BİLGAY DUMAN- Basra, Bağdat ve Musul’dan sonra Irak’ın en büyük üçüncü şehri olarak biliniyor. Ancak 2014’te terör örgütü IŞİD’in Musul’u ele geçirmesinin ardından Musul’daki nüfusun çoğunluğunu göç etti. Her ne kadar IŞİD’e karşı kazanılan zaferin ardından Musul halkının bir kısmı geri dönmüş olsa da IŞİD’le mücadele sırasında Musul’un büyük hasar görmesi nedeniyle nüfusunun yarısına yakını halen dönebilmiş değil. Bu nedenle Basra, Bağdat’tan sonra en büyük ikinci şehir konumunu almış durumda.
Öte yandan Basra ve çevresinde çıkarılan petrolün yanı sıra Basra’daki limanların Irak’ın denize açılan tek kapısı olması da Basra’yı ekonominin zirvesine oturtuyor. Bilindiği kadarıyla Basra merkezli ekonomik kalemler ülke bütçesinin yaklaşık yüzde 70’ini oluşturuyor. Basra ve çevresinde çıkan petrolün yanı sıra, ülke ticaretinin denize açılan tek kapısı olan Basra’daki limanlar
İSMAİL ÖZCAN- Türkiye’de hayvan düşmanlığı, buna bağlı olarak başta kedi köpek olmak üzere evcil hayvanlara uygulanan şiddet her geçen gün artmaktadır. Hemen her gün TV’lerin haber bültenlerinde ülkemizin şurasından, burasından itilen, kakılan, vahşice dövülen, yaralanan; bacakları kırılan ya da kesilen; tek tek veya topluca öldürülen ya da ölüme terk edilen hayvan haberleri yer alıyor. Bunlar, başta hayvan severler, hayvan hakları savunucuları olmak üzere tüm vicdanlı vatandaşları derinden üzmektedir.
Yakın geçmişte bu anlamda olmak üzere birçok TV’nin haber bültenlerinde yer alan iki haber çok önemliydi. Her iki haber de kamuoyunun hafızasında silinmez izler bıraktı. Bunlardan biri Konya belediyesine ait sahipsiz hayvan bakımevinde bir görevlinin bir köpeği inşaat küreği ile vahşice dövmesi, ertesi gün de köpeğin ölmesiydi. Diğeri de İstanbul Sarıyer’de genç bir adamın çalıştığı handa bir köpeği bulunduğu kat boşluğundan büyük bir hınçla alt kata
BÜLENT AKARCALI- Geçen haftaki ‘’ “Türkiye’yi yok saymanın riski” konulu yazı hakkında İsviçre’de yaşayan ve bu konulara duyarlı bir vatandaşımızın görüşlerini ufak tefek düzeltmelerle aktarmak istiyorum.
“Zürih Üniversitesi’nde talebe olarak 1970 yıllarında Milliyet gazetesinin fahri gazeteciliğini yaptığımdan bugüne kadar ilk defa olarak Türkiye ile ilgili sayın Prince of Liechtenstein sayesinde müspet bir yazı kaleme alınıyor! Bu çok heyecan vericidir.
Bazı İsviçrelilere yolladığım “Risk of Ignoring Turkey” orijinal makaleden aldığım tepkileri size bildireyim. Gelen ilk soru Türkiye hakkında değil, prensin durup dururken niçin böyle bir yazıyı kaleme alması, acaba bir çıkarı mı var dercesine.
Maalesef Türkiye söz konusu olunca dışarıda iletişim kanalları tamamen kapalıdır. Türkiye hakkında müspet haberlere yer verilmiyor!
Makalenizde bahsettiğiniz 2 nokta ile de misal vereyim:
*Ukrayna ile Rusya arasında esir asker takası “Ukrayna ve Rusya kendi aralarında anlaştılar” diye yazıldı,
Safa Tekeli - İkinci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, 25 Aralık 1973’te, Ankara’da 89 yaşında yaşamını yitirdi. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk hükümetini de kuran İnönü, 24 Eylül 1884’te İzmir’de doğdu. İsmet İnönü’nün biyografisini yazanlar, onun hem asker hem diplomat ve devlet adamı niteliklerini vurgularlar.
Onun bu niteliklerini; “İnönü Savaşları, Mudanya Mütarekesi, Lozan Barış Antlaşması; Atatürk’ün başbakanı olarak demiryollarının yaygınlaştırılması, fabrikalar kurularak yerli sanayinin güçlendirilmesi; Cumhurbaşkanı olarak da İkinci Dünya Savaşı’nda uyguladığı tarafsızlık siyasetiyle ülkeyi esenliğe çıkarması, ilköğretim seferberliği, Köy Enstitüleri atılımı; 1950-1960’ta muhalefet lideri olarak demokrasiye katkısı, 1960 ve sonrasında askerî müdahale hareketlerinin demokratik yaşama dönüşmesine katkısı” örneklerini vererek somutlaştırırlar.
