Su, insan sağlığı için oksijenle birlikte ihtiyaç duyulan en önemli yaşam kaynağıdır. Vücudumuzun dengede kalmaya çalışması için hayati önem taşıyor. Oysa yaşam koşuşturmacasına dalıp su içmeyi unutuyor ya da susamayı bekliyoruz.
Genel bir çözücü ve taşıyıcı olduğundan, vücudumuzdaki biyolojik işlemlerin temelinde su vardır. Su miktarının azalması, yaşam kalitemizi etkileyecek rahatsızlıklara sebebiyet verebilir. Diğer yandan organlarımız da su olmadan faaliyetlerini yerine getiremez ve verimli çalışamaz.
GÜNLÜK NE KADAR TÜKETİLMELİ?
Günlük su ihtiyacı, kişinin sağlık koşulları, aktiviteleri ve yaşadığı iklim gibi farklı etkenlere bağlıdır. Normal koşullarda günde en az sekiz bardak su içmek (yaklaşık 2-2.5 l), ihtiyacınızı karşılayabilir. Susamayı beklemeyin. Belirli aralıklarla tüketmeye mutlaka özen gösterin.
YETERİ KADAR İÇİYOR MUYUM?
Yeterli sıvı alıp almadığımızı öğrenmenin en kolay yollarından biri, idrar rengine bakmaktır. Yeterince içiyorsak, idrarımız berrak ya da açık-soluk sarı olacaktır. Şayet renk koyu
Evde geçirdiğimiz bu günler psikolojimizin yanı sıra yeme alışkanlıklarımızı da oldukça değiştirdi. Bu süreç aslında stresin yeme durumunu tetiklediğini ve özellikle karbonhidrat içeren besinleri tüketme arzusunu artırdığını bir kez daha bize gösterdi. Bunda en büyük etkenlerin hareketsizlik ve sık tekrarlanan atıştırmalar olduğu kesin. Evde geçirdiğimiz bugünlerde yaşam tarzımızın bizler için uzun vadede farklı sağlık sorunlarına sebep olabileceğini de unutmayalım. Özellikle artan karbonhidrat ve enerji alımı bu dönemde kilo almamıza sebep oluyorsa lütfen dikkat!
İnsülin, pankreasta yer alan beta hücreler tarafından salgılanan ve kandaki glikoz seviyelerini düzenleyen bir hormondur. Glikoza tepki olarak salgılanan insülinin miktarı kanda glikoz seviyesi yükseldikçe doğru orantılı bir şekilde artar. Besinler mide tarafından sindirildikten sonra enzimler tarafından parçalanarak, şekere dönüştürülür. Ardından, kana karışan şeker insülin hormonu tarafından dengelenir. İnsülinin temel görevi, kanda aşırı glikoz
Koronavirüsle mücadele ettiğimiz bu günlere denk gelen ramazan ayı boyunca özellikle 17 saat aç ve susuz kalınması, metabolizmanın normal düzenini, beslenme alışkanlıklarını etkiledi. Oruç tutarak aç kalmaya alışan bireylerde Ramazan Bayramı’nın gelmesiyle birlikte yemek yeme isteği artabilmekte ya da ramazan boyunca sahur yemekleri ramazan sonrası gece yemek şeklinde sürdürülmektedir. Bundan dolayı, yeterli ve dengeli beslenme ramazan ayı boyunca oruç tutarken olduğu gibi yeme düzeninin normale döndüğü Ramazan Bayramı sırasında da oldukça önem taşımaktadır. Yaşamın her döneminde yeterli ve dengeli beslenme sağlığın korunması için esastır. Bu nedenle, dört besin grubunda bulunan çeşitli besinler yeterli miktarlarda alınmalıdır. Süt grubunda yer alan süt, yoğurt, peynir, et grubunda yer alan et, tavuk, yumurta, kuru baklagiller, sebze ve meyve grubu ve tahıl grubuna giren ekmek, bulgur, makarna, pirinç, vb. besinlerin düzenli ve yeterli miktarlarda tüketilmesinde fayda vardır.
Ramazan ayı sonrası fazla yemek yeme, hazımsızlık ve
Biz koronavirüse odaklanmışken hayat devam ediyor. Bu kapanma günlerinde sağlığımızın genel durumu çok önemli hale geliyor. Çünkü bu virüsle baş etmek için sağlığımız iyi olmalı.
Korona günlerinde kalp ve damar sağlığımız her zamankinden daha fazla önem kazanmıştır. Bunun sebeplerinden birincisi, evde kaldığımız günlerde artan hareketsizlik ve beraberindeki duygusal yeme davranışı. İkincisi ise Kovid-19 geçiren orta ve ağır hastalarda tespit edilen kalp kası tutulumuna bağlı hasarlanma, kalp kası iltihabı (miyokardit), kalp ritim bozuklukları (aritmi) ve damar içi pıhtılaşma bozuklukları gibi durumların ortaya çıkışı.
Bunun için yapılması gerekenler:
1- Hareket
Yaşınıza uygun fiziksel aktiviteyi her yaşta yapmanız çok önemli. Unutmayın ki, atalarımızın dediği gibi, “İşleyen demir ışıldar”. Bu da bedeniniz için egzersiz yapın anlamına geliyor. Egzersizin ne olacağını yaşınıza ve kapasitenize göre ayarlayın.
