Metabolik Sendrom Derneği tarafından yürütülen PURE çalışmasının 2012 verilerine göre, Türk insanında yüksek tansiyon, diyabet ve metabolik sendrom hızla artmaya devam ediyor
Metabolik sendrom, son yıllarda çok fazla kullandığımız bir tanımlama. Modern çağda kalp hastalıkları ve diyabet gelişiminin en önemli sebeplerinden biri olarak kabul ediliyor.
Ülkemizde, 2004 yılında yapılan METSAR (Türkiye Metabolik Sendrom Araştırması) sonuçlarına göre, 20 yaş ve üzerindeki erişkinlerde metabolik sendrom sıklığı yüzde 35 olarak saptandı. Bu araştırmada kadınlarımızda metabolik sendrom sıklığı, erkeklere göre daha yüksek bulundu (kadınlarda yüzde 41.1, erkeklerde yüzde 28.8)
Bu sonuçlar, bel çevresi sınırları erkeklerde 102 cm., kadınlarda 88 cm. olarak yapılan değerlendirmeye göre elde edildi.
Oysa şimdi bel kriteri değişti. Bugün kabul edilen erkeklerde 94 cm., kadınlardaysa 88 cm. sınırları alındığında bu oran çok daha yüksek düşünülmeli.
METSEND (Metabolik Sendrom Derneği) tarafından yürütülen PURE çalışması 2012 verilerine göre, Türk insanında yüksek tansiyon, diyabet ve metabolik sendrom hızla artmaya devam ediyor.
Kendinizi test edin
40 yaşını dolduran bir kadın olarak beni her gün büyüten ve öğreten hayata teşekkür ediyorum. Hem kendim hem de sizler için bu yaşa özel tavsiyelerimi tekrar gözden geçirdim
Bugünkü yazımı yazmak için bilgisayarımın başına oturduğumda her zamanki gibi eposta, Tweeter, Instagram ve Facebook sayfamıza gelen sorulara baktım. Ayrıca daha önce yazdığım yazıları gözden geçirdim. 2007 yılında yani o zaman 34 yaşımdayken aşağıda okuyacağınız satırları bir dergi için hazırlamışım. Hızlıca yazım dili ve duygularımı gözden geçirdiğimde hatırladım ki, o zaman sanki 40 yaş bana çok uzak gibi görünmüş. Oysa şimdi, 40 yaşım doldu. Her ne kadar rakam olarak henüz alışamamış olsam da gerçek bu.
Bu bir hediye
Yanlış anlamayın, hiç şikayetim yok. Zaten bu şikayete çare de yok. Önemli olan ne kadar yaşadığımız değil nasıl yaşadığımız diye düşünenlerdenim. Bu konuda yazılmış pek çok kitap ve makale var, şimdi düşünüyorum da bir kez daha anlıyorum bu yaşın güzelliğini ve getirdiği hediyeleri. Teşekkür ediyorum 40 yaş hediyeme, yaşam armağanlarıma, her gün beni büyüten ve öğreten hayata.
İşte bugün hep birlikte “40 yaş kadınlar için Dilara Koçak neler önermiş?”i yeniden hatırlayalım
Kış aylarında güneş batar batmaz eve gidiyor, gece boyunca bir şeyler atıştırıyor, spor yapmak yerine evde film seyrediyor, sabahları zor uyanıyor ve sürekli tembellik yapmak istiyorsanız acilen kendinizi toparlamalısınız
Evde geçirilen zaman arttıkça kendimizi daha mutsuz ve depresif hissedebiliyoruz. Bu duygusal değişiklik de beslenmemizi etkiliyor. Metabolizmanın kış mevsiminde daha da yavaşladığını düşünürsek kilo almak kaçınılmaz oluyor.
Ancak hatırlatmak isterim ki kış mevsiminin hemen ardından yaz yine gelecek. Bahar aylarında panik olmak yerine iyi beslenme ve egzersizle metabolizmanıza şimdi yardımcı olmakta fayda var. Metabolizmanıza yardımcı olmak için bazı besinler işinize yarayabilir.
