Migren ağrılarının hayatı nasıl zindan ettiğini ancak çeken bilebilir! Özellikle mevsimsel değişimlerde daha sık görülen bu ataklarla doğal yöntemlerle baş etmek mümkün
Migren problemi yaşayanların çoğu, migren atağı başlamadan önce ağrının başlamak üzere olduğunu hisseder. Aura dönemi denen bu sürecin sonrasında da migren ağrısı kapıyı çalar. Bu şiddetli ağrıya, genellikle mide bulantısı, ışığa, sese ve kokulara karşı aşırı bir hassasiyet de eşlik eder. Stres, uykusuzluk, yorgunluk, açlık, hatta havadaki değişiklikler bile migren ataklarını tetikleyebilir.
Karşımızda gizemli bir sağlık sorunu var. Neden? Çünkü bu ağrı ataklarının nedeni hiçbir zaman tam olarak açıklanamamıştır. Migren hastalarında, kanın pıhtılaşma hücreleri olan trombositler ve şakak bölgesindeki büyük damarlarda genişleme, kılcal damarlarda daralma gibi damar düzensizlikleri, düşük serotonin değerleri gibi sık rastlanan ortak özellikler vardır. Evet, elimizde bazı klinik bulgular var ama bu anormalliklerin nedeni bilinmiyor.
Ağrı kesiciler çözüm değil!
Ağrı kesicilerin sadece semptomları baskıladığının, hastalığı tedavi etmediğinin altını çizerek söze girmek istiyorum. Yani migreniniz tutar ve bir ağrı kesici
Lif zengini sebzelerden, zengin probiyotik kaynaklarından uzaklaştıkça bedelini rahatsız edici bir sorunla ödüyoruz. Kabızlık probleminin son derece ciddi sağlık sorunlarına gebe olduğunun farkında mısınız?
Günümüzde kabızlık çok yaygın. Sistemimiz her gün en az bir defa boşaltım yapmak üzere tasarlanmıştır. Ama iki-üç günde bir, hatta haftada bir tuvalete giden, bu yüzden karın ağrısı, şişlik, gaz ve rahatsızlık çeken öyle çok insan var ki… Maalesef bu nadiren dile getirilen bir problem. Hatta pek çok kişi bu sorununu doktoruyla bile paylaşmıyor. Kabızlık deyip geçmeyin! Kronik kabızlık ile kolon kanseri arasında ciddi bir korelasyon olduğunu işaret eden çalışmalar var(1). Peki, ne oldu da bu problem bu kadar arttı? Cevap çok basit: Yeterince lif tüketmiyoruz ve probiyotiklerimizi kaybediyoruz. Diyetimiz sebzeler, yeşillikler açısından çok fakir. Beslenme modelimiz bağırsakların etkin bir şekilde çalışması için elzem olan dost bakterilerden yoksun. Üstüne bir de bol bol ekmek, pizza, makarna ve işlenmiş yiyecek tüketmek sorunu daha da kötüleştiriyor.
İlaçlar çözüm değil!
Evet, kabızlık kendi başına bir hastalık değildir. Ama bu sorunu hafife alabilirsiniz anlamına gelmiyor. Sık
Bazı basit önlemlerle menopoz dönemini huzurlu geçirmek mümkün. İşte, menopoz semptomlarını hafifleten bitkisel takviyeler ve yaşam kalitenizi artıran öneriler.
Öncelikle menopozun bir hastalık olmadığının altını çizerek söze başlayalım. Bu ergenlik kadar doğal bir dönemdir. Menopoza bir hastalıkmış gibi yaklaşır, hormonlarla onu tedavi etmeye çalışırsanız bedeli ağır olur! Maalesef menopoz sonrası yaygın olarak hormon replasman tedavileri uygulanıyor. Bunun ne kadar tehlikeli olduğunu artık biliyoruz. Belli bir yaştan sonra vücuttaki östrojen seviyesi düşüyorsa bunun bir nedeni vardır. Kanserli hücrelerin östrojen reseptörleri vardır. Yaş ilerledikçe vücutta daha çok kanserli hücre oluşur, ama normalde vücudun baş edebileceği bir durumdur bu. Ama siz gidip, tam da vücutta daha fazla hasarlı hücre üretilmeye başladığı bir zamanda, hormon replasmanı yaparsanız, kanser riskini ciddi oranda artırırsınız. Menopoza giren her kadına tavsiye edilen, uygulanan hormon tedavileri, özellikle meme kanseri riskini ciddi oranda artırır.
