KİM ne derse desin, gavur, faşist, üstü başı pis kirli çocuk vs...
Siyaset, her ne kadar demediğini bırakmasa da, bu laf atmalar pek kimsenin umurunda değil.
Özellikle emeklilerin...
Emekliliği hak eden soluğu İzmir’de alıyor.
Kentin ekonomisindeki durgunluğu anlatırken “Kısaca emekli kenti” dediğimiz İzmir şimdi bu unvanını rakamlarla da kanıtladı.
Krizin etkisiyle kentte emekli olanların sayısı da artınca İzmir, Türkiye’de bir rekora koştu.
OECD rakamlarına göre 2010’da Avrupa Birliği’nde ortalama her 4 çalışan 1 emekliye bakarken İzmir’de bu rakam 1,2 oldu.
Önce benim sevgili annem sordu. “Yine yazıp duruyorsunuz Dilek, neydi bu EXPO...”
“Ama anne ya, geçen sefer iki defa Paris’e gidip yerinde izleyen bir gazetecinin annesisin sen. O zaman da sormuştun anlatmıştım.”diyorum
Annemin yanıtı, “O zaman da anlamamıştım ki bize ne getirecek?“
Anlatmaya başlıyorum. Bir bakıyorum annem beni dinler gibi yapıp televizyonda Ege haberlerine dalmış “Bak teyzenlerin bir tanıdığı intihar etmiş, zavallı adam işlerini bir türlü oturtamadı” diyor...
Bakkaldan alışveriş yapıyorum. Bu kez sevgili bakkalım soruyor; gazetelerde yine EXPO haberleri var Ankara alacak falan diyorlar, bu kadar önemli birşey mi bu?
Başlıyorum ona da anlatmaya...
‘EXPO’lar dünya sergileri’ demek. Bir çeşit dünya ticaret fuarı. 100 yıldır düzenliyor. Dünyanın gözü EXPO düzenlenen kentte oluyor, altı ay boyunca bu devasa fuar açık kalıyor. Milyonlarca turist geliyor...
HAYDİ bu konuda mütevazılık yapmayalım.
“İzmirli firmalar bile yatırımlarını artık Manisa’ya yapıyor” diyerek ilk ve ciddi uyarıları bu köşeden Ege’ye, İzmir’e taşımaya çalıştık.
Özetle, “Beyler, siz İzmir’in geleceğini aynı, kısır başlıklarla tartışırken, Manisa yatırım yumağına dönüştü” dedik. Kimlerin Manisa’yı seçtiğini örneklerle sıraladık.
Bu konuda Ege Bölgesi Sanayi Odası Başkanı Ender Yorgancılar kısa zamanda mesajı aldı ve yaşanan sıkıntının çerçevesini çizdi. Sesini duyurmaya çalıştı.
Ama o kadar...
İzmir daha çok, “Kirli, pis çocuk” tanımlarına üzülür, “İçimizde İrlandalılar var” diyerek kendine dönük spekülasyonlarla oyalanırken, Manisa yatırımlarda bir aslan payı daha aldı.
* * *
Yaklaşık iki yıldır enerji konusuyla ilgilenen herkesin dört gözle beklediği benim de önemini defalarca vurgulamaya çalıştığım ‘Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının(YEK) Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Tasarı’ nihayet TBMM’de görüşmeleri tamamlanarak kabul edildi.
Gözümüz aydın diyeceğim ama maalesef gözümüzün yarısı aydın..
* * *
Önce kanunun olumlu tarafına gelelim....
31.12.2010 tarihine kadar işletmeye girmiş ve YEK Destekleme Mekanizmasına tabi üretim lisans sahipleri için uygulanacak fiyatlar nihayet belli oldu.
Hidroelektrik üretim tesisi için 7,3
Rüzgâr enerjisine dayalı üretim tesisi için 7,3
İKTİDARA oynayan CHP’nin Genel Başkan Yardımcısı Alaattin Yüksel’in parti içindeki yeni görev alanı halkla ilişkilerdeki hedefleri ve ulusal boyutta projelerini dün verirken biraz daha yerele, İzmir’e odaklanmak bugüne kaldı.
Ekonomi alanında yazmanın alışkanlığıyla çocuklarının başlamasını istediği yeni yatırımı da öğrendiğimiz Yüksel’e yerel politikaya dair aklımızdaki soruları yönelttik...
* AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik’in İzmir yakıştırması ulusal boyutta da günlerce tartışıldı. Çelik üzerlerindeki İzmir baskısının etkisiyle mi o benzetmeleri yaptı sizce...
