Zor yoldan da olsa koronavirüs salgını bize çok şey öğretti. Güçlü bir bağışıklık sisteminin önemini kavradık. Hastalıklara karşı etkin bir savunma hattı için doğru beslenmemiz gerektiğini anımsadık. Bugün doğru beslenmeyle ilgili önemli bir konuya daha değineceğiz.
Kuruyemişler çoklu doymamış yağ asitleri, vitaminler ve mineraller açısından son derece zengindir. Sağlıklı bir yaşam ve güçlü bir bağışıklık sistemi için elzemdir.
Fakat kuruyemişlerin ne şekilde tüketileceği önemli. Kuruyemişlerin içinde bulunan Omega-3 yağ asitleri, sağlığımız için gereklidir ve insan vücudunda üretilemez. Mutlaka dışarıdan almak zorundayız. Bu yağ asitleri, son derece naziktir ve dış ortam şartlarına dayanıksızdır. Havayla temas edince veya ısıya maruz kalınca okside olurlar, bozulurlar. O yüzden, kuruyemişlerin doğal ambalajı vardır: Hepsi de kabukludur!
Yani, kuruyemişlerin içindeki Omega-3 yağ asitlerinden yararlanmak istiyorsanız, açıkta satılan kuruyemiş almayacaksınız ve kavrulmuş olanlarından uzak duracaksınız.
Sağlıklı kuruyemiş tüketmek
Dengeli, etkin çalışan bir bağışıklık sistemi için yedikleriniz kadar yemedikleriniz, hatta hangi saatte uyuduğunuz da önemli. İşte bağışıklık sistemini baskılayan, güçten düşüren yanlışlar.
Koronavirüsten korunmak için bağışıklık sistemini güçlendirecek besinlerden, vitamin ve minerallerden bahsediyoruz haftalardır. Peki, yanlış yaptıklarımız ne olacak?
Sağlık söz konusu olduğunda, yanlışlar doğruları götürür.
Bugün, bağışıklık sisteminin dengesini bozan, vücudun doğal savunmasına zarar veren yanlışları mercek altına alıyoruz.
Makarna rafları boşalırsa
Koronavirüs günlerinde marketlerde ilk boşalan makarna reyonları oldu. Bu makarnalar sizi hastalıklardan korumaz aksine daha da hasta eder. Eve söylediğiniz pizzaları, denediğiniz yeni poğaça, börek tariflerini de unutmayın. Karantina günlerinde belki de hiç olmadığı kadar buğday ürünü tükettiniz.
Peki, buğdayın içindeki gluten molekülünün bağışıklık sisteminin dengesini bozduğunu biliyor musunuz? Gluteni sindiremiyoruz. Öyle olunca da sindirilemeyen bu
Bugün COVID-19 enfeksiyonunda başarılı sonuçlar sağlayan bir tedaviden bahsedeceğiz. Salgının ağır bir tabloyla seyrettiği iki farklı ülkeden gelen olumlu haberler ozon terapiyi işaret ediyor.
Tüm dünya yekvücut ortak bir düşmana karşı savaşıyoruz. Elimizde henüz etkisi kanıtlanmış bir tedavi yok, bu da kayıpların katlanarak artmasına neden oluyor. Dünya Sağlık Örgütü, elimizde kanıtlanmış bir COVID-19 ilacı bulunmadığı için, her türlü tedavi ajanının denenmesine izin verdi. Bu konuda kanıt aranmaksızın, doktorların uygun gördükleri tedaviyi hastalarına verebileceklerini bildirdi.
Geçtiğimiz günlerde İspanya ve İtalya’dan gelen haberler, ozon terapisinin hastalığın tedavisinde başarılı sonuçlar sağladığı yolunda hem de yan etkiler olmadan!
Ozon terapi ülkemizde yaygın olarak kullanılan, Bakanlığımızın onay verdiği tamamlayıcı tıp tedavilerinden biridir. Benim de senelerdir kliniğimde başarıyla uyguladığım bir tedavi.
Şimdi İspanya ve İtalya’dan gelen haberlere bakalım.
İspanya’dan son dakika
Önce İspanya... Koronavirüs salgınında ağır yara alan &uum
Bugün, virüs hakkında bildiklerimizi gözden geçirirken, yaz aylarıyla birlikte salgının hız kesme ihtimalini araştırıyor ve koronavirüsten korunmada D vitamininin önemine dikkat çeken araştırmaya göz atıyoruz.
Herkeste bir çaresizlik hissi hâkim. Sağlıklarının, daha da önemlisi yaşamlarının üzerinde herhangi bir kontrole sahip olmadıklarını düşünüyorlar.
Bu virüsün nasıl bulaştığını biliyoruz. Salgından korunmak için ne yapılması gerektiğini biliyoruz. Yani bu dönemi gereken önlemleri alarak geçirdiğinizde hastalıkla aranıza mesafe koyabilir, bu dönemi sağlıkla atlatabilirsiniz. Böylesi bir dramdan ruhsal olarak etkilenmememiz, endişe duymamamız imkânsız. Ama kontrolün tamamen sizde olduğunu sakın unutmayın, panik yapmadan doğru ve etkili bir şekilde önlem alın.
