Burun kanaması, burnun bir ya da her iki deliğinden birden kan gelmesidir. Hafif ya da yoğun bir kanama şeklinde görülebilir ile birkaç saniyeyle 10 dakika arasında devam edebilir.
Tıptaki adı ‘epistaksis’tir. Her yaşta insanın başına gelebilir ve farklı nedenleri vardır. Burunda pek çok küçük damar bulunur ve bunlar en ufak bir darbeyle kanayabilecek kadar hassastır. Kanamalar burnun ön (anterior) ya da arka tarafından (posterior) kaynaklanır. Anterior burun kanaması alerji, nezle ya da ufak bir yaradan dolayı olabilir ve hafiftir. Genellikle evde tedavi edilebilir. Öte yandan, daha çok yetişkinlerde görülen, yüksek tansiyon, tümör ya da ilaç kaynaklı olabilecek posterior burun kanamaları tıbbi müdahale gerektirebilecek, ciddi kanamalardır.
Sebepleri nelerdir?
Kuru hava en çok rastlanan burun kanaması nedenleri arasındadır. Kuruyan burun zarları kanama ve enfeksiyonlara karşı hassaslaşır. Çok soğuk havalarda burun mukozasının kuruyup çatlaması sonucu, oluşabilir.
Pek çok burun kanamasında kanamanın sorumlusu farklı şekillerde oluşan darbe veya
Hepatit C, aynı adla anılan virüse bağlı gelişen bir hastalıktır. Uzun vadede karaciğer sirozu ve hasara yol açar. Virüs 1989 yılında keşfedilmiştir. Bilinmediği dönemlerde, hepatit A ve B’ye benzerliği nedeniyle, ‘A ve B’ye bağlı olmayan’ olarak anılırdı. C tipi, hastalığın geç evrelerine kadar sessiz kalır ve başlangıç döneminde yakalamak çok zordur. Genelde belirti vermez ya da yorgunluk, halsizlik ve hazımsızlık gibi birçok rahatsızlıkta görülebilecek şikâyetlerle karışır.
Hepatit C, insandan insana kan yoluyla bulaşır. Kan ve kan ürünü verilenler, uyuşturucu kullananlarda daha sık görülür. Ülkemizde uyuşturucu kullanımı yaygın olmadığından, kan bankaları bağış olarak aldıkları kanlarda hepatit C araştırması yaptıklarından ve tek kullanımlık iğneyle tıbbi malzeme tercih edildiğinden bulaşma riski azalmıştır. Hastalığın cinsel temasla bulaşıp bulaşmadığı tartışmalı bir konudur. Çok eşliliğin hepatit C riskini artırdığı kabul edilmektedir. Ev içinde, işte ve diğer sosyal temaslarla bulaşmaz. Türkiye’de hastalığın
Hepatit B, hepatit B virüsünün (HBV) yaptığı karaciğer iltihabıdır. Virüs bulaştıktan sonra hastaların bir kısmında sarılıkla karakterize akut hepatit gelişir. Çoğu hastaysa, ilk enfeksiyonu sessiz veya sarılık olmaksızın, gribal enfeksiyon gibi geçirir. HBV, karaciğeri seven bir virüstür. Organa yerleşir, çoğalır ve zamanla harap ederek, siroza ve karaciğer yetmezliğine yol açar. Normalde akut enfeksiyon sonrası altı ay içinde vücuttan atılır ve HBV antikorları ortaya çıkar. Bu, tam iyileşmeyi gösterir. HBV enfeksiyonu altı aydan uzun sürerse, ‘kronik hepatit B virüsü enfeksiyonu’ adını alır. Erişkinlerde akut B hepatiti yüzde 95 iyileşmeyle sonuçlanır. Kronikleşme riski, yüzde 5 veya daha azdır. Bu kronikleşme, ilk enfeksiyonu sessiz geçirenlerde daha sıktır.
Virüs inaktif olabilir
Kronik enfeksiyon, klinik seyri açısından ikiye ayrılır. Çoğu kişide virüs vücutta olmasına rağmen, çoğalma yeteneği çok sınırlıdır ve karaciğer hasarı yapamayacak düzeydedir. Bu kişilerdeki durum, ‘inaktif
Tıpta hipotansiyon denen düşük tansiyon, henüz su yüzüne çıkmamış bir sağlık sorununun habercisi olabilir. Ancak tansiyonu genelde düşük kabul edilen değerlerde seyreden ve bununla ilgili hiçbir problem yaşamadan, sağlıklı şekilde hayatına devam eden kişiler de var. Durumun vücut için bir sorun yaratıp, yaratmadığını anlamak için verdiği belirtiler takip etmek gerekir.
Baş dönmesi, sersemlik hissi, bulantı, göz kararması, nefes almakta güçlük, halsizlik ve soluk ten tansiyonun sorun oluşturacak şekilde düştüğüne işaret edebilir.
Bazı hallerde, örneğin çok terlediğinizde, kötü bir haber aldığınızda ya da uzun süre aç kaldığınızda, tansiyonunuzun düştüğünü tahmin edebilirsiniz. Bu tip oynamalar herkesin başına gelebilir. Ama sık hale görülüyorsa, sebebini bulmak gerekebilir.
