde Yargıç kılıklı kuklalar tarafından güya çektikleri eziyetler dinlenip Türkiye yargılanıyor.
1885- 1908 arası Kongo’da, o dönem deki en büyük insanlık suçunu işlemiş Belçika’nın, bu soykırım ötesi suçu ne Parlamentosunda kabul edilmiş ne Belçika Devleti Kongo’dan özür dilemiş ve ne de bir tazminat ödemiştir.
Bir iki cesur insan bu konuda ciddi kitaplar yazmış, ama bir tek kitap dahi okumadan kulaktan dolu bilgiyle aynı Parlamento kendi geçmişine bakmadan, Ermeni Soykırım iddialarıyla Türkiye’yi aşağılamaya kalkmıştır.
Aşağıda Fransızca orijinal metni bulunan ve Fransız Nouvel Observateur adlı sol eğilimli çok okunan dergisinin makalesinden bir paragrafı, daha iyi anlaşılmasını sağlamak amacıyla bir iki ufak eklemeyle çeviriyorum.
Uzun zamandır unutulmuş bir tarihin parçası olan, Belçika Krallığına, Kongo’nun sağladığı ekonomik zenginlikten yararlanmasına (sömürmesi demek daha doğru olurdu) imkan vermesi için kurulan bir sistemle 1885 ile 1908 yılları arasında muhtemelen birkaç milyon insan (***) inanılmaz bir gaddarlıkla katledildi.
Marc Wiltz adlı bu cesurlar adamlardan biri, gökten yağan yağmurun yoğunluğu algısını verebilmek için “Gökten Kongo üzerine (kesik) Eller yağıyor” (****) başlıklı bir kitap yayınladı. M.Wiltz bu kitabında katledilen Kongolu sayısının 10 milyona kadar ulaştığını belirtiyor.
Kitabın adı, Kongoluları öldürmekle yetinmeyen Belçika’nın çoluk çocuk, genç yaşlı, kadın erkek, demeden yüzbinlerce Kongolunun ellerini kesmesinden esinleniyordu. Bu bir cezalandırma yöntemi olduğu kadar amaç kesik organlı insanlarını devamlı göstererek halka korku salmaktı.
Kendi geçmişindeki vahşet için özür dahi dilememiş, kendini af ettirmek için hiç ama hiçbir şey yapmamış, PKK’nın öldürdüğü binlerce masum çocuk, kadın, genç, yaşlı, öğretmen, mühendis, ebe, doktor, hemşireyi, yolcu otobüsünden indirip kurşuna dizerek şehit ettiği onlarca askerimizi, ülke içindeki sabotajları, bombalama olaylarını, orman yangınlarını görmeyen Belçikalı körler ve gerçekleri duymak istemeyen sağırlar bir araya gelip bizi yargılayacak bir mahkeme kurmuşlar.
Bundan aleyhimize bir sonuç çıkar mı? Çıkar. Çünkü baş rolde milletini, dinini, kimliğini ret etmiş, yaptıkları bütün rezillikleri gizleyen hainlerimiz var.
Bunlar böyle davranıyorsa, önemli adam rolüne soyunan Belçikalı şöhret budalası, FETÖ’den ve PKK’dan sağladığı ballı imkanları da hesaba katarsak, neden bu alçaklığın bir parçası olup Belçika ve Avrupa kamuoyunu etkilemesinler?
Bu arada hatırlatmış olayım. Brüksel dünyada (Washington dahil) en çok sayıda diplomatımızın, sivil ve askeri görevlilerimizin, TÜSİAD, Müsiad, TOBB gibi kuruluşlarımızın temsilcilerinin bulunduğu bir kenttir.
** Belçika Devleti nezdinde Büyük
Elçiliğimiz, Konsolosluğumuz, bol sayıda
çeşitli müşavirimiz (maliye-milli eğitim-diyanet-Kültür ve Turizm vs. vs.),
** AB nezdinde Büyükelçiliğimiz,
** NATO nezdinde Büyükelçiliğimiz,
** Brüksel’e 30 km mesafede Mons şehrinde SHAPE’de (NATO Müttefik Harekât Komutanlığı Karargahında) yüksek rütbeli subaylarımızdan oluşan bir temsilcilik bulunmaktadır).
Bu yazıklarımda eksik vardır ama
fazlası yoktur.
Umarız, bu temsilciliklerde bulunan görevlilerimizden, direk kendi görev sahalarına girmese bile ve Belçika’da yaşayan duyarlı vatandaşlarımızdan, oynanan bu komediyi durduracak tepkiler çıkar.
***
(*) ABD İç Savaşının, insani bir amaçla, sırf köleliği kaldırmak için başladığı doğru değildir. Köleliği kaldırmak, sanayi ve ticaretle gelişen ve dolayısıyla az sayıda köle kullanan Kuzey Eyaletlerinin, çok büyük sayılarda köle kullanarak ucuz pamuk ve diğer tarım ürünleri elde eden Güney Eyaletlerinin rekabetini kırmaktı. Bunun yolu da köleliği kaldırmaktan geçiyordu. Kaldı ki Savaşı kazanan Lincoln’ün köleleri vardı ve savaş süresince onları azat etmemişti. Savaş sonrası da Afrikalı kölelere oy hakkı ve Jüri üyeliği hakkı verilmemişti. İki asır boyunca Siyahiler sırf Beyazlardan oluşan Jüriler önünde güya yargılanıyordu.
(**) ‘’Kutsal Kitabımızda bunlardan söz edilmiyor, demek ki bunlar insan değil’’ anlayışı vahşetin gerekçesi olmuştur.
(***) C’est un pan de l’histoire qui fût longtemps oublié. Un massacre de masse qui a fait probablement plusieurs millions de morts entre 1885 et 1908. Une tuerie inouïe de cruauté. Un système qui devait permettre au royaume belge de jouir des richesses économiques que procurait le Congo.
(****) Il pleut les Mains sur Congo