Yaşam süremizi etkileyen birçok faktör var. Yaşam ve hayata bakış tarzımızın bu süreçte ön planda rol oynadığı her geçen gün daha somut araştırmalarla ortaya konuyor. Günümüzde 100 yaşını görenlerin sayısı eskiye nazaran artış gösteriyor. Acaba uzun ve mutlu bir yaşamın sırrı nerede saklı? 100 yaşına gelenlerin pek çoğunun paylaştığı ortak bir nokta var, o da gülmeyi sevmeleri, hayattan zevk almayı bilmeleri ve olaylara iyimser bakmaları.
Araştırmacılar kişinin strese yanıt verme biçiminin önemini vurguluyor hep. Az miktarda stres, organizmaya faydalı olmasına karşın, şiddetli stres yaşam süresini kısaltabilir. Onun için, stresle başa çıkma yeteneği doğuştan daha fazla olan kişilerin ileri yaşlara ulaşma şansının daha fazla olabileceği düşünülüyor.
Balıkçıda kendimi tedavi ettim
Galiba ben de dün akşam keyifle kendimi tedavi ettim, yaşamıma da herhalde birkaç yıl kattım. İntermed’den bayağı geç çıkmıştım, Emirgan’a eve varmam saat dokuzu geçti. Evde şöyle hafif bir şeyler yeriz diye planlar yaparken, Zuhal, “Bu akşam balık yiyelim, canım kalkan balığı istedi” dedi. Rumelihisarı’ndaki, Rumeli Balıkçısı’na doğru yola çıktık. Orası yazın Boğaz’a karşı nefis bir açık hava balıkçısıydı, daha önceki bir yazımda da bahsetmiştim. Giderken biraz çekindim yazlık yer, hava buz gibi, üşütür müyüz acaba diye. Tam tersine sıcacık bir yer olmuş, kış için denize bakan kısmı camlarla kapatmışlar, üstü tenteli, arada balık ağları, ortada gürül gürül yanan sobasıyla nefis bir balıkçı barınağı atmosferi çıkmış ortaya.
Ben doğma büyüme Emirganlı olduğum için balık, hayatımda çok önemli bir yer tutar. İstavrit en çok sevdiğim balıktır. Sahibi Hakan Bey de, sanki malum olmuş gibi “Tam size göre bir kalkanım var, onu yapayım” dedi. Kalkanı bölsek hoş olmaz, istavrit hayallerimi bir kenara bırakıp, Zuhal’in hatırına, mecburen “Peki” dedim. “Tava mı, ızgara mı yapacaksınız” diye sordum, “Yok hocam, tandır yapacağım” dedi. “Hiç kalkan tandır yemedim, nasıl yapıyorsun” deyince, “Bizim doktorun formülüyle, özel tandır da yapıyoruz” diye ilave etti.
Aşçılarına ‘doktor’ diyorlar, daha önce tanışmıştım, işini bu kadar seven birini az gördüm. “Önceden bari fazla bir şeyler verme de, sadece kalkan yiyelim” dedim ama tabii dinlemedi. İyi ki dinlememiş, harika midye dolması ve nefis mantarlı fener balık kavurma yedik, domates salatasıyla beraber. Arkasından da kalkan tandır geldi. “Tam size göre” dediği balık, tepsi kadar bir şeydi ve bütün olarak hazırlanmıştı. Şöyle bir çatalla dokundum, hemen derisinden ayrılıverdi. Ben bu güne kadar kalkan balığı tandır hiç yememiştim. Yumuşacık, sulu ve tavadan, hatta benim istavritimden de daha lezzetli. Yuvarlak özel ekmekleri var, onları sobada ısıttık ve öyle bir keyifle yedik ki, anlatamam. Başka seferi garanti altına almak için “Her yerde kalkan bulunmuyor, geç saatte geldik, hep böyle kalkan olur mu sizde?” diye sordum. Hakan Bey gülerek, “Gel hocam içeri” dedi ve buzdolabına götürdü beni. En az 20 tane boy boy kalkan duruyordu. Meğer kışın Rumeli Balıkçısı’nın asıl özelliği tandırda pişirdiği kalkan balığıymış.
Yüzümüzde gecenin mutluluğu, incir tatlısının da tadına bakıp, keyifle oradan ayrıldık. Hakikaten keyif almak için ille de çok büyük şeyler gerekmiyor. Küçük keyifler yakalayıp onların tadına varabilmek önemli aslında. Herhalde bayağı uzun yıllar kazanmışızdır bu gece, çok keyif almıştık çünkü.