Düşük tansiyonun nedenleri, bazı kalp hastalıklarına, vücudun susuz kalmasına veya kansızlığa bağlı olabilir. Çok ciddi bir düşüş, vücudu oksijensiz bırakıp, hayati organların zarar görmesine yol
Baş ağrısı toplumda en sık görülen şikâyetlerin başında gelir. Baş ağrısı şikâyeti olanların oranı toplumda yüzde 90’lara ulaşır. Tüm baş ağrılarının yüzde 90’ını ise migren ve gerilim tipi baş ağrıları oluşturur.
Doğrudan doğruya baş ağrısı tablosuyla ortaya çıkan, başka bir hastalıkla ilişkisi olmayan baş ağrıları primer baş ağrılarıdır. Bunlar migren, gerilim tipi ve küme baş ağrılarıdır. Sekonder baş ağrıları ise yüzde 10 oranında görülen, nedeni belli bir hastalığa bağlı olarak, beyin damar hastalıkları, sinir sistemi hastalıkları, beyin tümörleri, göz hastalıkları, sinüzit, menenjit gibi hastalıkların seyri sırasında ortaya çıkan baş ağrılarıdır.
Migrenin özellikleri nedir?
Genelde ağrı başın tek tarafındadır
Ağrı zonklayıcı özellikte, orta veya şiddetlidir
Bulantı, kusma olur
Krizler (atak) halinde gelir
Ağrı 4 ila 72 saat sürer
Hipertansiyon basit olarak yüksek kan basıncı demektir. Kan basıncı ya da daha doğru söylemek gerekirse kanı kalpten dokulara taşıyan damarların kan basıncı, hastaya ait özellikler (yaş, cinsiyet, ırk gibi) ve fiziksel durumdan (istirahat, efor gibi) etkilenen bir parametredir. Bugün kabul edilen kan basıncı değeri istirahat halindeki normal bir yetişkinde 120/80 mmHg’dır (milimetre cıva). Herhangi bir kişide kan basıncı uyku sırasında düşük, sinirli ya da heyecanlıyken yüksektir. Kanı kalpten dokulara taşıyan damar kan basıncı devamlı olarak 140/90 mmHg üzerinde seyrediyorsa hipertansiyondan bahsedilir. Hipertansiyon kalp hastalıkları için ana bir risk faktörüdür. Eğer tedavi edilmezse beyin dolaşımı, kalp, damar ve böbrek hastalıkları için ciddi hastalık ve ölüm oranlarında artışa sebep olur. Bir kez teşhis yapılıp tedavi başlanırsa artan kan basıncı düşürülebilir, kalp ve kalp dolaşım sistemindeki hastalık riski azaltılabilir.
CİDDİ RİSKLERİ BULUNUYOR
Hipertansiyon ciddi bir durumdur. Hipertansiyon, kendi başına öldürücü değildir; fakat tedavi edilmediğinde
Halk arasında damar sertliği olarak bilinen ateroskleroz, atardamarların esnekliğini kaybedip kalınlaşması ve sertleşmesiyle oluşan bir damar hastalığıdır. Damar sertliği özellikle sigara kullanımı, şeker hastalığı, kolesterol, hipertansiyon gibi durumlarla birlikte damarların esnekliğini kaybetmesi ve tıkanması durumudur. Damar sertliği çok önemli bir sorundur çünkü kalp, şah ve bacak damarlarının tıkanmasının temel nedeni damar sertliğidir. Kalp damarlarının tıkanması kalp kriziyle, ayak damarlarının tıkanması kangrenle ve hatta ayakların kesilmesiyle, şah damarlarının tıkanıklığı ise felçle sonuçlanabiliyor. Damar sertliği oluştuktan sonra damar duvarından damarın iç kısmına doğru tıkayıcı plaklar oluşur. Bu plaklar, damarın tıkanmasına ve damarın yapısının zayıflayarak çeşitli komplikasyonların oluşmasına yol açar.
Yaş, damar sertliğinde önemli bir faktördür. İskemik kalp hastalığına bağlı ölümler ileri yaşlarda, her 10 yılda belirgin olmak üzere artmaktadır. Erkekler damar sertliğine daha fazla eğilimlidirler. Bu durum hormonların oynadığı rolü göstermektedir. Menopoz
Karaciğer hücrelerinde anormal seviyede yağ birikmesine karaciğer yağlanması ya da ‘hepatosteatoz’ denir. Yaygın şekilde karşılaşılan karaciğer yağlanması son derece ciddiye alınması gereken bir konudur.
Karaciğer yağlanmasının pek çok nedeni olabilir. En sık karşılaşılan nedenler aşırı alkol tüketimi, obezite ve kötü beslenme alışkanlıklarıdır. Alkole bağlı olmayan (NASH) karaciğer yağlanması ise ayrı bir başlık altında ele alınır. Yağlı karaciğer tek başına büyük bir tehlike oluşturmaz ve bir hastalık olarak kabul edilmez. Halsizlik gibi bazı belirtiler yağlanmayı hemen fark edecek şekilde keskin değildir.
Ancak yukarıda da belirttiğimiz gibi, karaciğerdeki yağlanma kötüleşip iltihaplanma da tabloya eklenirse, bu durum sağlık açısından büyük riskler oluşturmaya başlar. Karaciğerde yağlanması olanların en az %80’inde hiçbir ciddi sağlık sorunu gelişmediğini bilmekteyiz. Ancak olguların %10-20’sinde hastalığın ciddi formu olan NASH (alkole bağlı olmayan steatohepatit) gelişebilir. Ultrasonunda yağlı karaciğeri olan ve karaciğer testlerinde yükseklik saptananlarda NASH