Akademisyenler akademi üzerine daha çok düşünüp daha çok yazmalı

15 Haziran 2016

Tüm dünyada yükseköğretim alanında çok hızlı değişim ve dönüşümler yaşanmaktadır. Yükseköğretim sistemleri ve yükseköğretimin tüm alanlarıyla ilgili çok sıcak tartışmalar devam etmektedir. Her geçen gün yükseköğretimle ilişkili yeni projeler hayata geçirilmekte, yeni raporlar kamuoyuna sunulmakta, çok sayıda bilimsel makale yayınlanmaktadır. Ülkeler kendi yükseköğretim sistemlerinin iyileştirilmesinde bu alanda üretilen bilgilerden aktif olarak yararlanmaktadır. Bizler de ülke olarak yükseköğretimi ilgilendiren tüm alanlarda dünyadaki gelişmeleri yakından takip ederek ve yeterli bilgi üreterek hem sorunların çözümlerinde hem de yükseköğretim politikalarının üretilmesinde bu bilgiden yararlanmak zorundayız.

Ülkemiz yükseköğretim tarihine bakıldığında, yükseköğretim üzerinde değişiklik veya önemli düzenlemelerin, akademik camianın sorunların çözümüne yönelik ürettikleri projelere dayalı olmaktan ziyade akademianın dışından kaynaklandığı; yükseköğretim sistemimizdeki çok önemli kırılma noktalarının ve düzenlemelerin en önemli karakteristiklerinden birisinin bu olduğu kolayca görülecektir. Bu durumun getirdiği en büyük handikaplardan birisi, yükseköğretim kurumlarının ve dolayısıyla

Yazının Devamı

Diplomasız, engin, kültürlü bir yazar: Peyami Safa

15 Haziran 2016

1889’da İstanbul’da doğan, 55 yıl önce 15 Haziran 1961’de yine İstanbul’da ölen Peyami Safa, 20. yüzyılın ilk yarısında fikirleriyle, romanlarıyla Türk edebiyatına damga vurmuş birkaç yazardan biridir. Onların da önde gelenidir. Peyami Safa Türk yazarları içinde düzenli bir eğitim görmeyen, ne ortaokul lise, ne de üniversite diploması olan, kendi kendini yetiştiren (otodidakt) engin kültürlü bir yazardır. Bunun da ötesinde gerçek bir mütefekkir, hatta bir filozoftur. Allah inancını, din kurumunu, birey-toplum ilişkilerini, politik ideolojileri, cumhuriyet devrimlerini çok orijinal analizlere tabi tutup sentezlere ulaştıran sağlam bir felsefeye sahiptir. Bu alanlarda Peyami Safa kadar gerçekçi ve tutarlı fikirler üretmiş başka yazarlar göstermek zordur.

Server Bedi imzasını kullandı

Peyami Safa, baştan ayağa yazarlık kabiliyeti ile donatılmış bir insandır. O, bu alandaki kabiliyetini hiç ziyan etmemiş, ömrünün sonuna kadar büyük bir hırsla kullanmıştır. Geçimini sadece yazılarıyla, kitaplarının gelirleriyle sağlayan az sayıdaki yazarlardan biridir. Bu arada yalnızca para kazanmak amacıyla bilhassa gençlere yönelik olarak yazdığı polisiye ve macera romanlarında Peyami Safa adını

Yazının Devamı

Yeni oyun: Farklı bir darbe mekaniği arayışı

15 Haziran 2016

Küresel güç merkezlerinin en temel endişeleri, kurdukları denklemlerin ve ulaşmak istedikleri sonuçların boşa çıkartılması olasılığıdır. Bu olasılığı tetikleyen ülkeler, liderler ve kurumlar kısa süre içinde hedef haline getirilir ve etkisizleştirilmeleri için kampanyalar yürütülür. Türkiye’nin ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hedef olmasının temel sebebi de budur. Buna ilişkin düşünsel planlama ülke dışından yapılmakta, içerideki kişi ve kurumlar ise hazırlanan planı uygulamaya çalışmaktadırlar.

Dışarıda ve içeride AK Parti ve kadrolarına karşı kuşkulu bir tutumun ortaya çıktığı tarih, AK Partili bir ismin Cumhurbaşkanı adayı gösterilmesi ve seçilmesi sürecine denk gelir. Yani 2009 yılı. Ancak, Cumhurbaşkanının halk tarafından seçileceği tarihin yaklaşması ve Erdoğan’ın seçime girme olasılığının ortaya çıkmasıyla, yürütülen çalışmaların ayrı bir ivme kazandığı biliniyor. İşte bu noktada cevabı aranması gereken soru; ne oldu da Türkiye’ye ve AK Parti’ye ilişkin pozisyonlar değişti, karşıtlık hangi nedenlerden besleniyor?