Meme kanserinde yaşanan patlamanın ardında hormonal dengeye yapılan bu müdahalenin olduğu anlaşılınca, doktorlar hormon replasmanı konusunda biraz daha çekinceli
Bu kışı hastalıklardan, gripten, sık sık kapınızı çalan boğaz ağrılarından uzak geçirmek için bağışıklık sisteminizi desteklemenin tam zamanı.
Bağışıklık sistemiyle ilgili son derece yanlış bir algı vardır. Bağışıklık sisteminin beyaz kan hücrelerinden, lenf bezlerinden ibaret olduğu düşünülür. Ama tıp dünyasının da yeni yeni fark ettiği üzere bağışıklık sistemi söz konusu olduğunda neredeyse tüm olay bağırsaklarda döner.
Bağırsakta vücudun geri kalanından çok daha fazla bağışıklık hücresi vardır. Ve sayıları(1) giderek artan bilimsel araştırmalar hastalıkların kökeninde bağışıklık sistemi ile bağırsaklardaki bakteriler arasındaki etkileşimin bozulmasının yattığını gösteriyor. Eğer bağırsaklarınız sağlıklıysa, yani ortam dost bakterilerin hâkimiyetinde ise, tehlike durumunda bağışıklık sistemini uyarıyorlar. Yok, diyetinizde bol bol işlenmiş yiyecek, şeker varsa yani çoğunluk zararlı bakterilerdeyse bağışıklık sisteminiz bu avantajdan yoksun kalıyor tabii sağlığınız da!
Başrol oyuncusu
Yazılarımın başrol oyuncularından biri olan D vitaminini yine sahneye davet ediyoruz. Sağlık için elzem olan bu yapı taşı hakkında bir farkındalık yaratmak son derece önemli. Hatta D vitamini
Geleneksel değerlerimize sırtımızı dönmenin bedelini sağlığımızla ödüyoruz. Bu şifalı besinlere diyetinizde bol bol yer vermek için pek çok neden var.
Neden sürekli olarak “Bol bol sakatat, işkembe çorbası, paça çorbası içmelisiniz” diyorum? Neden çorbalarınızı ve yemeklerinizi kemik suyuyla pişirmenizi tavsiye ediyorum? Çünkü hepsinin sayısız faydası, hastalıklardan koruyucu etkileri var.
Bunlar öyle değerli maddeler içeriyor ki, eskiden sakatatlara burun kıvıran Batı dünyası bile artık bu gerçeğin farkında. Bizim unuttuğumuz bu besinler dünyanın pek çok ülkesinde yeni keşfediliyor ve faydaları anlaşıldıkça da baş tacı ediliyor. Çok zararlı oldukları iddiasıyla doktorlar tarafından yasaklanan, senelerdir uzak durduğumuz bu gıdaları yeniden hayatımıza sokmanın vakti geldi de geçiyor!
Eklem dostu
Paça, işkembe, kemik iliği ve kemik suyu unutuldukça biz de zengin bir besin kaynağını kaybediyoruz. Bunların en önemlilerinden biri de kolajen. Kemik suyu, paça ve işkembe değerli kolajen kaynaklarıdır. Kolajen hayvanların iliğinde, işkembe, kemik, eklem ve kıkırdaklarında bulunan bir çeşit proteindir. Eğer eklemlerinizi, kemiklerinizi yaşlanmanın etkilerinden korumak istiyorsanız,
Omega-3 yağ asitlerinin, D vitamininin sağlık için ne kadar elzem olduğunu biliyorsunuz. Peki ya, sistemin başrol oyuncularından olan magnezyumun öneminin farkında mısınız?
