ÖZELLİKLE 1950-1980 arası Türk sanayi tarihine baktığınızda, net bir gerçek gözünüze çarpar; Türkiye’de sanayileşme henüz kamu eliyle sağlanırken, Ege özel sektör yatırımlarıyla dinamo haline geldi.
Türkiye’nin birçok özel sektör kuruluşu İstanbul’dan hatta o dönemde esamesi olmayan Kocaeli’nden önce Ege’de kuruldu.
Sonrası malum...
Birçok etken devreye girdi ve bu kuruluşlar büyüme yerine daralma süreci yaşadılar. Sıyrılanlar az, onların arasında ise günün rekabetinde üstünlük sağlamanın dışında geleceğe yönelik Ar-Ge çalışmalarını yürütenlerin sayısı daha da az...
Açıkçası başlarda İnci Akü’nün geleceğin elektrikli araçlarında beyin işlevi görecek akülere yönelik çalışmalar yaptığını ilk duyduğumda, bunun sınırlı bir çalışma olacağına dair bir önyargı vardı. Nedense belli bir aşamanın üzerinde olan çalışmalar Arçelik, Vestel, Koç ya da benzer şirketlerin tekelinde olabilirmiş gibi...
Ulusal Ar-Ge Merkezi oldu
YAKLAŞIK 20 yıldır pamuk ve özellikle Ege pamuğuna yönelik problemleri yazarız.
Pamuk üreticisi için geçen yıllar hep zorluk getirdi. Yüksek tutulan girdi fiyatları, işçilik giderleri, tarıma yönelik mal ve hizmetlere uygulanan vergi oranları üreticiyi tarlada sorunlarıyla başbaşa bıraktı. Üstelik Türkiye, yüksek kur politikası uygulayarak üreticisini iki kere ezdi.Yıllık 3,5 milyar dolarlık pamuk ithalatı yapar hale geldik Tarımı bizden öğrenen Yunanistan’dan bile pamuk getirttik. Dünyada uzun lifli kalitesiyle örnek gösterilen Ege pamuğu gözümüzün önünde eridi.
* * *
Şimdilerde ise pamukta nihayet yeni bir süreç kendini gösteriyor.
Global krizin ardından hammadde fiyatlarındaki inanılmaz yükselişle birlikte dünya ticaretinde “pamuk” altına dönüştü. Bizim aklımız da biraz başımıza geldi. Özellikle kaliteli pamuğa ilgi artınca, 20 yıldır gözardı edilen Ege pamuğu şimdi baştacı.Tabii bunda Tariş Pamuk Birliği’nin yeniden yapılanmasının da etkisi var. Pamuk üretiminden vazgeçmeyi düşünen üretici, Birliğin yeni politikalarıyla ürününe sahip çıkmaya başladı. Şimdi Tariş Pamuk Birliği yurtdışından gelen taleplere yetişmekte zorlanır hale geldi. Yaklaşık 20 yıl sonra Ege
ŞİMDİDEN söylüyorum;
Ne mega kılıfına koyulan projeler, ne icracı iki Bakan’ı ilk sıraya koymak, ne de muhalefetteki dikkat çeken vaadler, yaklaşan genel seçimler için “koz” olarak görülmeli.
Genel seçimlerin İzmir’deki şifresi; gençler olacak.
Hani bugüne kadar siyasetteki fikri pek sorulmayan, gelecek endişeleri ile ilgilenilmeyen, yüksek devlet harçlarını nasıl ödeyecekleri sorulmayan, onlar sorduğunda ise polis dayağı yiyen gençler, bu seçimin İzmir’deki kilidi olacak.
Ve hani ortaöğretimde ailesinin gücüne göre eğitim alan ancak kaderleri ortak bir sınavda kesişen gençler...
Yetmedi...
YGS sınavında şifre çözmek zorunda kalan, şifre töhmeti altında bırakılan, bunaltılan milyonlarca genç bu kez ‘birey’ yerine konulacak.
İNŞAAT sektörü, Türkiye’de ekonominin öncü barometrelerinden.
Kriz döneminde bıçak sırtı gibi kesilen birkaç konut projesiyle idare eden sektör, 2010 yılı başından itibaren hareketlendi. Bu hareketlenme İzmir’de de yaşanıyor.
Birbiri ardına büyük projeler duymaya başladık ve geçenlerde en büyüğünü duyduk. Bostanlı Mavişehir’de Emlak Konut, 350 milyon Tl’lik “Park yaşam Mavişehir” projesi başlattı.
