Karaciğer hücrelerinde anormal seviyede yağ birikmesine karaciğer yağlanması ya da ‘hepato steatoz’ denir. Yaygın şekilde karşılaşılan karaciğer yağlanması son derece ciddiye alınması gereken bir konudur.
Karaciğer yağlanmasının pek çok nedeni olabilir. En sık karşılaşılan nedenler aşırı alkol tüketimi, obezite ve kötü beslenme alışkanlıklarıdır. Alkole bağlı olmayan (NASH) karaciğer yağlanması ise ayrı bir başlık altında ele alınır. Yağlı karaciğer tek başına büyük bir tehlike oluşturmaz ve bir hastalık olarak kabul edilmez. Halsizlik gibi bazı belirtiler yağlanmayı hemen fark edecek şekilde keskin değildir.
Ancak yukarıda da belirttiğimiz gibi karaciğerdeki yağlanma kötüleşip iltihaplanma da tabloya eklenirse, bu durum sağlık açısından büyük riskler oluşturmaya başlar. Karaciğerde yağlanması olanların en az %80’inde hiçbir ciddi sağlık sorunu gelişmediğini bilmekteyiz. Ancak olguların %10-20’sinde hastalığın ciddi formu olan NASH (alkole bağlı olmayan steatohepatit) gelişebilir. Ultrasonunda yağlı karaciğeri olan ve karaciğer testlerinde yükseklik saptananlarda NASH
Hipertansiyon nedir?
Hipertansiyon basit olarak yüksek kan basıncı demektir. Kan basıncı ya da daha doğru söylemek gerekirse, kanı kalpten dokulara taşıyan damarların kan basıncı hastaya ait özellikler (yaş, cinsiyet, ırk gibi) ve fiziksel durumdan (istirahat, efor gibi) etkilenen bir parametredir. Bugün kabul edilen kan basıncı değeri istirahat halindeki normal bir yetişkinde 120/80 mmHg’dır (milimetre cıva). Herhangi bir kişide kan basıncı uyku sırasında düşük, sinirli ya da heyecanlıyken yüksektir. Kanı kalpten dokulara taşıyan damar kan basıncı devamlı olarak 140/90 mmHg üzerinde seyrediyorsa, hipertansiyondan bahsedilir. Hipertansiyon kalp hastalıkları için ana bir risk faktörüdür. Tedavi edilmezse beyin dolaşımı, kalp, damar ve böbrek hastalıkları için ciddi hastalıklara ve ölüm oranlarında artışa sebep olur. Bir kez teşhis yapılıp tedaviye başlanırsa artan kan basıncı düşürülebilir, kalp ve kalp dolaşım sistemindeki hastalık riski azaltılabilir.
Hipertansiyon riskleri
Hipertansiyon ciddi bir durumdur. Kendi başına öldürücü değildir; tedavi edilmediğinde
Halk arasında damar sertliği olarak bilinen ateroskleroz, atardamarların esnekliğini kaybedip kalınlaşması ve sertleşmesiyle oluşan bir damar hastalığıdır. Damar sertliği özellikle sigara kullanımı, şeker hastalığı, kolesterol, hipertansiyon gibi durumlarla birlikte damarların esnekliğini kaybetmesi ve tıkanması durumudur. Damar sertliği çok önemli bir sorundur çünkü kalp, şah ve bacak damarlarının tıkanmasının temel nedenidir. Kalp damarlarının tıkanması kalp kriziyle, ayak damarlarının tıkanması kangrenle ve hatta ayakların kesilmesiyle, şah damarlarının tıkanıklığı ise felçle sonuçlanabilir. Damar sertliğiyle birlikte damar duvarından damarın iç kısmına doğru tıkayıcı plaklar oluşmaya başlar. Bu plaklar, damarın tıkanmasına ve damarın yapısının zayıflayarak çeşitli komplikasyonların oluşmasına yol açar.
Yaş, damar sertliğinde önemli bir faktördür. İskemik kalp hastalığına bağlı ölümler ileri yaşlarda, her 10 yılda belirgin olmak üzere artmaktadır. Erkekler damar sertliğine daha fazla eğilimlidirler. Bu durum hormonların oynadığı rolü göstermektedir. Menopoz öncesi
Herkesin arada bir nefesi kesilebilir. Dik bir yokuşu tırmandıktan, hızla bisiklet sürdükten ya da ağır bir fiziksel aktiviteden sonra, nefessiz kalmak beklenen ve kontrol edilebilecek durumlardan biridir. Nefes almanın beklenmedik şekilde zor ve rahatsız edici olduğu, durumun kontrolden çıktığı hissi yaşatan, nefes kesilmeleridir. Nefesin yetmemesi, derin alamama ve alıpverirken zorlanma şeklinde tarif edilebilir. Tıp dilinde, ‘dispne’ denir.
