Tarihte belki ilk.
Daha önce hiçbir devletin vatandaşlarının başına gelmemiştir.
Ama bizim başımıza geldi.
1) Savaş
2) Darbe
3) Terör
Evet, üçünü birlikte yaşadık, yaşıyoruz.
“15 Temmuz” nedir?..
Darbe teşebbüsü mü, Türkiye’yi işgal teşebbüsü mü?
Bu münakaşa ediliyor.
Nerede?
Gazete köşe yazılarında ve daha çokta TV’lerde her akşamki tartışma programlarında.
Evet, bu bir isyan mı, başkaldırı mı, darbe mi, işgal teşebbüsü mü?
Herhalde buna tarih karar verecek. Ama tarih “amaç ikisi de” diyebilir.
Bir ayı geçti. Ama bana göre hâlâ 15 Temmuz darbe girişiminin başındaki komuta heyeti belli olmadı. Evet, bu işler “FETÖ”nün başının altından çıkıyor ama o yalnız olabilir mi? Türkiye’deki uzantıları kim, sivil mi, asker mi, bu heyeti ve başındaki kişiyi merak etmiyor musunuz?
Yani, istihbarat zafiyeti bana göre hâlâ sürüyor
***
Yıllarca söylendi.
İstanbul taş yığını olabilirdi, ama neyse ki yeşil iki alan var. Ve onlar sayesinde İstanbul biraz da olsa yeşile sahip.
Onlar mezarlıklar ve askeri alanlar. Ama şimdi askeri alanlar ele alındı, istikballeri meçhul. Aman, ne olursa olsun yeşil alanları koruyalım.
DENEMEDİĞİMİZ SİSTEM YOK
Türkiye her sistemi denedi. Günümüzde de AKP’nin “Başkanlık Sistemi” önerisi önümüze kondu. Tekrar etmekte yarar var. İlk tanıdığımız, “Meclis hükümeti” sistemiydi. Bu sistemde “yasama ve “yürütme” yetkileri hukuken ve fiilen Meclis’te toplanmıştı.
Türk Silahlı Kuvvetleri yeni bir şekil aldı.
Buna, eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ gibi karşı olan da, iyi oldu diyen de var.
Yeni düzende şunlar yapıldı: Askeri okullar kapatıldı. Kuvvet komutanları Savunma Bakanı’na bağlandı.
Genelkurmay Başkanı ve MİT Müsteşarı Cumhurbaşkanı’na bağlandı.
Askeri hastaneler Sağlık Bakanlığı bünyesine alındı. YAŞ’ın yapısı değişti, 10 sivil 4 askerden oluştu. Kurmaylık kalktı. Jandarma İçişleri Bakanı’na bağlandı. Harp okulları fakülte oldu. Milli Savunma Üniversitesi kuruldu.
Ama bu kadar çok değişiklik aceleye geldi denemez mi?
Bunlar Meclis’te tartışılabilirdi, diyenler haklı mı?
Bugün 4 Ağustos.
Yani 15 Temmuz’u 20 gün geçti.
Ama 15 Temmuz’un toplumumuz üzerinde bıraktığı izler belki de 100 yıl silinmeyecek, unutulmayacak.
Biz darbe ve darbe teşebbüsü yaşamaya alışık olduğumuz halde “Böylesini görmedik” dersek yanlış söylemiş olmayız.
Evet, böylesini görmedik, böylesini yaşamadık.
Bu hem kanlı, hem de liderleri kayıp, başarısız bir girişim oldu.
TV’de o günlerde bir bildiri okundu ve imza “Yurtta Sulh Konseyi” idi.
Türkiye ölümden döndü. Evet. Ölümden döndük.
Demokrasinin yok edilmesi, 79 milyonun ölümü sayılmaz mı?
İktidarı beğenelim, beğenmeyelim bunu belirtme yeri, hesaplaşma yeri sandıktır.
Seçim sandığıdır.
Silah değil.
Bunun aksini savunan vatan hainidir.
Bu milletin düşmanıdır.
Evet, bu zafer halkın demokrasi zaferidir. Bunu yazdım, başlığı da pazar günü gazetesinde, “Yaşasın halk, yaşasın demokrasi” diye attım. Ama bu medyanın da zaferidir. Onu da vurgulayalım.
15 Temmuz Cuma akşamı TV’lerimiz demokrasi için çok, çok, çok çalıştı.
Ve, medyamız bu darbenin teşebbüs safhasında kalmasında başrolü oynadı.
Halkın, demokrasi uğruna sokaklara dökülmesinde onların yayını başlıca sebep oldu...
Yaşasın demokrasi âşığı Türk medyası...
İYİ GÜNLERE DOĞRU
Türkiye’de huzur. Türkiye’de sulh. Yıllardır bekliyoruz.
Bizim kuşak çok darbe gördü. Ama böylesi ilk defa görüldü.
Darbeciler değil, halk kazandı.
İşte bu yeni idi ve Türk milletine ümit verdi.
Artık bu ülkede darbe olamaz.
Evet, ey darbeciler aklınızı başınıza toplayın, darbe dönemleri bu ülkede bitti. Demokrasi yerleşti. Artık halk Türkiye’nin kaderine hakim, siz değilsiniz.
Yaşasın halk ve yaşasın demokrasi!
***