İlk kez Kültürpark’ta karşılaşmıştık Aziz Kocaoğlu ile.
Rahmetli Başkan Ahmet Piriştina, ‘Bornova Belediye Başkan adayımız’ diye tanıtıyordu Kocaoğlu’nu.
İlk aklımda kalan, gülümserken mahcubiyeti, mütevazılığıydı.
Sonrası malum. Hızlı yaşanan gelişmeler, kimsenin aklına gelmeyenleri Aziz Bey’in başına getirdi.
Başkan hep mutevazı oldu.
Hatta öyle ki, bazen “Başkan İzmir’e iddialı olmak da yakışır” diyerek takılmadan edemedik.
Özellikle Gençlik Olimpiyatı UNIVERSIADE sürecinde “Bu işin masrafı çok, Devlet de organizasyonun içinde olmalı” dediğinde “Belediye beceremedi topu Hükümet’e attı eleştirilerine maruz kalmaz mısınız?” diye sormuştuk.
SAFKAR, benim için farklı zamanlarda farklı izlenimler yaratan bir firma oldu. Türkiye’de araç üstü klimayı İzmir’de sıfırdan başlayan bir üretici, Atilla Ünver’in kurduğu Safkar tarafından üretildiğini öğrendiğimde hayli dikkatimi çekmişti.
Zor bir alana girdiklerini düşünmüştum, otomotiv devleri bu pazara girer onlar da ‘ya batarlar ya da çok büyürler’ diye bir önyargının aklımda kaldığını hatırlıyorum. Yıllar geçti, bu kez firmanın zorlanmaya başladığını duydum. kolay değildi, birkaç yıl sonra da el değiştirdi. Bu satış da benim açımdan biraz şaşırtıcıydı. Bir otomobil devi ya da yabancı bir firma değil, Egeli üstelik başka bir sektörden, Abaş Prefabrik’in Yönetim Kurulu Başkanı Abdi Merttürk satın aldı. Nasıl bir ufuk görerek satın aldığını ise yaklaşık iki yıl sonra Safkar’ın Genel Müdürü Doruk Aydın’la görüşürken anlamak mümkün oldu. Doruk Aydın, mühendislik eğitiminin ardından yurtdışında işletmecilik eğitimi alan genç bir yönetici. Aydın’ın Amerika tecrübesinin de katkısıyla
İzmir’in renkli siması Necip Kalkan’ın yerine İzmir Ticaret Odası Meclis Başkanlığı koltuğuna kimin oturacağı yaklaşık üç hafta süren yoğun kulis temposunun ardından belli oldu.
Yarışı Selami Özpoyraz kazandı.
Sürpriz olan seçimi kazanması değil, 85 oy alarak diğer adaylarla arasında kapanması güç bir fark oluşturmasıydı.
Evet Özpoyraz’ın kazanması seçim öncesi görüştüğüm birçok meclis üyesi tarafından da dile getiriliyordu. Ancak seçime dakikalar kala Muzaffer Azrak çekildiği halde kalan 7 adayla, “bol adaylı” seçimde alınan oyların birbirine daha yakın olması bekleniyordu.
Özellikle Ertan Soydan ve İlhan Açan seçimin güçlü isimleri arasında görülüyordu. Onlar Özpoyraz’ı hemen arkadan takip eden isimler oldular ancak ummadıkları kadar açık ara farkla...
Selami Özpoyraz’ın arayı bu kadar açmasında öncelikli iki etki vardı. İlki yönetim kurulunun kendi içinden aday göstermeme prensip kararı alması, diğeri ise Yönetim Kurulu Başkanı Ekrem Demirtaş’ın başından beri Selami Özpoyraz’a daha sıcak baktığının tahmin edilmesiydi.
* * *
“Ölümün olduğu yerde hiçbir şey ciddi değildir demiş” Horatius...
Ölüm varsa, ne zenginliğin anlamı kalır, ne hesaplaşmaların ne de kavgaların...
Hele bu ölümlerde vahşet varsa ve bu vahşet, daha hayatın ne olduğunu anlayamayan küçük çocuklara bulaşıyorsa...
Kayseri’de bir sapıktan koruyamadığımız 3 çocuğun yaşadıklarının hemen ardına eklenen Fırat’ın başına gelenler.
Onun, üvey anne ve annanenin elinde yaşadıklarını düşündükçe, bu ülkenin zenginlikleri de, milyar dolarları da hatta “seçim sattı mahalinden” başka bir şey düşünmeyen atmosferi de gözümün önünde eriyip gidiyor.
Dokuz yaşında bir çocuk işkenceler görüyor, okula gitmiyor, amcasının pideci dükkanında çalıştırılıyor, kimliksiz yaşıyor.