Proje güzel, dikkat çekici. Ancak benim dikkatimi, projeyi TOKİ Emlak Konut’a bağlı olarak gerçekleştiren üç firmadan özellikle İzka İnşaat çekti. Projenin tek İzmirli ortağı, İZKA AŞ, yanlış değilse, Tariş Pamuk Birliği’nden Alsancak Limanı’nın karşısındaki Tariş Genel Müdürlük binasını satın almıştı. Öyleyse firma, buraya da yeni ve yüksek katlı bir bina dikecekti.
Oysa limanın karşısındaki, İzmir’in en çekici kültür sanat tesisi Tarihi Havagazı’nın yanındaki tüm binaların yine, kültür sanat merkezlerine, müzelere ya da Smyirna ruhunu yansıtacak restoran ve yapılara
EKMEK çevirelim, kurşun dökelim.
Daha ne olabilir bilemiyorum.
İzmir’in merkezi için hangi projeye el atsak ya duruyor ya kuruyor.
Basmane çukuru ile Tekel depolarını kapsayan reji projesinde bir adım atılamadı. Kentin ortasındaki Alsancak Limanı için bile 10 yıl yerimizde saydık. Eksiğiyle yanlışıyla iki büyük proje var, Gökdelenler Projesi ve İnciraltı...
İkisi de yeni açılmaya hazırlanan davalarla da ‘daha çok
bekler’ görünüyor.
Bir kısmında yetersiz hazırlık, ‘ben yaptım oldu’ anlayışı, bir çoğunda eksik hukuki düzenlemeye takılıp kalıyoruz.
EKONOMİDE bir ülkeye, başka bir ülkeden mal getirmek anlamına geliyor ithalat.
Siyasette ise tanımadığın, bilmediğin birçok ismin bulunduğun şehirden aday gösterilmesi...
Türkiye ithalat cenneti oldu, ithalatımız hızla yükselince, siyaset de eksik kalmadı.
Özellikle CHP İzmir’de, ithalat üssü gibiydi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve ardından Gürsel Tekin, İzmir için, açık açık, üzerine basa basa ithal aday kullanmayacağız demişlerdi.
Siyaset bu, deneyimli olanlar bu sözün yerine getirilmesini beklemiyordu ama bu kadarını da kimse beklemiyordu.
Hesaplar yanıldı, planlar tutmadı.
BAZI toplantılarda genç insanlar şirketlerinin başarılarını, yeni girişimlerini coşkuyla anlattıklarında içten içe gülümsediğim olur.
Çünkü çoğu, babadan, aileden kalma işi devralmıştır. Firmalarına katkıları olsa da açılmış yoldan gitmek her zaman daha kolaydır.
Zor olan ise çoğu zaman sağlam başlangıçlar yapabilmek. Belki de bu nedenle, zorluklara dayalı girişimcilik öyküleri daha çok dikkatimi çekiyor. Gürsüt ve Gürmar firmalarını kuran Gürler kardeşler iş yaşamına deyim yerindeyse ‘fevkaledenin fevkinde’ zorluklarla başlayanlardan...
Gürmar ve Gürsüt’ü büyük ağabey İsmail Gürler’in öncülüğünde Veli, Muzaffer, Sedat, Kosat olmak üzere beş kardeş kuruyor. Ben kardeşlerin dördüyle görüşebildim.
Veli Gürler, enginar seçmeye Aydın’a gitmişti aynı saatlerde.
Kardeşlerin aralarında büyük yaş farkı olunca, birinci ve ikinci kuşak yanyana gibi duruyor.
İki büyük ağabey Veli ve Muzaffer Gürler, Gürmar’la marketçiliğe, Sedat ve Kosat ise Gürsan’la üretime yönelmişler.
NE zaman kadına şiddete başvuran birini görsem, duysam aklımdan ilk geçen “Neyi eksik?” sorusudur.
Biri bir başkasına şiddet uyguluyorsa, öncelikle ya eğitimi ya ahlakı ya da parası eksiktir.
Eksik beynini ve eksik karekterini saymıyorum bile...
Medeniyet dediğin, zordur çünkü...
Oturup anlaşacaksın, anlamaya çalışacaksın, sözüne sadık kalacaksın, etrafına ve kadınına saygı duyacaksın...
Gücün yalnızca güçsüze yetmeyecek.
Kendini yönetenlere; iktidara, patronuna, çıkar ilişkisi içinde olduklarına sesini çıkaramayanların tafrası, en yakınındaki savunmasıza yetiyor çünkü.