ÇiKOLATANIN MASUMU: SİYAH ÇİKOLATA
Çikolatanın insanı nasıl mutlu ettiğini çok iyi biliyorum. Çikolata tüketiminde, siyah çikolatayı öneriyorum. Siyah çikolata, hem metabolizmanın hızlanmasını sağlıyor, hem de tok tutuyor. Hollanda’da yapılan bir çalışmada, günde 30 gram kadar bitter çikolata tüketiminin kan basıncını düşürdüğü ve kalp hastalıkları riskini azalttığı gösterilmiş.
Bitter çikolata; antioksidan ve polifenol içerir. Küçük bir parça bitter çikolatada (en az
Soğuklar başladı, tezgahlar kış meyve sebzeleriyle dolu... Bir de kış aylarının vazgeçilmezi lezzetler var... Peki bunları nasıl ve ne ölçüde tüketmeliyiz?
Kış mevsimine girdiğimizi bu hafta iyice hissettik. Sabah soğuk bir güne uyanmak, kışlık kıyafetler, sokaklarda kestane kokusu, Nişantaşı klasiği çiçekçilerimizde nergisler, malesef işten çıkarken neredeyse gece yarısı karanlığı; hepsi tamam İstanbul için şu anda tek eksiğimiz kar yağması.
Pazar ve marketler de kış sebze ve meyveleriyle tamamen doldu. Peki sebze ve meyveler dışında kış aylarının vazgeçilmez besinleri denilince akla neler gelir?
Bu besinler nasıl yenilmeli, enerji yoğunlukları nasıl?
KESTANE
Çocukluğumda ananemin sobanın üzerinde yaptığı kestanelerin tadı hâlâ damağımdadır. Ne zaman sokakta kestane kokusu alsam, beni anılara götürüyor. İster sobada, ister tavada veya haşlama, hatta çok kaloril olsa da kestane şekeri tadına doyulmaz bir lezzet.
Lifli yiyecekler hem daha uzun süre tok tuttuğu; hem de obezite ve diyabetle mücadelede önemli bir yere sahip olduğu için günlük beslenmenin önemli bir parçası olmalıdır
Amerika Ulusal Sağlık ve Beslenme Araştırması’nda 1999-2010 yılları arasında 23.168 kişi incelenmiş. Bu araştırmanın sonuçlarına göre düşük lifli diyetin metabolik sendrom, kalp rahatsızlıkları ve obezite başta olmak üzere birçok rahatsızlık açısından risk oluşturduğu bildiriliyor. Ayrıca, metabolik sendrom, inflamasyon (iltihap) ve obezite gibi sağlık sorunu olanların beslenmesinde lif daha az. Oysa lif tüketimi artırılınca obezite ve metabolik sendrom riski azalıyor.
Daha önceden yapılan çalışmalar da diyet lifinin kan basıncı, kolesterol düzeyleri ve obezite riskini azaltmaya yardımcı olacağını göstermişti. Biz de sürekli “Lif tüketimi artırılmalı” mesajlarını yineliyoruz ancak hâlâ yeterli tüketim yerleşmemiş görünüyor.
DAHA FAZLA TÜKETMEK iÇiN
Çoğu sebze, meyve ve tahılda porsiyon başına 2-3 gram lif bulunuyor. Örneğin pişirilmiş kuru fasulye ve baklagillerde porsiyon başına 10 - 15 gram besinsel lif bulunuyor.
-Meyvelerin suyu yerine kendini tercih edin.
Ne kadar mutlu, iyimser ve pozitif olursak hayatımız o kadar kolay oluyor. Bunu bir yaşam biçimi haline getirirsek, ömrümüz de uzuyor
Pittsburgh Üniversitesi Tıp Merkezi’nden iç hastalıkları uzmanı Hillary Tindle’ın önderliğinde 2009 yılında bir çalışma yapıldı. Araştırmacılar, Amerikan Ulusal Sağlık Enstitüsü’nün 1991’de başlattığı 15 yıllık bir kadın sağlığı araştırmasına katılan 50 yaş ve üzerindeki 97 bin 253 kadından sekiz yıl boyunca toplanan verileri inceledi. Çalışmanın sonuçlarına göre, iyimser kadınların kötümser olanlara göre kalp hastalığından ölme riski yüzde 30, herhangi bir sebepten ölme riskiyse yüzde 14 daha düşük.
