Yaşam süremizi etkileyen birçok faktör var. Yaşam ve hayata bakış tarzımızın bu süreçte ön planda rol oynadığı her geçen gün daha somut araştırmalarla ortaya konuyor. Günümüzde 100 yaşını görenlerin sayısı eskiye nazaran artış gösteriyor. Acaba uzun ve mutlu bir yaşamın sırrı nerede saklı? 100 yaşına gelenlerin pek çoğunun paylaştığı ortak bir nokta var, o da gülmeyi sevmeleri, hayattan zevk almayı bilmeleri ve olaylara iyimser bakmaları.
Araştırmacılar kişinin strese yanıt verme biçiminin önemini vurguluyor hep. Az miktarda stres, organizmaya faydalı olmasına karşın, şiddetli stres yaşam süresini kısaltabilir. Onun için, stresle başa çıkma yeteneği doğuştan daha fazla olan kişilerin ileri yaşlara ulaşma şansının daha fazla olabileceği düşünülüyor.
Bu yöndeki kanıtlar her gün artıyor. Minnesota’da yapılan bir çalışma, pozitif hayat bakışının özellikle yaş ilerledikçe de korunmasının yararlarını ortaya koyuyor. İyimserlik birçok çalışmada hastaların iyileşme şansını artıran bir faktör. Hollandalı araştırmacılar, 15 yıllık bir dönem içinde iyimser kişilerin kalp damar hastalığına yakalanma olasılığının kötümserlerin yarısı kadar olduğunu bulmuşlar. Başka bir çalışmada ise Yale
1- GÖZ KIRPIN!
Ekran karşısında çalışırken gözlerinizi kırpmayı unutmayın. Zira bu, gözün ön tarafındaki saydam tabakanın kurumasını önler. Ekranda çalışmaya arada bir kısa süreli ara verin. Bu molalar sırasında gözlerinizi kapatın ve göz kapaklarınızın üstüne parmaklarınızla çok hafifçe bastırarak masaj yapın. Sonra gözlerinizi iyice açın ve önce bir yana sonra öteki yana çembersel hareketlerle döndürün. Bu hareketlerin gözlerinizdeki gevşetici etkisini hissedeceksiniz.
2- BESLENMEYE DİKKAT
A vitamini göz için çok önemlidir. Havuç, pazı balkabağı, ıspanak, kereviz, maydanoz, dereotu, kayısı, şeftali, kavun, et, balık ve yumurta zengin A vitamini kaynağıdır. Kivi, turunçgiller, biber ve kuşburnu ise gözde damarları güçlendiren C vitamini deposudur. Vitamin B2 ise süt, peynir, karaciğer, kümes hayvanları ve buğday ruşeyminde bulunur.
3- GÖZLER BEDENİN AYNASIDIR
Göz ve çevresindeki dokular çok incedir. Mor halkalar, göz altındaki şişlikler ve torbalar adeta ruh halimizin bir aynasıdır. Bazı kişilerde göz çevresi-nin böyle olması genetik bir yatkınlığa bağlı olabilir.
* Çok düz bir yastıkta yatmayın, başınız hafifçe yüksekte olsun.
Bazı kişiler tansiyonları ne kadar düşükse o kadar sağlıklı olduklarını düşünebilir. Bu, kuşkusuz belirli bir noktaya kadar doğrudur. Ama yine bazı kişiler düşük tansiyonun yani hipotansiyonun bir sağlık riski olabileceğini bilmez. Her ne kadar hipotansiyon medyada hipertansiyon kadar yer almasa da pek çok kişi için önemli bir sağlık riskidir.
Normal kan basıncı genel olarak sağlıklı bir insan için 120/80 mm Hg, halk arasındaki deyişle 12/8 olarak kabul edilirken düşük kan basıncı dediğimiz durum, kan basıncının 90/60 mm Hg’nın yani 9/6’nın altında olmasıdır. Kesin rakam vermek güç olabilir, çünkü bir kişi için normal olan, başka biri için çok düşük olabilir.