Solunum egzersizleri önemli
Koronavirüse karşı en önemli diğer mücadele bölgemiz hava yolları ve akciğerlerimiz. Bu ned
Özellikle, koranavirüs salgınının tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de etkisini sürdürdüğü bu dönemde bizler koronavirüse odaklanmışken aslında hayat devam ediyor. Sağlığımızın genel durumu çok önemli hale geliyor. Çünkü bu amansız virüsle baş edebilmemiz için sağlığımızın iyi olması gerekiyor. Bahar yorgunluğu da bu dönemde bağışıklığımızı etkileyecek tablolardan biri.
İlkbahar, havaların ısınmaya başlaması ve doğanın uyanışıyla beraber, birçok insanın kendini daha iyi hissettiği bir dönemdir. Bunun yanında azımsanmayacak bir grup, mevsim başında halsizlik, yorgunluk ve isteksizlik hissedebilir. Bahar yorgunluğu, halk arasında sık kullanılan bir terim olup, iklim değişikliğinin vücutta yarattığı yorgunluk olarak tanımlanabilir.
Aslında birçok nedenin bir araya gelerek yarattığı tablodur. Yorgunluk hissinin yanında, uyku düzensizliği, iştah azalması, kas krampları, eklem ağrıları ve kadınlarda âdet düzensizliği gibi belirtiler olabilir. Halsizlik nedenlerinin başında meteorolojik etkiler gelir.
Mevsim geçişleri öncelikle
Koronavirüs salgınının tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de etkisini sürdürdüğü bu döneme denk gelen bu ramazanda, güçlü bir bağışıklık çok daha önemli bir hal almaktadır. Bütün gün hem su içmeden hem de yemek yemeden bağışıklığımızı nasıl güçlendireceğiz diye düşünebilirsiniz. Fakat yapılan birçok araştırmada uzun açlık dönemlerinin zayıf düşürmediği, tam aksine, bedenimizi güçlendirdiği sonucu çıktı. Bunun için açlık diyetleri, aralıklı oruç ve benzer isimlerde birçok uygulama da hayatımıza girdi.
Ramazan ayında da bu durumdan faydalanmalıyız ve bazı basit kurallara uyarak ramazan ayını hem kötü kilolardan kurtulmak hem de bağışıklık sistemimizi güçlendirmek için bir fırsat ayına çevirebiliriz.
Bağışıklık sistemimizin yüzde 80 bölümü bağırsaklardadır. Yani öncelikle bağırsaklarımızı güçlendirmemiz gerekiyor. Bunun için öncelikle ritmik bir beslenme modeli gerekiyor. Aslında ramazan ayı bu ritmi sağlamak
Ramazan ayı toplumumuzun en özel zaman dilimlerinden biridir. Özellikle, koranavirüs salgınının tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de etkisini sürdürdüğü bu döneme denk gelen bu ramazanda, biz hekimlerin toplumumuza sağlık açısından öneriler getirme sorumluluğumuz olduğuna inanıyorum.
Koronavirüsle mücadele edebilmek için güçlü bir bağışıklığa sahip olmalıyız. Güçlü bağışıklık dengeli ve düzenli beslenme gerektirir. Dört besin grubundan yeterli derecede beslenilmeli. Bunlar süt ve süt ürünleri, et grubu, sebze-meyve grubu ve tahıllardır. Bu gruplar içerisinde enfeksiyonla baş etme konusunda çok başarılı besinler var. Özellikle rengârenk çeşitli sebze ve meyveler çeşitli antioksidan ve lif içerikleri nedeniyle kıymetli.
Sahurda ağır yiyecekler tüketilmemesi, hızlı yenilmemesi, sıvı ihtiyacının birdenbire iftarda değil, sahura kadar olan süreçte yavaş yavaş karşılanması gerekmektedir.
ŞEKER HASTALARI AZ AMA SIK YEMELİ
Diyabet hastaları için bu dönemde oruç
Her beş kişiden biri yaşamının belirli dönemlerinde sırt ağrısıyla karşı karşıya kalır. Her yaş grubunda ortaya çıkabilen sırt ağrısı, hayat kalitesini düşürmekle birlikte, önemli hastalıkların da belirtisi olabilmektedir. Pek çok rahatsızlıkta olduğu gibi sırt ağrısında da erken teşhis çok önemlidir. Kas incinmesi gibi basit bir nedenle ya da kalp hastalıkları gibi ciddi bir sağlık sorunuyla birlikte görülebilir.
Sırt ağrısı, sırtımızda bulunan omurganın iki yanındaki kasların gerilmesiyle oluşur. Sırt ağrısına yol açan bu gerilmenin en büyük nedeni strestir. Normalde “C’’ harfine benzeyen boyun omurgası düzleşir, omuz ve sırta giden sinirlerin çıkışları daralır ve sinirler baskı altında kalır. Bu baskı sonucunda sırt kasları gerilir ve ağrı oluşmaya başlar. Kasların uzun süre gergin halde kalması fibrozit adı verilen kas topaklarına neden olur. Yorgunluk, ağır kaldırma, klimaya maruz kalma gibi tetikleyici etkenlere bağlı olarak da sırt ağrısı olur. Bazı kişilerde sırt ağrısını azaltmaya yönelik kambur duruş başlayabilir. Sırt ağrısı pek çok hastalığın