Devamlı kilonuzla boğuşuyorsunuz, kendinizi hep bitkin hissediyorsunuz, depresyona eğilimlisiniz, kas kramplarından şikâyetçisiniz, baş ağrıları çekiyorsunuz, yüksek tansiyon probleminiz var…
Bu sorunlardan biri ya da birkaçından muzdaripseniz sorun magnezyum eksikliği olabilir. Maalesef bu hayati mineralin sağlık için ne kadar önemli olduğu çoğu zaman göz ardı edilir. Pek çok defa da yukarıdaki belirtilerin ardında magnezyum eksikliği olup olmadığı araştırılmaz, dolayısıyla da bu ciddi sorun kolayca atlanır.
Ekstrem önlemler
Hastalarımda ilk araştırdığım değerlerden biri magnezyumdur. Özellikle yüksek tansiyon hastalarında sevimsiz yan etkileri olan tansiyon ilaçları reçete etmek yerine ilk yapılması gereken magnezyum seviyelerini yükseltmek olmalıdır. İnsülin direnci problemi olanlar, prediyabet ve diyabet hastalarının yarısından çoğunun magnezyum eksikliğinden muzdarip olduğunu gösteren çalışmalar var.
Magnezyumun ne kadar önemli bir mineral olduğu düşünülecek olursa, eksikliğinin son derece ciddi sağlık
Diyetinizde ne kadar çok ve çeşitli sebze, yeşillik varsa kalbiniz de o kadar sağlıklı olur. Ama bazıları var ki kalp ve damar sağlığınızı korumada bir adım öne çıkıyor.
Geçen hafta vücudun onarıcı gücü kolesterolün nasıl olup da kalp ve damar sağlığının baş düşmanı ilan edildiğini gördük. Artık kalbiniz için en büyük riskin kolesterol değil yüksek kan şekeri olduğunu biliyorsunuz. Bugün de doğanın bize sunduğu kalp dostu sebzeleri keşfedeceğiz.
Lahanagiller
Listenin en üstlerinde lahana ailesinin mensupları var. Lahanagiller olarak bilinen bu sebzeleri en çok kanserden koruyucu etkileriyle tanıyoruz. Peki, brokoli, Brüksel lahanası, karnabahar ve lahananın kalp ve damar sağlığı için de süper besinler olduğunu biliyor muydunuz?
Bir araştırmaya(1) göre diyetinizde ne kadar çok sebze varsa atar damarlarınız da o kadar ince ve elastik oluyor. Damarların kalınlaşması ise kan akışını kısıtlayarak kalp krizine kadar giden bir süreci tetikliyor. Yani, sebze tüketiminiz arttıkça damarlarınızın sağlığı da o oranda iyileşiyor. Ama tüm sebzeler içinde lahanagiller ailesinin ayrı bir yeri var. Aynı araştırma, günde üç porsiyon lahana, brokoli, Brüksel lahanası ve karnabahar tüketenlerin kalp
Baş suçlu ilan edilen kolesterol hakkındaki gerçekler ve kolesterol ilaçlarının tehlikeli yan etkileri… Peki, kolesterol masumsa esas suçlu kim?
E nflamasyon olan bölgelere tamir için yollanan, adeta vücudun yara bandı olan kolesterolün günah keçisi olarak gösterilmesi çok eskilere dayanıyor. Her şey 1856 yılında kadavraların damarlarında kolesterole rastlayan ve suçlunun bu madde olduğuna kanaat getiren Alman patolog Rudolph Virchow ile başladı. Her şeyden önce o zamanlar kolesterolün sadece besinlerle alındığı düşünülüyordu ve vücudumuzda üretildiği bilinmiyordu. Ama bugün artık, vücutta dolaşan kolesterolün yüzde 70’inin karaciğer tarafından üretildiğini biliyoruz.
Bu işte bir yanlış var
Kolesterolün damarları tıkadığı teorisi ilk olarak bir asırdan daha önce ortaya atılsa da, hortlayıp bir fenomene dönüşmesi 1950’lerin sonlarına rastlıyor. Peki, eğer et, yumurta, tereyağı gibi kolesterol zengini gıdalar damarları tıkıyorsa nasıl oluyor da kalp hastalıkları 1960’lar ve 1970’lerle birlikte bir anda son derece dik bir ivmeyle tırmanışa geçiyor?
Cevap ortada. Çünkü insanlar tarih boyunca tükettikleri değerli besin kaynaklarından korkup uzaklaşarak, daha sıhhatli olduğu iddia edilen