Nem etkisi
Amerika’da Maryland Üniversitesi’nde yapılan bir araştırma, virüsün en hızlı şekilde yayıldığı şehir ve bölgelerin ortalama sıcaklığının 5-11 derece arasında, nem seviyesinin ise nispeten daha düşük olduğunu gösteriyor. (1)
Havanın
Yakın geçmişte yaşadığımız diğer salgınlardan farkı ne? Tüm dünyada tsunami etkisi yaratan gücünü nereden alıyor? Maskenin koruyuculuğu var mı? Bu virüse karşı bağışıklık sistemimizi nasıl güçlendireceğiz? İşte cevaplar...
COVID-19, yani koronavirüs akrabaları SARS ya da MERS kadar öldürücü değil, hatta bu virüslerle kıyaslandığında ölüm riski açısından en masumları olduğunu bile söyleyebiliriz. 2003 yılında yine Çin’de başlayan SARS salgınını ele alalım. Tüm dünyada SARS teşhisi konan hasta sayısı 8096 iken, bunlardan 774’ü hayatını kaybetti. (1) Yine korona ailesinden bir virüsün yol açtığı MERS salgını ise ilk olarak 2012’de tanımlandı ve bugüne kadar 2494 kişide görüldü. Dünya Sağlık Örgütü’ne (WHO) göre MERS’e bağlı ölüm sayısı 858. (2)
Bu yazıyı kaleme aldığım 2 Nisan Perşembe sabahı itibarıyla yeni koronavirüs salgını yüzünden hayatını kaybedenlerin sayısı 48.000’i aştı. Peki nasıl oluyor da diğer salgınlar kısa sürede kontrol
“Hocam, bizim faydalı diye bildiğimiz zerdeçalın, zencefilin koronavirüse karşı değil faydası, zararı varmış diye duyduk. Doğru mu?” Şu sıralar devamlı karşılaştığım soruların başında bu geliyor. Peki işin doğrusu ne?
Şu anki bilimsel verilere dayanarak cevap veriyorum: Yok öyle bir şey!
İlacı, aşısı olmayan yeni bir virüsle, bir salgınla karşı karşıyayız. Bazı ilaçların işe yaradığı iddia ediliyor ama henüz etkisi kanıtlanmış olan bir ilaç yok. Fakat çaresiz değiliz, elimizde geleneksel tıpta binlerce yıldır kullanılan, bağışıklığı destekleyen ve antiviral etkileri kanıtlanmış bitkiler var.
Hem zerdeçal hem de zencefilin güçlü antiviral etkileri olduğunu uzun yıllardır biliyoruz. Bu konuda son derece fazla sayıda bilimsel çalışma var. Referans koymaya bile gerek duymuyorum, dileyen herkes bu bilimsel çalışmalara kolayca erişip okuyabilir. Bu konuda bir tartışma yok.
Biz korona günlerine yeni yeni adapte olmaya çalışırken Çin’den iyi haberler geliyor. Çin’de hastalığı nasıl kontrol atına aldılar? Peki, biz koronavirüse karşı savunma kalkanımızı nasıl güçlendirebilir, bu salgından korunmak için neler yapabiliriz?
Salgının çıkış noktası Çin’deki Wuhan şehriydi. Bugün hastalık tüm dünya ülkelerine yayılmış olsa da koronavirüsün yeni merkez üssü hiç kuşkusuz Avrupa. Ben bu yazıyı kaleme alırken tüm dünyada tespit edilen vaka sayısı 220.000’i, hayatını kaybedenlerin sayısı ise 9.000’i geçti.
Avrupa üstünde kara bulutlar dolaşırken, Çin’den gelen haberler umut verici. Önce, fırtınanın ilk vurduğu yer olan Çin’in hastalığı kontrol altına almadaki başarısına bir göz atalım dilerseniz...
Bağışıklık dopingi
Koronavirüs salgını henüz ülkemize ulaşmadan yazdığım yazılarda da vurguladığım gibi, bu hastalıktan korunmak ya da hafif semptomlarla atlatmak için kalabalık ortamlardan kaçınıp, bazı temel hijyen kurallarına uyacağız ve
Yeni kitabım Yaşam Sevinci raflarda yerini aldı. Bu kitabı sağlığınızın kontrolünü ele almanız için yazdım. Yaşam Sevinci’nde çözümsüzlük yerine çözüm, çaresizlik yerine çare bulacaksınız.
Yaşam sevinci, sağlıklı yaşamla mümkündür. Hepimiz sağlıklı olmak istiyoruz, hepimiz uzun ve mutlu bir yaşam sürmek istiyoruz. Yaşam Sevinci kitabı ile “sağlıklı yaşam” bir kavram olmaktan çıkıp, gündelik hayatın bir parçası haline gelecek.
Bu kitabı sofrasını gerçek besinlerle, şifayla, sağlıkla donatmak isteyen, ama nereden başlayacağını, önce hangi adımı atacağını bilemeyenler için yazdım.
Evet, bilmek önemli ama bildiklerinizi hayata geçirmedikçe bilginin size bir faydası yok. Bilgi ancak eyleme dönüştüğünde bir fark yaratabilir. Siz de kendinizin, çocuğunuzun, gelecek nesillerin sağlığı adına bir fark yaratın ve kontrolü ele alın.