Son zamanlarda bağırsak hareketlerinizde değişiklikler, karın ağrısı, kramplar gibi şikâyetler yaşıyor musunuz? Bu şikâyetleriniz uzun zamandır devam ediyorsa sebebini araştırmakta fayda var. İrritabl Bağırsak Sendromu (İBS), yani halk arasında bilinen adıyla, hassas bağırsak sendromu, gastrointestinal yani sindirim sistemi bozukluğu olarak tanımlanabilir.
Aslında, beyninizin ve bağırsağınızın iletişimindeki bozuklukların bir habercisi diyebiliriz. Diyet, stres, uyku düzeni bozuklukları ve bağırsak bakterilerindeki değişiklikler, İBS’nin semptomlarını tetikleyen faktörler arasında. Tetikleyiciler, bireyler arasında farklılık gösterebiliyor, bu yüzden tek bir besin veya tek başına stres İBS’ye yol açar gibi genelleme yapmak çok zor olmakla birlikte doğru da olmaz. Dünya genelinde %7-21 oranında İBS’li olduğu tahmin ediliyor ve kadınların erkeklere kıyasla bu duruma sahip olma olasılığı iki kat daha fazla olduğu görülüyor.
Beslenme planınızı gözden geçirin
Yediğiniz besinler bağırsak mikrobiyotanızı düzenleyen, değiştirilebilir faktörlerden. Yüksek yağ ve şeker, düşük lif içeren Batı tarzı bir beslenme planı, bağırsakların mikrobiyal topluluğunda ve işlevlerinde hızlı ve olumsuz bir değişime sebep olur. Disbiyoz olarak da bilinen mikrobiyal dengedeki bu bozulma, bağırsak inflamasyonuna yol açabilir.
Bu konuda Journal of Investigative Dermatology’de yayımlanan çalışma, yeterli ve dengeli bir diyete geçişin Batı diyetinin yarattığı olumsuz etkiyi azaltabileceği ve bağırsak sağlığını iyileştirebileceğini söylüyor. Araştırmacılar 10 hafta boyunca şeker ve yağ oranı yüksek bir diyetten Akdeniz tipi beslenmeye yakın bir düzene geçişin cilt ve eklem inflamasyonu üzerinde olumlu etkilerinin olduğunu belirtiyor.
İBS gibi bağırsak problemleriyle ilişkili birçok bağırsak bakterisi olduğunu söyleyebilirim. Bu bakterilerin, bağırsaktan besinlerin emilimini etkileyerek vücudun enerji dengesini açıkça etkilediği belirtiliyor. Bunlardan biri ise Clostridioides bakterileri. İBS ile Clostridioides difficile bakterilerinin ilişkili olabileceği belirten birçok çalışma var. Öyle ki Clostridioides difficile enfeksiyonuna (CDI) sahip bireylerin irritabl bağırsak sendromu geliştirme riskinin yüksek olduğu belirtiliyor. Bu durumun enfeksiyon sonrası İBS semptomları ile karakterize olduğunu ve CDI’yi takiben hastaların %25’inde İBS ile sonuçlandığı belirtiliyor.
Düşük kalorili bir diyet çözüm değil
Bağırsak mikrobiyomumuz trilyonlarca mikroorganizmadan oluşur ve parmak izi gibi kişiden kişiye farklılık gösterir. Örneğin, hafif kilolu veya obez kişilerde mikrobiyata normal vücut ağırlığına sahip kişilerde bulunandan farklı olabiliyor. Kilo alıp verme döngüsünün vücudumuz üzerinde nasıl bir etkisi var, bir de bunu inceleyelim istiyorum. Batı tipi diyet gibi yağ/şeker içeriği fazla yüksek kalorili diyetler yerine, çok düşük kalorili bir diyetin bağırsak mikrobiyatasının bileşimini önemli ölçüde değiştirdiğini göz önünde bulundurmak gerekiyor. Geçtiğimiz ay Nature dergisinde yayımlanan araştırmada araştırmacılar, çok düşük kalorili bir diyetin bağırsak mikrobiyotası bileşimini önemli ölçüde değiştirdiğini söylüyor ve bu diyetlerin ishal ve kolit ile ilişkili olan Clostridioides difficile’nin artışına yol açtığını bildiriyor. Bu etkiyi araştırmak için 80 katılımcıdan 16 hafta boyunca günde 800 kalori ve daha az tüketmeleri istenmiş. Çok düşük kalorili bir diyetin, bağırsak mikrobiyomunu ciddi şekilde değiştirdiği ve Clostridioides difficile bakterisi için kolonizasyon direncini azalttığı gözlemlenmiş.
Tüm bu sonuçlardan yola çıkarak, yeterli ve dengeli beslenmenin sağlıklı bağırsakların anahtarı olduğunu söylemek mümkün. Yani bağırsak sağlığınız için önlem almak elinizdeyken geç kalmayın. Unutmayın, bağırsaklarınız ve mikrobiyotanız sağlıklıysa, siz de sağlıklısınız.