Osteoporoz; vücudumuzdaki tüm kemikleri (iskeletimizi) etkileyen sistemik bir hastalıktır. Kemiklerimizin sertliklerinin azalıp, kalitelerinin bozulmaları sonucu daha zayıf ve kırılabilir hale gelmeleridir.
NEDEN ÖNEMLİ?
En sık görülen kemik hastalığı olarak kabul ediliyor. Uzayan yaşam süresine bağlı olarak dünya nüfusunun yaşlanması, osteoporoz ve osteoporoza bağlı kırıkların görülme sıklığında önemli artışa neden olmuştur. En iyi osteoporoz tedavisi ise risklere karşı korunmaktır.
Kimlerde görülür?
Sağlıklı bir yaşamın sırrı, vücudumuza iyi bakmamız ve yaşımıza göre gerekli kontrolleri yaptırmamıza bağlıdır. Bunu asla ihmal etmemeli ve ertelememeliyiz. Kontrollerimizi, her zaman düzenli olarak yaptırmamız, yaşam kalitemizi düşürmemek adına çok önemli. Bunun için atılacak ilk adım, gereken tetkiklerimizi düzenli olarak yapabilecek ve bizi takip edecek bir doktor bulmamızdır.
Çocukluk ve gençlik yıllarında yaptıracağımız bu kontroller; aşıları, hormonlarımızı, vitaminleri, gerek ruhsal gerekse bedensel gelişmelerin kontrollerini kapsar. Sağlıklı bir çocukluk ve ergenlik döneminden sonra, orta yaş dönemi başlangıcı 35’li yaşlardan itibaren daha dikkatli ve detaylı kontroller yaptırmamız gerekir.
Herhangi bir sağlık sorununa bağlı olmaksızın belirli aralıklarla yapılan kontrollere, check-up denir. Check-up’ın tanımının içeriğinin anlaşılması benim için büyük önem taşır. Çünkü yapılan en büyük ve en yaygın hata, bazı şikayetlerimiz varken, ‘bir check-up yaptırayım da ne varsa çıksın’
Akciğer kanseri, yapısal olarak normal akciğer dokusundan olan hücrelerin ihtiyaç ve kontrol dışı çoğalarak akciğer içinde bir kitle (tümör) oluşturmasıdır. Buradaki kitle öncelikle bulunduğu ortamda büyür, daha ileri aşamalarda ise çevre dokulara veya dolaşım yoluyla uzak oranlara yayılarak (karaciğer, kemik ve beyin gibi) hasara yol açar. Bu yayılmaya metastaz adı verilir.
Küçük hücreli dışı akciğer kanseri
Tüm akciğer kanserlerinin yüzde 75’ini oluşturur. Yassı epitel hücreli, büyük hücreli ve adeno kanser olarak üç gruptan oluşur.
Küçük hücreli akciğer kanseri
Kanda kırmızı kan hücreleri (alyuvarlar) bulunur. Bu kan hücrelerinin yapısında oksijenin taşınmasını ve bu hücrelerin kırmızı olmasını sağlayan hemoglobin bulunur. Nefes alırken akciğerdeki oksijen, bu hemoglobinin yapısına bağlanarak taşınır. Bu hemoglobinin kanda bulunması gereken miktarın altında olması sonucu kansızlık (anemi) ortaya çıkar. Bu olması gereken minimum değerler erkekte 13 g/dl, kadında ise 12 g/dl’dir. Bunlar dünya sağlık örgütünün belirlediği değerlerdir.
Kansızlık şikayetiniz varsa, kendinizi yorgun hissetmeniz sürpriz olmayacaktır. Nedeni bilinmeyen bir şekilde yorgunluk hissi dışında çarpıntı, baş ağrısı, bulantı, soluk ten rengi, dikkati toplayamama, el ve ayakların soğuk olması kansızlığın diğer belirtileri arasındadır.
Başlıca nedenleri
Kırmızı kan hücrelerinin kanda eksik olmasının farklı nedenleri vardır. Vücudun yeterince alyuvar üretmemesi; kanama nedeniyle yenilerinin oluşmasından çok daha hızlı bir şekilde alyuvar kaybedilmesi ya da vücudun kırmızı kan hücrelerini yok etmesi başlıca üç neden olarak sıralanabilir. Kırmızı kan hücresi
Soğuk kış aylarının kapımızda olduğu bu günlerde, solunum yolu enfeksiyonlarının başlamasıyla zatürre, tekrar hatırlanması gereken önemli bir konu haline geldi. Dünya Sağlık Örgütü’nün son çalışmalarına göre, ölüm sıralamasında üçüncü olarak görülüyor.
Zatürre (tıbbi adıyla pnömoni) başta virüs, bakteri gibi etkenlerin yol açtığı,
akciğer dokusunun tek veya iki taraflı enfeksiyonudur. Enfeksiyon, genellikle basit bir soğuk algınlığı, üst solunum yolu enfeksiyonu gibi başlar ve ilerler.