Atatürk’ün savaşta asker, barışta diplomat ve devlet adamı olarak en güvendiği paşası İsmet
Zafer İşeri - İnsan hakları insanların doğuştan yalnızca insan oldukları için sahip oldukları, vazgeçilmez, dokunulamaz, mutlak hak ve özgürlüklerdir. İşkence yasağı AİHS m. 3’te şu şekilde düzenlenmiştir: Hiç kimse işkenceye veya insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele veya cezaya tabi tutulamaz. İşkence yasağı mutlak haklardan olup hiçbir suretle sınırlandırılamayan mutlak haklardandır.
İşkence ve kötü muamele yasağı mutlak niteliktedir. Gerek Anayasa m. 15, gerek AİHS m. 15 dokunulamayan hakları sıralarken o listeye işkence yasağını da koymuştur. Devletin yetki alanındaki herkes için geçerlidir. İşkence ve kötü muamele yasağının mutlak niteliği, OHAL ya da savaş halinde dahi bu yasaktan feragat edilemeyeceği anlamını taşır (AİHS m. 15, AY m. 15).
3. madde kapsamında yasaklananlar şunlardır: İşkence, onur kırıcı muamele, insanlık dışı veya aşağılayıcı ceza. Bir eylemin 3. maddenin kapsamına girebilmesi için, kötü muamelenin asgari bir şiddet (acı, üzüntü yaratan) seviyesine ulaşması gerekir. Bu asgari seviyenin değerlendirilmesi görecelidir.
İşkence,
SAFA TEKELİ- Menemen’de yedek subaylığını (o yıllarda küçük zabit deniliyor) yapan öğretmen Mustafa Fehmi Kubilay’ın 23 Aralık 1930’da tarikat mensubu Derviş Mehmet ile arkadaşları tarafından şehit edilmesinin üzerinden 92 yıl geçti.
Türkiye Cumhuriyeti kurulalı henüz yedi yıl olmuştu. Atatürk, ülkeyi çağdaşlaştırma yolundaki devrimlerini hayata geçirmişti. Halifeliğin kaldırılması, medreselerin, tekke, zaviye ve türbelerin kapatılması, öğretimin birleştirilmesi ve Medeni Kanun’un kabul edilmesi, eski düzene dönülmesi için fırsat kollayan çevreleri harekete geçirmişti. Çok partili siyasi hayata geçilmek amacıyla 12 Ağustos 1930’da Serbest Cumhuriyet Fırkası (SCF) kurulmuştu. Mustafa Kemal’in tek istediği “laik Cumhuriyet esaslarına sadık” kalınmasıydı. Ancak, dünyayı etkileyen 1929 ekonomik krizi, Ege’deki yaşamı da etkilemişti. Ekonomik sıkıntıdan yararlanan gerici çevreler, yeni partiye sızmışlardı. Laikliğin tehlikede olduğunu gören Mustafa Kemal de çok parti denemesinden
Ali Em - Yüksek Seçim Kurulu Önceki Başkanı / Günümüzde “Sürdürülebilirlik” sözcüğü görsel ve yazılı basında ve çeşitli düşünce alanlarında sık sık kullanılarak kamuoyunun önüne taşındığı duyulmakta ve görülmektedir. Bu çalışmamızda Sürdürülebilirliğin derinliğine ve alt ayrımlarına girmeden, genel hatlarıyla ne anlaşılması gerektiği hususlarına değinilmektedir. Bu sözcüğün kullanımı yeni olmayıp, uzun süredir Dünya gündemin de yerini koruduğu bilinir. Sürdürülebilirliğin ana unsurları olan; ekonomik kalkınma, çevrenin korunması ve sosyal gelişim alanlarıyla ilgili olarak Birleşmiş Milletlerce farklı tarihlerde düzenlenen konferans, panel, zirve ve benzeri toplantılar sonucu oluşturulan raporlarda ve açıklamalarda “Sürdürülebilirliğin” toplumların bu gününe ve geleceklerine yön vermedeki önem ve özelliği belirtilir.
1972 yılında yapılan Çevre ve Sürdürülebilirlik Kalkınma Konferansında;
Dr. Orhan Karaoğlu (Uluslararası İlişkiler Uzmanı) - Tarihçiler sık sık bir ülke veya bölge üzerinde büyük bir etkiye sahip tarihî olayları, “tarihsel dönüm noktaları” olarak belirtmektedir. Bu olaylar, “bir bölgenin tarihî gidişatını” yeniden ve genellikle de tamamen beklenmedik bir şekilde tekrardan belirleyen olaylardır. Orta Doğu tarihinin dönüm noktalarından birisi de 1979 İran devrimiydi. Bu olay, Batılı bir müttefiki Batı ve Amerikan karşıtı bir hükûmetle değiştirmekle kalmamışdaha önemli bir şekilde petrol zengini bir devletin gücünü Şii siyasi düşüncesi ile birleştirmişti.
İran’da 16 Eylül’de hayatını kaybeden 22 yaşındaki Mehsa Emini’nin ölümünün ardından geçen üç aylık sürede toplumsal protestolara ev sahipliği yapıyor. Kadın, yaşam, özgürlük!” sloganları İran sokaklarında 3 aydır yankılanıyor. Ancak İran’daki ayaklanma, “İslami giyim tarzı” ve rejime yönelik sadece kadınların öncülük ettiği bir eleştiriden