İSMAİL ÖZCAN
Ünlü şair, yazar, öğretmen ve üniversite hocası Ahmet Hamdi Tanpınar; 55 yıl önce, 24 Ocak 1962’de, 61 yaşında hayata gözlerini yummuştu.
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın mesleği edebiyat öğretmenliği ve profesörlüğüdür, ama bütün meşguliyeti de edebiyattır. Bir dönem yaptığı milletvekilliği dışında ömrü boyunca edebiyat dışında hiçbir şeyle meşgul olmamıştır. Edebiyatın teorisinde de pratiğinde de bir kompetandır. Şiirleri, hikâyeleri, denemeleri, romanları, verdiği bütün eserleri 1. sınıftır. Ayrıca dört dörtlük bir entelektüeldir. Cemil Meriç, Tanpınar’ın bu yönüne şu sözleriyle ışık tutuyor:
“Hugo’yu anlayacak insan yok dünyada. Bunu denedim, başaramadım. Aczimi itiraf ediyorum. ‘Asırların Efsanesi’ni okuyup anlayacak adam dünyada çok azdır. Dikkatle okusaydı belki Tanpınar anlardı.”
Fransızcayı birçok Fransız aydınından daha iyi bilen Cemil Meriç gibi büyük bir fikir dâhisinin Tanpınar’a bu ölçüde prim vermesi, bu kadar güvenmesi onun alanında derin liyakatinin bir sonucudur. Yahya Kemal Beyatlı, 1924 yılında Tanpınar’a Varşova’dan gönderdiği mektupta şunları yazmış:
‘Güzel saatleri arıyorum’
“Pek muhterem ve pek muazzez muhibbim, efendim, İstanbul’a ait tahassürlerimin (özlemlerimin) başlıcalarından biri sizsiniz. Bazı akşamüstleri zekâ ve zarafetin son ilticagâhlarından (sığınabileceği yerlerden) biri olan yazı odanızda geçirdiğim güzel saatleri arıyorum.”
Bu mektup, hocası ve üstadı Yahya Kemal tarafından kendisine yazıldığında henüz yirmili yaşlarındaki Ahmet Hamdi Tanpınar; bilgisi, birikimi, zekâsıyla bu kadar takdir ve tebcile muhatap olabilmiştir.
Esaslı bir kültür adamı, güçlü bir entelektüel olan Ahmet Hamdi Tanpınar; bu sanları hak etmenin ciddi bir bedeli, sağlam bir arka planı olduğuna o çok ünlü, “Antalyalı Genç Kıza Mektup” ta yer yer değinmektedir. Bunlar onun ne kadar erken yaşlarda ne kadar önemli kitaplar okuduğunun; Doğu’dan, Batı’dan birçok tanınmış şairi, yazarı, filozofu, müzisyeni ne kadar iyi inceleyip derinden yararlandığının ipuçlarını vermektedir.
Tanpınar’ın bütün eserleri; tarihimizi, coğrafyamızı, insanımızı ve toplumumuzu tanımaya, anlamaya dönük bir çabanın ürünü olarak ortaya konmuşlardır. Peyami Safa’nın milliyetçi çıkışlarını eleştirdiği bir yazısında şöyle diyor Tanpınar: “Esas milliyetçi Yahya Kemal ve benim. Hiçbir şeyi inkâr etmiyorum. Her şeyi ve bütün tarihi yaşıyorum.”
Çok az Türk yazar ve aydını Tanpınar kadar Osmanlı ile Cumhuriyeti telif etme çabası göstermiştir. Cumhuriyete ve onun kazanımlarına inandığını, ama bunun Osmanlı mirasını reddetmesini gerektirmediğini birçok vesileyle yazmıştır.
Tanpınar, ülkemizin, insanımızın ve toplumumuzun kendi çağındaki ekonomik, sosyal, kültürel bütün sorunlarıyla ilgilenmiş; bu konularda kendine has fikirler üretmiştir. Bütün Türk aydınları gibi zikzaklar çizmiş, kararsızlıklar da yaşamıştır. Döneminin düşünce ve inanç yelpazesi içinde bazen kendini nereye yerleştireceğinde tereddüt etmiştir: “Sağcı mıyım, solcu muyum? İnkılâpçılardan ayrılıklarım: Allah’a inanıyorum. Fakat tam bir Müslüman mıyım bilmem. Fakat anamın babamın dininde ölmek isterim ve milletimin Müslüman olduğunu unutmuyorum ve Müslüman kalmasını istiyorum. Garplıyım, Hıristiyanlığın daha zengin miraslara sahip olduğuna ve daha derinden işlendiğine eminim. Burada kendimle aşikâr tezattayım. Süleymaniye’den başka Garp’la ölçüşecek bir iki musiki eserinden başka şey tanımıyorum.”
Hayranlık verici üslup
Görüldüğü üzere Tanpınar, Hayyam’ın, “Bu masmavi gök kubbe altında biz/Ne kıpkızıl kâfir ne de tam Müslüman’ız” diye ifade ettiği bir konumda bulunuyor. Zaten başka birçok yazısında da bu tür tereddütleri dile getirmiştir.
Denemelerinden oluşan Beş Şehir (İstanbul, Ankara, Bursa, Konya, Erzurum), Türk kültürünün anıt eserlerinden biridir. Hiçbir Türk aydını “Beş Şehir”i okumadan o şehirlerde doğmuş olsalar bile o şehirleri tanıdığını söylememelidir. Bu eserde, adı geçen şehirlerin en köklü ailelerinin dahi bilmediği, duymadığı hikâyeler, olaylar, sırlar hayranlık verici bir üslupla, destansı bir akıcılıkla okuyucuya sunulmaktadır. Haldun Taner bu eserle ilgili olarak “Beş Şehir durdukça bu yapıt da bu beş şehrin en içten yorumu olarak ayakta kalacaktır.” diyor.
Huzur, Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Mahur Beste gibi romanları, tanınmış bütün Türk aydınları tarafından Türk romanının en değerlileri arasında sayılır. Hasan Bülent Kahraman, “Bir Türk kanonu ilan edilse, Huzur ve Saatleri Ayarlama Enstitüsü
bu kanonun en başında yer alırlar” diyor.
İSMAİL ÖZCAN
(Eğitimci/Yazar) Kastamonu’da doğdu. 1970 yılında İlahiyat Fakültesi’nden mezun oldu ve öğretmen olarak göreve başladı. İstanbul’un resmi ve özel ortaöğretim kurumlarında 41 yıl fiilen öğretmenlik yaptıktan sonra emekli oldu. İsmail Özcan’ın din, dil ve edebiyatla ilgili 15’ten fazla yayımlanmış kitabı bulunmaktadır. 1985-2000 yılları arasında 8 yıl Milliyet’e, 5 yıl Posta’ya, 3 yıl da Sabah’a Ramazan yazıları yazdı. 1991’de Milliyet’e tek ciltlik bir İslam Ansiklopedisi, Sabah ve Günaydın gazetelerine de bir düzine kitap ilaveleri hazırladı. Şimdilerde çeşitli ulusal gazetelere ara ara yazılar yazmakta ve kitap çalışmalarına devam etmektedir.