Şöyle görüyorum, İzmir diğer kentlere oranla rahat yaşam koşullarına sahip, aydın, bilinçli bir kent, AKP’yi korkutuyor. Bu korkuyla İzmir konusunda gerçekten çok kabalaştılar, ölçüleri kalmadı. İzmirliler olarak Çelik’e gerçekleri görmesi için gözlük camı temizleyicisi göndermeliyiz.
Ayrıca İzmir, CHP’nin de örnek aldığı refahın tabana yayılması yönünden de model olmaya başladı. İzmir Tire’de süt üreticisini, Bayındır’da çiçek üreticisini destekliyor, Menderes’te organik tarıma katkı veriyor. Çelik bana söyler mi Türkiye’nin hangi ilinde tüm tarla yolları asfaltlanmıştır?
Bazen siyasi alanda, beklenmedik olaylarla, ciddi kırılmalar gerçekleşebiliyor.
CHP’de Mayıs ayından bu yana yaşananlar inanması güç gelişmelerdi ve uzunca zamandır beklenen ‘değişim’ hareketini tetikledi.
En azından son gelişmelerle CHP kendini yalnızca laiklik eksenli düzenin sahibi olma bakışını terk ederek; toplumsal talepler, sıkıntılar, darboğazlara karşı, bir rehavet uykusundan uyanmış görünüyor.
Şimdi CHP’nin de dışına taşan bir heyecan ve bu heyecanı yönlendirecek ana kadronun içerisinde bir İzmirli de var.
Geçen hafta AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik’in İzmir’i üstü başı pis bir çocuğa benzetmesi de tepkilerin boyutunu gösterdi ki, İzmir bugün kolay demokratlık yapmanın karşısında “ezberleri bozan bir kale görünümünde“
Şimdi CHP Genel Başkan Yardımcısı Alaattin Yüksel, arkasına böyle bir İzmir modelini de yükleyerek kendisine görev olarak verilen “halka ilişkiler” alanında, genel seçim sürecini yönetmeye çalışacak.
Biz yeni gelişmelerden yani “halkla ilişkiler” görevinden başlayarak İzmir’e uzandık. Yüksel son görevini, hedeflerini, seçime hazırlanma sürecini ilk kez Milliyet Ege’ye anlattı.
BİR çift yıllar sonra hayallerini gerçekleştirir ve kamp tatiline çıkarlar. Tatillerinin ikinci gününün akşamı güzel bir yemek yiyip uykuya dalarlar. Birkaç saat sonra kadın uyanır ve kocasını da uyandırır. Adam uyku sersemidir; güzel bir rüyadan uyandırıldığı için biraz da kızgındır: “Ne oldu? Ne istiyorsun?”, “Yukarıya bak ve bana ne gördüğünü söyle” der karısı. Adam gökyüzüne bakar ve cevap verir: “Bunun için mi uyandırdın beni? Bir sürü yıldız görüyorum.” Karısı tekrar sorar: “Peki, bu sana neyi gösteriyor?” Artık iyice uykusu kaçan adam biraz düşünür ve cevap verir:
“Teolojik olarak, Tanrı’nın kudretini ve kendi acizliğimizi görüyorum. Felsefi olarak, evrenin sonsuzluğunu ve onun karşısındaki önemsizliğimizi görüyorum. Astronomik olarak, galaksilerin, yıldızların, gezegenlerin varlığını görüyorum. Meteorolojik olarak, da bugün havanın çok güzel olacağını görüyorum. Peki sana neyi gösteriyor?”
“Canım, çadırımızı çalmışlar!!!”
Yazılanların, kritiklerin çoğu, gördüklerini iyi analiz etmelerine rağmen, bazen gerçekliğin yeterince farkında olamayabiliyor... Gördüklerimiz kadar, gerçekleri de yazmaya çalıştık tüm bir 2010 boyunca ve bugün bir yıl daha evriliyor.
* * *
İ
SAYILI günler, bugünden itibaren üç sayıya indi ve 2010’a güle güle demeye hazırlanıyoruz.
İyi ya da kötü demekten çok şöyle diyelim..
Ne yıldı... Hem en iyiyi, hem en kötüyü yaşattı.
Bu biraz benim açımdan böyleydi ama sanırım İzmir ve Ege’nin durumu bana benziyor.
Kendimi bırakayım İzmir’e gelelim..
Bölge olumlu ve olumsuzlukları ayrı ayrı yaşarken, ekonomideki gelişmeler sınırlı kaldı.
İzmir ülke genelinde daha çok siyasi gelişmelerle ön plana çıktı.