Düşük tansiyonun tehlikesi, kalbin yeterince kan pompalayamaması sonucunda beyin ve diğer yaşamsal organların oksijen alamamasıdır. Organ hasarı veya yetmezliği ortaya çıkabilir.
Sık görülen belirti bayılma
Düşük tansiyonlu kişilerde bayılma sık görülen bir belirtidir. Baş dönmesi, göz kararması, düşmeler düşük tansiyona bağlı olabilir. Düşük tansiyonda bunların nedeni kan basıncı düştüğü için beyne yeterli oksijen gitmemesidir. Oturduğunuz yerden ayağa kalktığınızda bayılma hissi veya baş dönmesi hissediyorsanız,
Bugün yeni bir yıla giriyoruz. Bu yıl da, her yılbaşı olduğu gibi kendi kendimize sözler vereceğiz ve bu sözlerin pek çoğu da sağlığımızla ilgili olacak. Hani var ya yılbaşında diyete başlayacağım. Yılbaşında sigarayı bırakacağım. Yılbaşında egzersize başlayacağım. Bazı sözler de başlamayla ilgili olmaz, yıl içinde herhangi bir gün yapılmayla ilgili olur. “Bu yıl iyi bir tatile çıkıp, dinleneceğim”, “Bu yıl check-up yaptıracağım” gibi.
Dikkat edersek uzun ömür bizi bekliyor
Evet öyle veya böyle bu verilen sözlerin çoğu sağlıkla ilgili oluyor. Doğru da yapılıyor. Artık herkes kabul ediyor ki sağlıkta bazı risk faktörlerine dikkat edersek hakikaten uzun ve sağlıklı bir ömür bizi bekliyor. Zaten artık koruyucu önlemlerin bir bölgeye değil de vücudun her sistemine aynı anda yararlı olduğu da her geçen gün yeni bir araştırmayla ortaya konuyor. Kalbe iyi gelen kanserden de koruyor. Kanseri önlemek için sağlıklı beslenmek, kalbe de iyi geliyor, yapılan iyi şeyler tüm vücudumuzu etkiliyor.
Kalp hastalıklarını önlemek için bizim yapabileceğimiz o kadar çok şey var ki. Bunlar sadece kalbe yararlı olmanın dışında genel sağlığımıza da büyük katkılar yapacak önlemler. Bugün artık kesinlikle
Gece boyunca aynı içkiyi tüketin. Karıştırdığınızda sabah kendinizi iyi hissetmeyebilirsiniz.
Akşamdan kalmalık halinin ne olduğunu aslında alkol kullanan herkes az çok bilir. Bunu kısaca, içkiyi fazla kaçırdıktan sonra gelişen nahoş belirtiler olarak tarif edebiliriz. Aldığınız alkol ne kadar fazla ise ertesi gün hissedeceğiniz bu ‘akşamdan kalmalık hali’ de o ölçüde artacaktır. Ama ertesi sabah kendini kötü hissetmemek için en fazla ne kadar içilebileceğini bize söyleyen sihirli bir formül de yok. Her ne kadar hoş olmasa da akşamdan kalmalık hali ciddi boyutlarda değilse, normalde 24 saat içinde kendiliğinden kaybolur. Eğer alkol alıyorsanız bu nahoş belirtileri yaşama riskiniz var.
Belirtiler son kadehten birkaç saat sonra başlar
Safra kesesinin nerede olduğu pek bilinmez. Karnın sağ üst tarafında, karaciğerin hemen arkasında bulunan, karaciğerde üretilen safra sıvısını depolayan armut şeklinde bir organdır. Safra yolları ile hem karaciğere, hem de mideden hemen sonra yer alan on iki parmak bağırsağına bağlanır. On iki parmak bağırsağına gelen besinler safra kesesinin kasılmasına yol açan uyarıları başlatır ve safra bağırsağa boşalıp yiyeceklerle karışır. Safranın, yağların sindirilmesine ve emilmesine yardımcı olmak, bazı atık ürünlerin ve ilaçların vücuttan atılmasını sağlamak gibi önemli fonksiyonları vardır.