Ve onunla ne komşular, ne etrafındaki insanlar, ne de Devlet ilgileniyor.
“Yeni fuarda 103 bin metrekare kapalı ayrıca 30 bin metrekare showroom alanı var. 30 bin metrekare de kongre merkezi yapılabilecek rezerv alan ayırdık” diyen Başkan Aziz Kocaoğlu, yeni fuar için, uluslararası fuarcılıkta gelişmiş yabancı bir ortak aradıklarını anlattı
Baştan söyleyim bu haftanın ekonomi sohbeti başka bir konuydu. Kent ve bölge adına farklı çalışmalar gerçekleştiren bir işdünyası temsilcisiyle görüşmemizi aktaracaktım.
O gün sabah gazeteye gelirken taksiye bindim. Trafik her günkünden daha sıkışık. ‘Olmuyor başa çıkamayacaklar bu trafikle’ diye söylenirken, taksici “ Abla mermer fuarı nedeniyle bu kalabalık var, biz işe yetişemez olduk” dedi. Ardından bir gazeteci arkadaşım, otel yöneticileriyle görüşmesini, odaların artık karaborsaya düştüğünü anlattı. Çayımı yudumladım, gazeteme baktım “Yer, gök mermer, doğaltaş” Türkiye’de fuarcılığı başlatan kent, nihayet üç-dört gün boyunca esnafını memnun eden, otellerini tıka basa dolduran profesyonel bir fuar kentiydi.
Enternasyonal fuarın tadı bile artık kentin ağzında bu fuarın bıraktığı tadı bırakmıyor. 400 firma fuarda yer bulamadığı için katılamadı, katılanlardan da sürekli çok güzel oldu” sözlerini duyunca
YIL 1970...
Kapalı ekonominin sancıları kendini hissettiryor, Türkiye sanayi ve siyasette yeni bir süreçten geçiyor.
İşçi hareketleri ile iktidar arasında restleşmeler, çekişmeler başlıyor. Birçok kentte, yüz binlerce işçi işi durduruyor, ekonomi zorlanmaya başlıyor.
Bu süreçte dönemin Ege Bölgesi Sanayi Odası Başkanı Şinasi Ertan yine dönemin İzmir Ticaret Odası Başkanı, geçtiğimiz günlerde vefat eden işadamı Sabri Tanık’la biraraya geliyor.
Ülkede yaşanan olaylar, Hükümet’in aldığı bazı kararlara yönelik kendi fikirlerini beyan etmek istiyorlar ancak Odaların bağlı olduğu 5590 sayılı Kanun çok sert, bu kurumsal kimlik altında eleştiri yapmak zor.
Şinasi Ertan, “Bir dernek kuralım düşüncelerimizi bu dernek çatısı altında özgürce iletelim” diyor ve ekliyor:
“Ama bu derneğin güçlü olması için İstanbul’u da arkamıza alalım. Sesimizi daha iyi duyururuz.”
BUGÜNLERDE gece-gündüz rüya görenler hayli çok.
Memleketin bir bölümü şimdi adaylık rüyasının peşinde.
26 kişinin aday olacağı İzmir’de, partilerde aday sayısı 600’ü aştı.
Aday adaylarına bakıyorum, bir kısmının yürüyüşü şimdiden değişti. Hele “nasılsınız Sayın vekilim” denildiğinde gözlerin içi parlıyor.
Onlar gündüz rüyası içindeler, bense bir gece rüyası gördüm.
Ve adaylıkla hiç ilgisi yok.
* * *
İŞDÜNYASINDA zor konulardan biri ‘marka’ yaratmaktır. Uzun yıllar alır, büyük yatırımlar gerektirir.
Restoran işletmeciliğinde ise marka olabilmek çoğu zaman ya köklü bir geçmişe dayanıyor ya iyi bir eğitimle fark yaratan stratejilere ya da yabancı markaların devamıyla mümkün oluyor.
Bazen de bunların hiçbiri olmayabiliyor. Hatta eksiden başlayıp 10-15 yıl gibi kısa sürede, İzmir’den doğan, ülkeye yayılmaa başlayan bir model de karşınıza çıkabiliyor. 15 yaşına kadar dağlarda koyun, keçi güden bir çoban, köy çocuğu olan Kemal İpdaş’ın yaşadıkları, son zamanlarda izlediğimiz Türk dizilerini aratmayacak tesadüfler de taşıyor.
Ancak asıl etkileyici gelen, risk almak, strateji kurmak, fark yaratmak gibi kavramların finans ve eğitim gücüyle sınırlı olmaması.
Milyar dolarlık fabrikalar ya da plazaların dışında bu haftaki sohbetimiz...
* Pidesiyle ünlü Aydın Karacasulu ilçesindensiniz. Pideciliği orada mı öğrendiniz?