Türkiye neden hedefte?

Türkiye’ye karşı yürütülen kampanyanın başlamasına ilişkin 4 temel nedenden bahsetmek mümkün. 2009 yılında Davos’da devlet terörünün en somut

Yazının Devamı

HAYATI SEVGİ GÜZELLEŞTİRİR

30 Mayıs 2016

İnal Aydınoğlu

İnsanların büyük bir bölümü acı ve yalnızlık içinde yaşıyorlar. Günleri kavga, stres, çekişme ve gerginlik içinde geçiyor. Küçücük maddi şeyler uğruna yaşamlarının en güzel günlerini heba ediyorlar. Hırslar, koşuşturmacalar, yargılar, peşin hükümler gözlerini kapatıyor. Gerçeklerden, hayatın ve dünyanın güzelliklerinden uzak yaşıyorlar. Güzelliklerden uzaklaştıkça hayat daha zorlaşır. Olumsuz duygu ve düşünceler yaşamımıza egemen olmaya başlarlar. ‘Dertler yalnız gelmez, birbirini izler’ diye bir deyim vardır. Olumsuzluklar da birbirini izler, insanın yaşama zevkini ve sevincini elinden alırlar.
Toplumdaki olumsuzlukların nedeni sevgi eksikliğidir. İnsanlar birbirlerini sevmeyince birbirlerini ne denli zorluklara, ne denli kötü durumlara düşürebileceklerini hiç düşünemiyorlar. Oysaki birbirini seven iki insan diğerine zarar verecek bir iş yapar mı? Diğerinin aleyhine konuşur mu, diğerini kıskanır mı, diğerine karşı kin ve nefret duyar mı? Evrende sınırsız sayıda güzellik ve güzel şeyler varken insanların en çok ilgilendikleri ve izledikleri şey, televizyon. Dolayısıyla televizyon insanlar üzerinde çok etkili. Her evde, her köyde, kahvehanede, ofiste, taşıtlarda,

Yazının Devamı

100. doğum yılında büyük fikir mimarı Cemil Meriç

28 Mayıs 2016

İsmail Özcan

2016, 1916 yılında doğmuş olan büyük fikir mimarı, dil ve kültür adamı Cemil Meriç’in doğumunun 100. yılı. 19-27 Mart 2016 tarihlerinde düzenlenen Bursa 14. Kitap Fuarı’nın rutin etkinlikleri dışındaki tek özel etkinliği Cemil Meriç’in doğumunun 100. yılı programlarıydı. Fuarda çeşitli söyleşiler ve panellerle Cemil Meriç’in sıra dışı hayatı ele alındı; eserleri, çalışmaları, düşünceleri ve iddiaları değerlendirildi. Ama o, ülke çapında anılmayı; kendisinden habersiz genç kuşaklara, yazar ve aydınlara orijinal fikirleriyle tanıtılmayı fazlasıyla hak eden gerçek bir mütefekkirdir.

Cemil Meriç, 1960’ların başından 1987 yılındaki ölümüne kadar yaklaşık otuz yıl görüşleriyle, düşünceleriyle, iddialarıyla kısıtlı bir çevrede büyük beyin fırtınaları estirmiş; tarihi, dini, edebi, felsefi birçok kabulü sorgulamıştı. Ölümünden bu yana ne yazılı ne de görüntülü medyamızda onunla ilgili olarak ses getirici, onu bütün Türk kamuoyuna mal edici programlara, yayınlara şahit olunmuş değil. Halbuki o, çok kapsamlı şekilde anılmayı ve tanıtılmayı fazlasıyla hak eden Türk dil ve kültürünün gelmiş geçmiş en büyük emektarlarından, Türk düşüncesinin mimarlarından ve Türk entelektüel

