Bu başlık, toplumsal gelişmede bu iki kavram arasında anlamsız gelebilir. Ancak, 2016’da yapılan bir araştırma bağlantısını göstermiştir. Türkiye’nin amacı “gelişmekte olan ülke” değil, “gelişmiş ülke” olmalıdır
Kadir Has Üniversitesi’nin yıllık olarak yaptığı “Sosyal- siyasal eğilimler 2015 yılı araştırması sonuçları” Türkiye’de toplum duygularını, düşüncelerini ortaya koymuştur.
Araştırmada başta terör, Kürt sorunu, başkanlık, paralel yapı, AB üyeliği, ekonomik durum karşısında toplumun düşüncelerini saptamıştır.
Kendini mutlu ya da bir ölçüde mutlu hissedenlerin oranı 2013’te yüzde 67 iken 2015’te yüzde 48’e düşmüştür. Son bir yılda ekonominin kötüleştiğini, geçim sıkıntısı çektiğini söyleyen bu yüzden mutsuz olanların oranı % 61,4’e çıkmıştır.
Yıllardır süregelen, bireysel ve toplumsal etkisi, yaygınlığı artan acil çözüm bekleyen çatışmaları ve şiddet olayları vardır. Bu olaylar aile içi şiddet, çocuğa, gence, kadına dayaktan, taciz, tecavüz, öldürme gibi aile içi, göçler, sığınmacılar, terör gibi geniş bir yelpaze içinde yer alır.
Öte yandan, anayasa, yasalar, başkanlık sistemi, paralel yapı milli gelirin eşit biçimde dağılmaması gibi çözüm bekleyen sorunlar vardır. Avrupa
Türkiye bugün enerji alanında Avrasya’nın kalbi haline geliyorsa bunun, doğumunun 93. yılında andığımız Aliyev’in eseri olduğunu unutmayalım
Haydar Aliyev yaşasaydı bugün 93 yaşında olacaktı.
Ebediyete intikal edeli ise on üç yıl geçti.
Onun on yıl süren Azerbaycan yönetiminde ortaya koyduğu Türkiye - Azerbaycan birliktelik projesinin yol haritasını oluşturan eserler, bugün izlenen politikaların temel taşını oluşturuyor, dersek yanlış olmaz.
Doğumunun 93. yılında Haydar Aliyev’i enerji stratejisiyle anmak istedim. Zira O’nun temellerini attığı enerji stratejisi bugünkü güney enerji koridorunun alt yapısını oluşturdu. Ve gene bugün enerji alanında Türkiye, Avrasya’nın kalbi haline gelmekteyse bunun Haydar Aliyev’in eseri olduğunu da unutmamalıyız.
Dünden bugüne Bakü ile Ankara arasında gerçekleşen enerji projeleri Haydar Aliyev’in enerji stratejisinin eseridir. Bu projelerin temelleri Bakü -Tiflis -Ceyhan Boru hattıyla atılmıştı. Haydar Aliyev bütün enerji projelerini Türkiye ile birlikte gerçekleştirmeyi hedeflemişti. Bu hedef, Türkiye’nin bugün bir enerji üssü olmasının ufuklarını açmış bulunmaktadır.
SOCAR bunun en canlı örneğidir. TANAP çağın yatırımıdır. Bakü - Tiflis -
Laiklik sıkça kullanıldığı gibi sadece din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması değil, aynı zamanda ve daha önemli olarak, halk egemenliğinin yani Cumhuriyetin meşruiyetinin kaynağı ve bu yetkinin kullanılmasını içeren hakkın kendisidir...
1923 sadece Kurtuluş Savaşı’nın zafer tarihi değildir; aynı zamanda büyük bir siyasal devrimin tarihidir. “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” ifadesi ve halk egemenliğine dayalı ulus devlet modeli sadece döneminin değil; önceki bin yıllık Ortadoğu tarihinin de en büyük aşamalarından birisidir.
