Depresyon, uzun süre boyunca devam eden, çok üzgün, umutsuz, çaresiz ve değersiz hissetme halidir. Gündelik hayatta kolayca kullandığımız bu sözcük aslında çok ciddi bir rahatsızlığa işaret eder.
Maalesef depresyon sık görülür. Kadınlarda görülme oranı yüzde 4-10, erkeklerde ise yüzde 2-2.5’tir. Hayat boyu risk kadınlarda yüzde 10-26, erkeklerde yüzde 5-12’dir. Depresyon kadınlarda erkeklerden üç kat daha sık görülür. Hastalar çoğu zaman karşımıza bir hastalığı varmış düşüncesiyle gelirler. Halsizlik, yorgunluk, odaklanma sorunu, eklem, kas ağrıları ile uyku problemleri gibi şikâyetlerle başvururlar.
Belirtileri nelerdir?
Önceden yapılan işlerden ve aktivitelerden zevk almamak,
Gençlerde duygu değişiklikleri görülmesi, çabuk sinirlenmek,
Her gün sürekli kendini üzgün hissetmek, çökkünlük hali,
Çok uyuma, uyku arasında sık sık uyanma, uykusuzluk çekme ya da az uyuma,
Bir işe motive olamamak, dikkatin çabuk dağılması, huz
Kalp atışınızı normalden daha fazla ve hızlı bir şekilde hissediyorsanız kalp çarpıntınız olabilir. Kalp çarpıntısı kalbimde bir sorun mu var sorusunu akıllara getirir.
Çarpıntı, kalp atışınızın normalden daha hızlı veya rahatsızlık verici bir şekilde hissedilmesidir.
Kalp hızının üst sınır olan 100’den 140 üstü değerlere çıkması olarak görülen kalp çarpıntısında (taşikardi) en kısa zamanda uzman doktora başvurmalısınız.
Kalp çarpıntısı neden olur?
Kalp hızının 140 üstü değerlere çıkması olarak görülen kalp çarpıntısının nedenlerinin doğru tespiti için EKO testi, tiroit testlerinin yapılması ve kan testleriyle kansızlık olup olmadığının araştırılması gerekir. Bu testlerle kalp çarpıntısının heyecan, stres, hızlı koşma ya da aşırı kafein tüketimi kaynaklı fizyolojik (sinüs taşikardi) ya da kalp ritim bozukluğu (aritmik taşikardi) olup olmadığını anlaşılabilir.
Sanılanın aksine her çarpıntının nedeni kalpteki bir sorundan kaynaklanmıyor. Kalbimiz hızlı çarparak aslında vücudumuz için bize sinyal göndermeye çalışıyor. Bu
Yeni tip koronavirüs başta olmak üzere enfeksiyonların arttığı bu dönemde, virüslerin etkilerine karşı direnci arttırmada bağışıklık sisteminin güçlendirilmesinin önemli olduğu aşikârdır. D vitamini bağışıklık sistemi için önemli bir role sahiptir. D vitamininin, klasik etkilerinin yanında, bağışıklık sisteminde de önemli rol aldığı bilinmektedir.
İçerisinde bulunduğumuz koronavirüs (Kovid-19) pandemisi döneminde yeterli D vitamini düzeyinin sağlanmasının bağışıklık sistemini güçlendirici etkisi nedeniyle hastalığa karşı vücut direncine katkı sağlayacağı yeterince mantıklı bir yaklaşım olacaktır.
Önceleri sadece yağda eriyen bir vitamin olarak değerlendirilen D vitamini, günümüzde kendimizin ürettiği bir prohormon olarak kabul görmektedir. Temel işlevi kalsiyum ve kemik metabolizmasını yapıcı yönde aktive etmek olan D vitamini, son yıllarda giderek daha iyi anlaşılan etkileriyle, vücuttaki en önemli metabolik faktörlerden biridir. Vitamin D eksikliğinin diyabet, enfeksiyonlar, otoimmün hastalıklar, kanser ve
Metabolik sendrom, kalp krizi, felç ve şeker hastalığı riskini artıran bazı risk faktörlerinin bir arada bulunduğu tehlikeli bir tablodur. Her biri sağlığı tehdit eden aşağıdaki 5 durumdan en az 3 tanesinin bir arada bulunması metabolik sendrom olarak adlandırılır.
Artmış bel çevresi: Göbek üzerinden ölçülen bel çevresinin erkeklerde 102 cm, kadınlarda 88 cm’den fazla olması metabolik sendromun ölçütlerinden biridir. Kalp hastalığına sebep olma açısından göbek etrafında birikmiş yağlar vücudun başka yerlerinde birikmiş olanlara göre daha tehlikelidir.
Yüksek trigliserid düzeyi: Kandaki trigliserid (serbest kan yağları) düzeyinin 150 mg/dl’den yüksek olması (veya trigliserid düşüren ilaç kullanıyor olmak) metabolik sendromu tetikler.
Trigliserid yüksekliği damar sertliği ve şeker riskini artırır.