Zatürre, özellikle 1940-1950’li yıllarda tüberküloz mikrobuna, bir başka deyişle, vereme bağlı ve ölümle sonuçlanabilen çok ağır tablolardı. Bu nedenle büyüklerimiz zatürre lafından çok korkarlar.
Ardından günümüzde de sıklıkla karşılaşılan, pnömokok adı verilen mikropla olan klasik zatürreler arttı. Fakat o dönemde antibiyotiklerde ancak devreye girmeye başladığı için sık ölümler olabiliyordu.
Grip, influenza denilen virüsün bronşlar ve akciğerden oluşan solunum sisteminde meydana getirdiği, özellikle sonbahar sonu, kış ve ilkbahar başında salgınlara yol açan yüksek derecede bulaşıcı viral bir enfeksiyondur. İş gücü kaybı açısından bakıldığında, tüm dünyada işe devamsızlıktan yüzde 10 sorumludur.
Kuluçka süresi 1-3 gün arasında değişir ve bu dönemde kişide belirti olmamasına karşın, hastalık bulaştırıcı özelliği bulunmaktadır. Bu özellik, grip belirtileri başladıktan sonra 4-6 gün kadar da devam eder.
Belirtileri nelerdir?
Başlangıcı genellikle anidir. Kişi kendini iyi hissediyorken, 1-2 saat içinde önce üşüme, titreme, terleme, baş ağrısı, kas ağrıları ve ateş (38-40 derece) başlar, daha sonrasında ise burun akıntısı, baş dönmesi, öksürük, boğaz ağrısı, göğüste yanma, ağrı, gözlerin sulanması ve gözlerde ışığa hassasiyet şikayetlerinden bir ya da birkaç tanesi, tabloya eklenebilir.
Bu belirtiler, 3-5 gün kadar sürse de genellikle 2-3 gün içinde düzelme başlar.
En çok
Romatizma oldukça genel bir terimdir. Kemik, kas ve eklemlerin etrafındaki ağrı veya acıyı ifade etmek için kullanılır. Romatizma deyince tek bir hastalık anlaşılmaz. Bazıları sık, bazıları ise oldukça nadir görülür. Artritin kelime anlamı vücuttaki bir veya daha fazla eklemde görülen yangıdır. Artrit, çocuklar da dahil olmak üzere herkesi her yaşta etkileyebilir, bununla beraber kadınlarda erkeklere göre bu hastalıklara yakalanma şansı daha fazladır.Romatizma oldukça genel bir terimdir. Kemik, kas ve eklemlerin etrafındaki ağrı veya acıyı ifade etmek için kullanılır.
Romatizma deyince tek bir hastalık anlaşılmaz. Bazıları sık, bazıları ise oldukça nadir görülür. Artritin kelime anlamı vücuttaki bir veya daha fazla eklemde görülen yangıdır. Artrit, çocuklar da dahil olmak üzere herkesi her yaşta etkileyebilir, bununla beraber kadınlarda erkeklere göre bu hastalıklara yakalanma şansı daha fazladır.
Eklemler bir kemiği diğerine bağlar ve kemiklerin serbestçe hareket edebilmelerine izin verecek şekilde tasarlanmışlardır. Kemiklerin son
Önceleri sadece yağda eriyen bir vitamin olarak değerlendirilen D vitamini, günümüzde endojen olarak sentez edilebilen bir prohormon olarak kabul görmektedir. Temel işlevi kalsiyum ve kemik metabolizmasını anabolik yönde aktive etmek olan D vitamini, son yıllarda giderek daha iyi anlaşılan etkileriyle, vücuttaki en önemli metabolik faktörlerden biridir. Vitamin D eksikliğinin diyabet, enfeksiyonlar, otoimmün hastalıklar, kanser ve kardiyovasküler gibi pek çok sağlık sorunuyla ilişkili olduğu yönünde önemli kanıtlar bulunmaktadır.
Serum 25-hidroksivitamin D [25(OH)D] düzeylerinin 20 ng./mL. altındaki düzeyleri azalmış fiziksel aktivite düzeyi, kırık riskinde artış ve yüksek mortalite oranıyla ilişkili bulunmuştur. Fiziksel inaktivitenin kemik sağlığı dışında koroner kalp hastalıkları, tip 2 diyabet, meme ve kolon kanserleri gibi malignitelerin gelişimi ve beklenen yaşam süresinin kısalmasıyla ilişkisi açıktır. Bu nedenle vitamin D eksikliğinin neden olduğu fiziksel aktivite azalmasına bağlı olarak gelişebilecek fiziksel ve emosyonel kayıplarla bozulan yaşam kalitesi gibi