Cumhuriyetle birlikte 1924’te halifeliğin kaldırılması, Tevhidi Tedrisat Kanunu ve devletin laik olduğunun 1928’de Anayasa’ya hüküm olarak girmesi, devrimlerle çağdaş bir ulus yaratmanın ve devletin laikleşmesinin zirve noktasıdır. Unutulmamalıdır ki, 1923 tarihi, emperyalizme karşı kazanılan bir zafer olmasının yanı sıra Osmanlı Devleti’ne, egemenliğin ulusa verilmesine karşı çıkan saltanatçılara ve bunları destekleyen tüm iç isyanlara karşı kazanılan bir iç savaşın da zafer tarihidir. Bu mücadelenin sonucunda yeni devlet, yeni toplum ve yeni birey yaratılmış, akıl ve bilimin öncülüğünde çağdaş uygarlık seviyesine erişilmesi hedeflenmiştir.
Proje örgütlenmesi, kentlerdeki kentsel dönüşüm projelerinden kırsal kesimdeki HES’lere kadar yaygın bir alanı kapsayacaktır. Ayrıca, Genel Merkez’in de birçok ili kapsayan kimi projeler için doğrudan örgütlenmeye gitmesi olanaklı olabilecektir
Proje odaklı parti, uğruna siyaset yapılan yurttaşların ihtiyaç ve taleplerini siyasetin gündemine taşıyacak bir parti modelidir. Bu model üç sütun üzerinde yükselecek ve bu üç sütun ilçe ve il düzeyinde partinin kongre bileşenlerini oluşturacaktır.
Birinci sütunda sade yurttaşlar yer alacaktır. Partiye resmi üyelik kaydının zorunlu olmadığı bu katılım düzeyinde partiyi desteklediğini beyan eden her yurttaş her düzeydeki parti içi çalışmalara katılabilecektir. Tek kriter son bir yıl içinde partiye en az 50TL düzeyinde bir maddi katkı yapmış olmaktır. Kuşkusuz parti içi seçimlere katılabilmek yalnızca üyelikle olanaklıdır.
Anlamını kaybediyor
Günümüzde siyasal hayatta eski toplumsal bölünme hatları anlamını ve önemini kaybediyor. Toplum hemen her gün yeni tartışma konuları etrafında farklı gruplara ayrılıyor. Bu sütunda gerçekleşecek örgütlenme konu/sorun/toplumsal kesim bakımından gruplara ayrılacaktır. Bu yolla toplumsal sorun
Parti-devlet bütünleşmesinin güçlü olduğu bir ortamda sivil toplum alanına dönmek, CHP için etkili bir rekabet yürütebilmenin ön şartı
CHP sivil toplum alanında yer alan aktörlerle iç içe bir siyaset yürütmeli. Her türden sivil toplum kuruluşu CHP’nin ana ortağı olmalı
Bu yazıyı temmuz ayında yapılacak CHP Tüzük Kurultayı’nın hazırlık çalışmalarına katkıda bulunmak amacıyla yazıyoruz. Önerimiz asıl olarak CHP’nin yeniden yapılandırılmasıdır. Ancak yeniden yapılandırma; örgütsel düzenlemelerden, parti programına ve partinin siyaset yapma tarzına kadar geniş bir alanı kapsamakla birlikte, bu yazımızda CHP’nin merkez örgütlenmesine ilişkin eleştiri ve önerilerimizi saklı tutarak yalnızca yerel örgütlenmesi için önerilerde bulunmakla yetiniyoruz.
Köprü işlevi gördüler
19. yüzyılın son çeyreğinde ortaya çıkan kitle partisi modelinin dünyada ve Türkiye’de ömrünü tamamladığı görülüyor. Kitle partileri ortaya çıktıkları dönemde işçi sınıfı/etnik-dini azınlıklar gibi geleneksel olarak sistemin dışında bırakılmış kesimlerin siyasal hareketleri ve örgütlenme biçimleriydi. Önemli ölçüde başarılı da oldular. Siyasal sistemden ve iktidar imkânlarından dışlanan kesimlerin taleplerini merkeze
Yapılan araştırmalara göre Alzheimer, 65 yaşından sonra yakalanmaktan en çok korkulan hastalık. Uzmanlar, karşılaşılan vakaların yüzde 60’ının genetik değil, yaşam tarzından kaynaklandığını belirtiyor
Alzheimer, artık bütün dünyada sokaktaki sade vatandaşın bile bildiği bir hastalık. Fakat Alois Alzheimer çok az kimsenin bildiği bir isim. Alois Alzheimer 1864-1915 yıllarında yaşamış bir Alman nöropsikiyatristi ve patoloğu. Yayımladığı dünyadaki ilk olgu nedeniyle ismi bu hastalığa verilmiş bilim insanı. Alzheimer ölmeden önce, isminin 100 yıl sonra bu kadar yaygın bilineceğini tahmin edemezdi. Ölümünden sonra yapılan törenlerde, gazete ilanlarında ve yazılarda kendisinin böyle bir hastalığı tanımladığından tek bir söz dahi edilmemişti. Hatta en yakın çalışma arkadaşları, hastalığa bu ismi veren hocası Emile Kraepelin bile bu konuda suskun kalmıştı. Çünkü o yıllar böyle bir hastalığın gerçek varlığından herkes kuşkulu idi. Alzheimer’i, insan ömrünün uzaması ve olgu sayısının artması ünlendirdi. Eğer insan ömrü uzamasaydı, Alzheimer hastalığı tıp literatüründe ender rastlanan ilginç bir hastalık olarak kalacaktı.