Tabii ki uzun yaşamak için iyimser olmak yeterli değil. Ancak etkili olduğu göz ardı edilemez. İlk çağlardan bu zamana kadar insanın yaşam süresindeki değişiklik çok ciddi boyutlarda. Değişen yaşam koşulları, bilim ve teknolojinin gelişmesi, medeniyetin artması bunun en önemli nedenleri arasında. İletişim çağında olmamız, insanların bilgilere daha kolay ulaşmasını sağladı.
Bu durum, bilgi kirliliğine ve kafalarının karışmasına da yol açmıyor değil. Ancak, sağlıklı yaş alma konusunda her geçen gün daha bilinçleniyoruz. Okuduğumuz ya da
İngiltere’de yapılan bir araştırma; şeker, kafein, alkol ve çikolatanın stresi artırıcı yiyecekler olduğunu ortaya koydu. Bu bilgi, stresle mücadelede yol göstericiniz olabilir
1907 yılında endokrinolog Dr. Hans Selye’nin tanımıyla hayatımıza giren “stres”, hâlâ güncelliğini koruyor. O zamandan bu yan sebep gösterilemeyen pek çok duruma “strese bağlı” deniyor. Öğrenciler, iş dünyası, ev hanımları hatta çocuklar bile stresle mücadele
halinde. Bugünlerde stres hakkında çok fazla soru almaya başladık, bu yüzden daha önceden bahsettiğim önerileri bir kez daha sizinle paylaşmak istedim.
Strese bağlı gerilimler; fiziksel bozukluk, gürültü, kalabalık, yakın bir kimsenin kaybı, çatışma, sıkıntı, hayal kırıklığı, başarısızlık, eleştiri gibi dış etkilerden kaynaklanabilir veya tek başına meydana gelebilir. Gerilim, vücudun iç ve dış çevrede meydana gelen değişmelere karşı verdiği sabit bir biyokimyasal cevaptır.
Strese karşı reaksiyon verme süreci ilk “Alarm” durumuyla başlar. Bu aşamada herhangi bir olayın meydana gelmesiyle denge bozulur, vücut kısa bir süre alarm durumuna geçer daha sonra denge durumuna gelmeye çalışır. İkinci aşama “Direnç” olarak adlandırılır. Savunma
İlkokuldan başlayarak bugünlere gelmemde katkısı bulunan değerli öğretmenlerim ve tüm öğretmenlerin 24 Kasım’ı kutlu olsun
Hepimiz doğar doğmaz etrafımızdakileri algılamaya, hissetmeye çalışır ve öğrenmeye başlarız. Yemek yemeyi, emeklemeyi, konuşmayı, konuşulanları anlamayı, hissetmeyi, koşmayı... Ölene kadar devam edecek birçok şeyi öğreniriz. Bu dönemde yanımızdaki ilk öğreticiler genelde anne- babamız, ailenin diğer fertleri ve tanıdıklarımız olur. Bir zaman sonra önce oyun çağı gibi görünen anaokulları ve daha sonra da uzun yıllar sürecek gerçek öğrenme hayatımız başlar. İşte o zaman ailemiz kadar etkili öğretmenlerimizle tanışırız. Bir anda hayatımıza en çok dokunan ve iz bırakanlar onlar olur...
Tarsus Eliyeşil İlkokulu’ndaki anaokulu öğretmenim Sönmez Bakır ve ilkokul öğretmenim Nejla Alıcı eğer beni hatırlıyor (Dilara Acımış olarak) ve okuyorlarsa emekleri için sonsuz teşekkür etmek istiyorum. Öğretmenlerimizi, anne-babamızdan sonra kişiliğimizin şekillenmesine büyük katkı sağlayan, hakkı ödenmez ikinci ailemiz olarak görüyorum. Bazen yeğenlerim veya arkadaşlarımın çocukları kalabalık bir ortamda aynı anda bir araya gelince hayret ediyorum, nasıl aynı anda