İster durup dururken yaşansın, ister her gün meydana gelsin, korkutucu bir deneyimdir. Sebebini anlayamadığı bir şekilde nefesi kesilen kişinin, bu durumdan dolayı kaygılanması da normaldir. Bazı kişilerin aynı sorunu yaşamamak için kimi aktivitelerden kaçınmaya başladıkları olur. Bu rahatsızlık, günlük işler sırasında yaşanıyor ve hatta buna engel olmak için çeşitli işlerden kaçınılıyor veya daha yavaş hareket etmek gibi önlemler düşünülüyorsa, atılacak en doğru adım, doktora başvurmaktır. Efor sarf edilmediği ya da aşırı sıcaktan rahatsız olunmadığı halde yaşandığında, bu genellikle altta yatan bir sağlık sorununa işaret eder. Bir aydan
Kolon ve rektum, sindirim sisteminin kalın bağırsak denen kısmını oluşturur. Son 20 cm.’lik bölüm rektum, buradan ince bağırsaklara kadar olan bölge ise kolon olarak adlandırılır. Kalın bağırsak, toplamda 1.5 m. uzunluğundadır. Kolonun rektumla birleştiği yer, sigmoid kolondur. İnce bağırsakla birleştiği yere ise, çekum adı verilir.
Kısmen sindirilmiş gıdalar ince bağırsaktan kolona gelir. Kolon, su ve mineralleri besinden ayırır, geri kalanı anüsten atılmak üzere depolar. Kolondan başlayan kansere kolon, rektumdan başlayana rektal denir. Kanser çeşitleri, bu organların iç yüzeyini örten tabakayı oluşturan hücrelerde gelişir.
En sık 50 yaşından sonra gözlenir. Kanser, kolon ve rektumun dışına çıktığında hücreler yakındaki lenf bezlerine ulaşabilir. Buradan da diğer bezlere, karaciğer ve uzak organlara geçebilir.
Hastalarımdan gelen sorular ve bu konuya olan yoğun ilgi nedeniyle, bugünkü yazımı antibiyotiklere ayırmak istedim. Üst solunum yolu enfeksiyonlarının görülmeye başlandığı bugünlerde, antibiyotik kullanımıyla ilgili kafalar biraz karışık... Antibiyotikler, ‘hekimin önerisi doğrultusunda, uygun görülen doz ve sürede’ kullanıldıkları takdirde, bakterilerin neden olduğu enfeksiyonların tedavisinde oldukça başarılı sonuçlar alınan ilaç grubudur. Aksi halde tedavide etkisiz kalmalarının yanı sıra pek çok ciddi sağlık sorunlarına davetiye çıkartabilirler.
‘Doğru tıbbi gereklilik’ halinde asla
uzak durulmaması gereken ilaçlardır. Çünkü zamanında müdahale edilmeyen bakteriyel enfeksiyonlar, başımıza iş
açabilir. Yani bir başka değişle sahip olduğumuz enfeksiyonun sebebi bakteriyse ve teşhis bir hekim tarafından konmuşsa, antibiyotik kullanılmalıdır...
Grip tedavisinde yeri yok!
Türkiye, antibiyotik tüketiminde Avrupa ülkeleri arasında birinci sırada yer alıyor. Toplumda yaygın olan anlayışın aksine; antibiyotiğin ağrı kesici ve ateş
Havanın soğumasıyla artan kömür kullanımı, hava kirliliği sorununu beraberinde getirirken, ağır bir solunum hastalığı olan Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı (KOAH) için de önemli bir tehdit oluşturuyor. ‘Kronik’ kelimesi uzun süredir devam eden anlamındadır. ‘Obstrüktif’ ise tıkayıcı anlamındadır ve bu hastalıkta nefes borularının (bronşların) tıkandığını göstermek için kullanılır.
O halde KOAH’ı, ‘uzun süredir bronşlarda tıkanmaya neden olan bir hastalıktır’ şeklinde tarif edebiliriz. Bu rahatsızlığın en kötü yanı, bronşlarda oluşan tıkanmanın bir daha düzelmemesi ve tedavi edilmezse sinsice ilerlemesidir. En önemli nedeni, sigara bağımlılığıdır.
Genellikle 40 yaşından sonra belirti vermeye başlar. KOAH teşhisi konan kişilerin büyük çoğunluğu halen sigara içen veya çok uzun süre içmiş ve bırakmış kişilerdir. Hastalık sinsi ilerlediği ve sigara bağımlıları öksürük, balgam çıkarma gibi şikayetleri önemsemedikleri için, teşhis konulduğu zaman hastalar akciğer kapasitelerinin önemli bir
Unutkanlık, her yaştan insanın en sık yakınmasıdır ancak çoğunlukla bir hastalık belirtisi olarak görülmemektedir. Gençlere “Bu yaşta unutkanlık olmaz” denirken, yaşlılara “Unutması normal” gözüyle bakılır. Oysa unutkanlık altta yatan bir hastalığın belirtisi olarak düşünülmeli ve uzman bir hekim tarafından araştırılmalıdır.
Kimi zaman depresyon, vitamin eksikliği, tiroid fonksiyon bozukluklarına bağlı olarak görülebilir ve uygun tedaviyle tam şifa sağlanır. Ancak unutkanlığın bunamanın ilk belirtisi olabileceği de bilinmelidir. Bunama (demans), orta-ileri yaşlarda başlayan, akli becerilerde ilerleyici kayıplara neden olan bir rahatsızlıktır. Hastalık, zihinsel fonksiyonlar ve günlük yaşam aktivitesinde ilerleyici bozulma ve davranış problemleriyle tanımlanır. Alzheimer hastalığı, demansın en sık nedeni olmakla birlikte, bunamaya neden olabilen pek çok başka hastalık da vardır. Gençlerde görülen unutkanlığın altında ise sıklıkla psikiyatrik sorunlar yatar.
Örneğin, günümüz şehir ve çalışma hayatının getirdiği stres,