Son yıllarda Alzheimer’le ilgili artan çalışmalar, zenginleşen tıp
İnal Aydınoğlu
Gaziantep doğumlu bir ekonomist ve işadamıdır. Marmara Üniversitesi ve bazı vakıf üniversitelerinde gönüllülük, sosyal girişimcilik, liderlik ve sevgi konulu dersler vermekte, yetişkin eğitimleri, kurslar, seminerler düzenlemekte, gazetelerde yazmakta, televizyon programları yapmaktadır. Sevgi ve gönüllülük üzerine yayımlanmış 10 kitabı mevcut.
Toplum bir gerginlik içinde, insanlar çok sert, öfkeli; toplumsal yapımıza, geleneklerimize, örf ve adetlerimize uygun olmayan stresli bir hayat yaşıyor insanlarımız. Herkes birbirini tetikliyor adeta. Medyada haberler; terör, kavga, şiddet, cinayet, gasp üzerine. Her şehit haberi; her ana, bacı, eş feryadı yalnızca bizi üzmekle kalmıyor, toplumu öfkeye, şiddete, kine yönlendiriyor. Politikacıların tutum ve davranışları sert, hakaret içerikli ve saygısız. Televizyonlardaki tartışma programları, konuşmacıların birbirinin hakkına saygı göstermediği bir, söz kapma ve alt etme çabası içinde geçiyor.
Kavga, hiddet, şiddet, birbirimizin üzerine yürüme; anlayışsız, sevgisiz bir yaşam, toplumsal alışkanlık haline gelmeye başladı. Herkes birbirini tahrik çabası içinde; gençlerimiz kavga ediyor, insanlar birbirinin hakkına saygı
Osman Öztürk
Rize, Tunceli ve Kırşehir Emniyet Müdürü olarak görev yaptı. Genel Asayiş, Güvenlik, Terör ve Siber Suçlar konusunda uluslararası düzeyde çalışmalara katıldı. Gazi Üniversitesi’nde ‘Kent Güvenliği’ konusunda mastır yapan Öztürk halen Bahçeşehir Üniversitesi Özel Güvenlik ve Koruma Programı Genel Koordinatörü ve SCG-City Security Group Yönetim Kurulu Başkanı olarak görev yapıyor.
Ülkemizde toplumsal ve bireysel gerilim farklı alanlarda ve boyutlarda ortaya çıkarken, stadyumlarda da birçok şiddet olayının yaşanmasına neden oluyor. Özellikle terör olaylarının yarattığı güvenlik endişesi ve korkusu halkın sokağa çıkmamasına ve kalabalık alanlara gitmemelerine etken oluyordu. Bu gerilim ve endişenin stadyumlara yansıması ise birçok istenmeyen olayların yaşanmasına ve stadyum güvenliğinin gündeme taşınmasına neden oldu. Son olarak Trabzonspor-Fenerbahçe arasında yapılan futbol maçında meydana gelen olay ise stadyum güvenliğini yeniden gündeme taşıdı. Bu olayı, yapılan araştırmalar doğrultusunda bilimsel bir bakışla ele alırsak sanıyorum daha objektif bir değerlendirme yapabiliriz.
Fanatik ve holigan farklı
Futbol paydaşlarının sporcular, tribün liderleri,