Düşük HDL düzeyi: HDL kolesterol “iyi huylu” kolesterol olarak bilinen bir kolesterol molekülü çeşididir ve damar sertliğine karşı koruyucu özelliği vardır. HDL kolesterol düzeyinin kadınlarda 50,
Kanın yapısında bulunan hücrelerden olan kırmızı kan hücreleri (alyuvarlar) sağlıklı yaşam için çok değerlidir. Bu kan hücrelerinin yapısında oksijenin taşınmasını ve bu hücrelerin kırmızı olmasını sağlayan hemoglobin bulunur. Nefes alırken akciğerdeki oksijen, bu hemoglobinin yapısına bağlanarak taşınır. Bu hemoglobinin kanda bulunması gereken miktarın altında olması sonucu kansızlık (anemi) ortaya çıkar. Bu olması gereken minimum değerler erkekte 13 g/dl, kadında ise 12 g/dl’dir. Bunlar dünya sağlık örgütünün belirlediği değerlerdir.
Kansızlık şikâyetiniz varsa, kendinizi yorgun hissetmeniz sürpriz olmayacaktır. Nedeni bilinmeyen bir şekilde yorgunluk hissi dışında çarpıntı, baş ağrısı, bulantı, soluk ten rengi, dikkati toplayamama, el ve ayakların soğuk olması kansızlığın diğer belirtileri arasındadır.
Başlıca nedenleri
Kırmızı kan hücrelerinin kanda eksik olmasının farklı nedenleri vardır. Vücudun yeterince alyuvar üretmemesi, kanama nedeniyle yenilerinin oluşmasından çok daha hızlı bir şekilde alyuvar kaybedilmesi ya da vücudun kırmızı kan hücrelerini yok
Kolon ve rektum, sindirim sisteminin kalın bağırsak denen kısmını oluşturur. Son 20 cm’lik kısmı rektum, buradan ince bağırsaklara kadar olan kısmı ise kolon olarak adlandırılır. Toplam yaklaşık 1.5 m uzunluğundadır. Kolonun rektumla birleştiği yer sigmoit kolondur. Kolonun ince bağırsakla birleştiği yere çekum adı verilir. Kısmen sindirilmiş gıdalar ince bağırsaktan kolona gelir. Kolon su ve mineralleri besinden ayırır, geri kalanı anüsten atılmak üzere depolar.
Kolondan başlayan kansere kolon kanseri, rektumdan başlayan kansere rektal kanser denir. Kolon ve rektum kanserleri bu organların iç yüzeyini örten tabakayı oluşturan hücrelerden gelişir. En sık 50 yaşından sonra gözlenmektedir. Ortalama görülme yaşı 60’tır. Kadın-erkek arasında görülme sıklığı açısından pek bir fark yoktur.
Risk faktörleri
Kolorektal kanserin kesin sebebi bilinmemektedir. Kolorektal kanser için bazı risk faktörleri vardır:
Yaş: Kolorektal kanser, genelde yaşlılarda görülür.
Polipler: Polip iyi huylu bir tümördür. Kolon veya rektumun iç duvarından kaynaklanırlar. 50 yaşın
Akciğer kanseri nedir?
Akciğer kanseri, yapısal olarak normal akciğer dokusundan olan hücrelerin ihtiyaç ve kontrol dışı çoğalarak akciğer içinde bir kitle (tümör) oluşturmasıdır. Burada oluşan kitle öncelikle bulunduğu ortamda büyür, daha ileriki aşamalarda ise çevre dokulara veya dolaşım yoluyla uzak oranlara yayılarak (karaciğer, kemik, beyin vb. gibi) hasara yol açar. Bu yayılmaya metastaz adı verilir.
Küçük hücreli dışı akciğer kanseri
Tüm akciğer kanserlerinin %75’ini oluşturur. Yassı epitel hücreli, büyük hücreli ve adeno kanser olarak üç gruptan oluşur.
Küçük hücreli akciğer kanseri
Daha nadir görülen bu tür, oldukça hızlı seyirlidir ve tanı konduğu zaman çoğunlukla vücudun başka bölümlerine yayılmış olarak karşımıza çıkar.
Risk faktörleri nelerdir?
Sigara:
Kalp krizi, dünyada ölüm nedenleri arasında hâlâ ilk sırada yer almaktadır. Stresli yaşam, büyük şehirlerdeki ağır hayat koşullarının yanı sıra, kalıtım, kötü alışkanlıklar (beslenme, sigara vs.), şeker hastalığı, yüksek tansiyon, aşırı kilo, yüksek kolesterol ve hareketsiz yaşam da kalp krizine zemin hazırlamaktadır.
Nedir, nasıl gelişir?
Kalp krizi, ‘miyokart enfarktüsü’ olarak adlandırılır. Eğer koroner arter aniden tıkanırsa, kalbin o bölgesine kan akımı tamamen kesilir. Bu durumda bir miktar kalp kası kalıcı olarak zarara uğrar. Bu durum çoğunlukla geçmeyip, uzun süre devam eden göğüs ağrısıyla birlikte olur ve miyokart enfarktüsü veya kalp krizi olarak adlandırılır.
Kalp krizi, damar sertliğinin koroner kalp damarlarını tutması sonucu ortaya çıkar. Vücuda kan pompalayan kalbin kan beslenmesi, koroner kalp damarlarının taşıdığı kanla gerçekleşir. Koroner kalp damarlarında zaman içinde biriken yağlar, damar duvarında plaklar oluşturur. Bu plaklar damar boşluğunda yer tutarak kan akımını yavaşlatır ve bir süre sonra damarın