Safra taşları, safra kesesinde ve safra yollarında görülen taş şeklinde oluşumlardır. Taşlar, kum tanesi kadar küçük olabileceği gibi iri bir erik kadar büyük de olabilir. Bir veya birden fazla safra taşı görülebilir. Safra taşları hiçbir şikayete sebep olmadan ‘sessiz’ kalabilir veya çeşitli şikayetlere neden olabilirler.
Geçen gün sabah erkenden İntermed’de odamda genel cerrahımız Operatör Doktor Hovsep Hazar ile çay içerken safra taşlarının kişiden kişiye ne kadar değişik seyir gösterdiğinden konuşuyorduk. İşte Operatör Dr. Hazar’ın safra kesesi taşları hakkında anlattıkları.
ŞİDDETLİ
Son günlerde grip gibi salgın hastalıklarla ilgili gazete yazıları hayatımızın vazgeçilmezi oldu. Her gün değişik uzmanların çeşitli düşünce ve görüşlerini okumaktayız. Genel olarak bakıldığında ise uzmanların bir bölümünün ortak görüş bildirdiği önemli bir vitamin var: D vitamini. Yapılan son araştırmalarda bağışıklık sisteminin en önemli destekçilerinden biri olarak gösterilen D vitamini, özellikle güneşin yüzünü göstermez olduğu kış aylarında daha da önemli bir hale geldi.
Vücut için önemli mineraller olan kalsiyum ve fosfor emiliminde temel öneme sahip D vitamini noksanlığının kemik ve kas güçsüzlüğüne neden olduğu eskiden beri bilinen bir gerçek. Bunun dışında D vitaminin özellikle solunum yolu hücrelerinden sentezlenen koruyucu bazı maddelerin üretimini artırmakta, akciğer ve solunum yolu organlarını enfeksiyonlara karşı korumaya yardımcı olmaktadır. D vitamini eksikliğinde enfeksiyonlara karşı bağışıklık düşmekte ve hastalık gelişimi hızlanmaktadır.
Vücuttaki D vitamini azlığı, hormon düzeylerini değiştirerek insülin direncini artırmak suretiyle diyabet riskini de yükseltmektedir. D vitamini düzeyleri ile vücudun yağ miktarı arasında ters bir ilişki olduğu
Kadınların yarısından fazlası menopozdan önce veya sonra, östrojen düzeyleri azalırken ‘sıcak basması’ denen olayı yaşar. Rahatsız edici olsalar da menopozda görülen sıcak basmaları aslında aşırı olmadıkları sürece tıbbi bir sorunun belirtisi değil, vücudun doğal hormonal değişimlere verdiği bir yanıttır. Sıcak basmaları çoğunlukla, östrojen düzeyleri düşük bir seviyeye yerleşince, menopozdan sonraki ilk bir ya da iki yıl içinde geçer. Sıcak basmaları günlük yaşamınızı etkiliyorsa bunun çaresi aranmalıdır. “Başıma geldi ne yapayım” demeyin jinekolog doktorunuzla bu durumu görüşün.
BAZI BASİT ÖNLEMLERLE SICAK BASMASINI ÖNLEYİN
Bazı yaşam tarzı değişiklikleri sıcak basmalarınızı azaltmada yardımcı olabilir, sigara, alkol ve stres sıcak basmalarını artırıcı faktörlerdir:
* Fazla şekerli ve yağlı gıdalarla beslenmek de vücut ısı dengenizi bozabilir, sağlıklı beslenmeye özen gösterin.
* Küçük ve sık öğünler tüketin, böylece büyük öğünlere göre vücudunuz daha az ısı üretecektir.
* Sigara içmeyin.
* Kahveyi azaltın.