Yazının Devamı

27 Mayıs gerçekte kime zarar verdi?

27 Mayıs 2016

56 yıl önce tam bugün gibi, bir cuma günü idi. Sabahın çok erken bir saatinde, aksini kulaklarımda hâlâ bütün canlılığı ile muhafaza ettiğim tok bir ses (merhum Alparslan Türkeş’in sesi), radyodan Türk milletine sesleniyordu : “Bugünden itibaren, Türk Silahlı Kuvvetleri, ülkenin idaresine el koymuştur…”. Sonra, “kardeş kavgasını önleme”, “hareketin hiçbir şahsa ve zümreye karşı olmadığı” gibi, kâh hareketi doğrulayan, kâh teskin edici sebeplerin sıralandığı bir konuşma…
Türkiye Cumhuriyeti’nin siyasi tarihinde ilk defa vukua gelen, beklenmedik ve açık açık, Silahlı Kuvvetler’in ülke idaresinde söz sahibi olduğunu hatırlatan bu olay, ne yazık ki, yarım yüzyılı aşan bir zaman içinde, hala zihinlerde, tam anlamı ile bir açıklığa kavuşamamıştır. Bunun pek çok sebebi vardır. İlk ele alınması lazım gelen, -o zamanki deyimi ile “ihtilal” hakkında aleyhte yapılabilecek beyanların, yayınlanacak belge ve yazıların ortalarda dolaşmasını engelleyen ve karşı gelenleri şiddetle cezalandıran “Tedbirler Kanunu”dur.
Önemli değişimler
Bu kanun, kısa zaman sonra, “hiçbir şahsa ve zümreye karşı olmayan” hareketin sorumluları tarafından, “sadece belirli şahıslara ve belirli zümreye karşı” olacak

Yazının Devamı

Almanya’ya yakışan ortak komisyona katkı

24 Mayıs 2016

Federal Meclis’in Türkiye’yi suçlayan bir karar alması uluslararası hukuka, AİHM içtihadına ve Alman Anayasası’na aykırıdır. Almanya’ya yakışan Türk-Ermeni çatışmasının tüm yönlerinin kurulacak ortak tarih komisyonu vasıtasıyla nesnel biçimde ortaya çıkarılmasına katkıda bulunmaktır...

MARTIN LUTHER: GÜÇLÜ OLSAM HER GÜN BİN TÜRK ÖLDÜRÜRDÜM

Bir Alman papazı olan ve Hristiyanlıkta reform hareketini başlatıp Protestan mezhebini kuran Martin Luther, hoşgörülü din anlayışının savunucusu ve akla öncelik veren aydınlanma çağına geçişin öncülerindendir. Ne var ki, bu din adamının Türkler hakkında sarf ettiği şu korkunç sözler tam bir nefret söylemidir: “Eğer Samson gibi güçlü olsaydım, çaresini bulur her gün bin Türk öldürürdüm bu da yılda 350.000 Türk ederdi. Türkler, Tanrı’nın öfkeli kırbacı, yakıp yıkan şeytanın uşağıdır. Türk’ ün tanrısı olan şeytanı yenmeden, Türk’ü yenmek kolay olmayacaktır. Bir Türk’ü öldüren vicdan azabı duymamalı, tersine, Hıristiyanlığın düşmanını yok ettiği için vicdanı rahatlamalıdır. Türkleri öldürenler azizlik mertebesine yükseltilmelidir.” (New World Encyclopedia On War Against the Turks, 1529)
Şimdi, düşünün bir kere… Asırlardır bu nefret tohumlarından

Yazının Devamı

Alman Parlamentosu koyu taassubun esiri

23 Mayıs 2016

Alman Federal Meclisi’nin Lepsius’un kitap ve yayınlarını bugün hâlâ sözde Ermeni soykırımı iddiasını kanıtlayan temel kaynak olarak göstermesi, Alman yasama organının koyu bir taassubun ve Türkiye’ye karşı derin bir tutsağı olduğunu gösteriyor...

II. Dünya Savaşı sonrasında Alman siyasetçileri ustalıklı bir manevrayla Yahudi soykırımının tüm sorumluğunu Nazilere yıkarak Alman milletini sorumluluktan uzak tutmaya da, bu iğrenç suçun ağır yükünü Alman kolektif hafızasından silemediler. Suçluluk algısı, Alman toplumunda güncelliğini yitirmeyen utanç duygusuna ve derin psikolojik etkilere yol açmıştı. İşte bu nedenle, Avrupa bütünleşme sürecinde tarihi bir rol oynamak ve dünya politikasında ekonomik gücüyle orantılı bir güç merkezine dönüşmek isteyen Almanya, suçunu paylaşacak tarihi ortaklık aramakta ve vicdanını temizlemek için Ermeni soykırımını desteleyerek Türk milletinin tarihini haksız ve asılsız iddialarla kirletmeye çalışmaktadır.

Esasında, Almanya’nın, “Almanları aklama, Türkleri suçlama” politikası bir hayli gerilere, I. Dünya Savaşı’na gitmektedir. Daha savaş sürecinde Batılı ülkelerde yerleşik bir kanı olan, Osmanlı Hükümeti’nin tehcir kararını Alman Genel Kurmayı’nın

Yazının Devamı