İSMAİL ÖZCAN- Türkiye’de hayvan düşmanlığı, buna bağlı olarak başta kedi köpek olmak üzere evcil hayvanlara uygulanan şiddet her geçen gün artmaktadır. Hemen her gün TV’lerin haber bültenlerinde ülkemizin şurasından, burasından itilen, kakılan, vahşice dövülen, yaralanan; bacakları kırılan ya da kesilen; tek tek veya topluca öldürülen ya da ölüme terk edilen hayvan haberleri yer alıyor. Bunlar, başta hayvan severler, hayvan hakları savunucuları olmak üzere tüm vicdanlı vatandaşları derinden üzmektedir.
Yakın geçmişte bu anlamda olmak üzere birçok TV’nin haber bültenlerinde yer alan iki haber çok önemliydi. Her iki haber de kamuoyunun hafızasında silinmez izler bıraktı. Bunlardan biri Konya belediyesine ait sahipsiz hayvan bakımevinde bir görevlinin bir köpeği inşaat küreği ile vahşice dövmesi, ertesi gün de köpeğin ölmesiydi. Diğeri de İstanbul Sarıyer’de genç bir adamın çalıştığı handa bir köpeği bulunduğu kat boşluğundan büyük bir hınçla alt kata fırlatması ve sonra da o kata inip ağır yaralı köpeği öldüresiye dövmesiydi.
İnsanlara da düşman
Olayın üzerinden çok geçmeden Konya’daki olayın tutuklu faili için savcının altı yıllık mahkûmiyet isteği ile iddianame hazırladığı haberi çeşitli medya organlarında yer aldı. Hem iddianamenin hazırlanmasındaki hız, hem de altı yıl gibi ağır bir ceza talebi bütün hayvan severlerin, hayvan hakları savunucularının ve vicdanlı bütün insanların derin bir nefes almasına sebep oldu. Çünkü çok defa yapıldığı gibi olaya, “Ne olacak canım, alt tarafı bir köpek öldürdüğü için insan mahkûm mu edilirmiş?” diye bakanların hevesleri ilk defa kursaklarında bırakıldı.
Sarıyer’deki olayın faili önce adliyeden salıverilmiş, fakat anında kamuoyundan yükselen çok etkili tepki üzerine yeniden yakalanıp tutuklanmıştı. Onunla ilgili nasıl bir iddianame ortaya çıkacak göreceğiz.
Bir Müslüman Türk olarak 70’i aşmış yaşımda ve bugüne kadar edindiğim bilgi ve tecrübe çerçevesinde vardığım kanaat şudur: Hayvanlara acıması olmayanların insanlara da acıması olmuyor. Hayvanlara düşman olan insanlara da düşman oluyor.
Biz, dininden ve ulusal geleneğinden, başka din ve ulusa mensup olanlarla mukayese edilemez derecede şefkat ve merhamet telkinlerine varis olmuş bir toplumuz ve onun bireyleriyiz. Bu telkinlerin içinde Peygamberimizin, “Merhamet etmeyene merhamet olunmaz”, “Siz yerdekilere acıyın ki, göktekiler (Allah ve Melekler) de size acısın” anlamındaki hadisleri ile Hz. Ali’nin “Bütün dünyayı verseler ve buna karşılık benden bir karıncanın ağzındaki taneyi almamı isteseler ben bu zulmü yine de yapmam!” sözü de bulunmaktadır.
Günümüzde gerek Müslim gerekse gayrimüslim kimi insanların en büyük yanılgısı, ehli veya vahşi kimi hayvanların niçin yaratıldığını sorgulamaları, onların varlıklarını lüzumsuz görmeleridir. Hâlbuki doğadaki hiçbir canlı boşuna yaratılmamıştır. Var olan her bir canlının doğanın dengesinde bir rolü, bir işlevi bulunmaktadır. Zamanımızda geçmişten farklı olarak yaşanan bazı doğal felaketlerde önceden mevcut bazı bitki ve canlı türlerinin yok edilmesinin, kiminin de zayıflatılmasının etkisi bulunduğu açık bir bilimsel tespittir. Gerçek bir ermiş olan Yunus Emre “Yaratılmışı severiz/Yaratandan ötürü” dizlerini boşuna söylememiştir.
Biz, düşmanımız bile olsa kaderi bizim elimize düşmüş, teslim olmuş hiçbir canlıya kötü muamele etmeye izinli değiliz. “Yerdeki yüze basılmaz”, “Aman dileyene kılıç sallanmaz” atasözleri de bizim kültürümüzün ürünleridir. Şefkat ve merhamet söz konusu olduğunda teoride bizim kültürümüz kadar zengin bir kültür çok azdır. Atalarımızın bunu pratiğe yansıttıklarının çok iyi örneklerine de sahibiz. Fakat günümüzde şahit olduğumuz gerek insanlara gerekse hayvanlara yönelik zalim ve vahşi şiddet eylemleri; bu gelenekten, bu mirastan yeterince pay kapamadığımızın açık belgeleridir.
Değil insanlara, evcil hayvanlara; vahşi hayvanlara bile yönelik olsa şiddet ve işkence insanlık dışıdır. İnsanlık madeninin en kıymetli cevheri olan merhametten yoksunluktur. Açık seçik vicdansızlıktır.