Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nun (IAEA) teknik heyeti, haftalar süren müzakerelerin ardından nihayet bu hafta Rus kontrolünde bulunan Ukrayna’daki tartışmalı Zaporijya Nükleer Santrali’ne gidebildi. 14 kişilik ekip, burada ilk incelemesini da yaptı. Kurumun başındaki isim Rafael Grossi, Rus kontrolündeki santralde “görmek istedikleri her şeyi gördüklerini” söyledi. En büyük endişenin tesisin fiziksel bütünlüğü ve tesise giden güç kaynağının durumu olduğunu ifade etti ve ekledi: “Önümüzdeki süreçte santralde fiziksel hasar olasılığı açık.”
Grossi birkaç saat süren incelemenin ardından bölgeden ayrıldı. Heyetteki 6 uzman ise, santraldeki çalışmalarını sürdürüyor. Bu kişiler bölgeden hafta başında ayrılacak anca 2 uzmanın, denetimlerin sürdürebilmesi için santralde bırakılması bekleniyor.
Bu ziyarette yapılan açıklamalar kadar heyetin yapısı da önemliydi. Riskli ve çatışmanın devam ettiği bir ortamda yapılan incelemede, Grossi’nin
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri, geçen hafta İstanbul’da çok dikkat çeken bir ifade kullandı:
“Devletler ve özel sektör, Rus gıda maddeleri ve gübresinin, Ukrayna tahılı gibi dünya pazarlarına ulaştırılması için işbirliği yapmalı.”
Genel Sekreter, bunun emtia fiyatlarının düşmesi için hayati önemde olduğunu belirtip, “Taşıma, sigorta ve finansal açıdan bazı zorlukları aşmamız gerekiyor, bu engellerin kaldırılması için AB ve ABD ile çalışıyoruz” dedi.
Bu ürünlerin Batı’nın yaptırımlarına maruz kalmaması Rus tahıl şirketleri, o şirketlerin ürünlerini taşıyan nakliye firmaları ve o gemilere sigorta yapan şirketler açısından hayati önemde. İstanbul mutabakatına göre BM, bir anlamda Rusya’ya garantör olmuştu. Ancak özellikle Rus gübresi hala limanlardan çıkabilmiş değil. BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, bu anlaşmanın hayata bir an önce geçebilmesi için uğraşıyor. Zira Rusya gidişattan memnun olmazsa Ukrayna tahılının dünya pazarlarına satılmasına imkân tanıyan ve
İki haftadır bir sorunun cevabı etrafında dolanıyoruz: Suriye yönetimi ile istihbarat düzeyinde devam eden ilişkiler bir üst seviyeye, siyasi düzeye taşınır mı?
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun çıkışıyla başlayan, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin “Türkiye’nin Suriye ile görüşme düzeyini siyasi diyalog mertebesine çıkarması ciddiyetle ele alınmaya değerdir” sözleriyle devam eden konuyla ilgili son konuşan isim, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dı. Erdoğan’ın Ukrayna dönüşü “Devletler arasında hiçbir zaman siyasi diyalog veya diplomasi kesip atılamaz. İplikle de olsa bağı koparmayın, gün olur lazım olur” sözleri de “kapıyı açık bıraktı” yorumlarına sebep oldu. Uzun süredir Rusya’nın “olası bir harekât veya siyasi çözüm için Suriye rejiminin muhatap alınması gerektiği” mesajı güçlü şekilde masadayken, Erdoğan’ın bu çıkışı, yeni bir dönemin başlayabileceğine işaret gibiydi.
Öncelikle şunu
Ukrayna savaşında gözler bir süredir Zaporijya Nükleer Santrali’nde. Avrupa’nın en büyük, dünyanın da dokuzuncu büyük nükleer santrali ülkenin doğusundaki Donbas bölgesine yaklaşık 200 km uzaklıkta. Burası bir süre önce Rusya’nın kontrolüne girdi. Zaporijya nükleer santralinin çevresinde Cuma gününden bu yana bombaların da kullanıldığı çatışmalar oluyor. Avrupa kamuoyu bu bölgede olup bitenleri işte bu yüzden dikkatli ve tedirgin gözlerle izliyor. Hatta bölge için oluşabilecek risk sebebiyle herkes diken üstünde diyebiliriz. Rusya saldırıları Ukrayna’nın yaptığını iddia ederken Ukraynalılar da Rusları suçluyor. Santralin durumunu görmek üzere bölgeye uzmanların girmesi lazım. Açıklamalara bakarsanız her iki ülke de buna hazır, ama uzmanlara bölgeye geçebilmeleri için vize verilmiş değil.
7 KUSURLU HAREKET
Cuma günü şiddetlenen saldırılarda tesisin harici güç kaynağı zarar gördü. Bu durum, savaşın daha başında yani mart ayında Uluslararası
İstanbul’da varılan mutabakat sonrasında tahıl koridoru sorunsuz çalışmaya başladı. Ukrayna’dan tonlarca ağırlıkta mısır taşıyan gemiler birer birer limanlardan ayrıldı. Ancak, aylarca Ukrayna tahılı, ama daha çok buğdayının ülke dışına çıkması tartışılırken, gelen birinci gemide de ikincisinde de ve hatta gelen diğer gemilerde de ilk partide tonlarca mısır taşındı. Bu durum akıllara şu soruyu getirdi: Ukrayna buğdayı nerede? Silolarda çürüyeceği için bir an önce çıkması gerektiği söylenen buğday neden gemilere yüklenmiyor? Neden sadece mısır sevkiyatı yapılıyor?
Mısır da elbette tahıl kapsamına giriyor ama buğday tartışırken, ilk etapta neden hiç buğday sevkiyatı yapılmadığını Ukraynalı yetkililere sordum; ayrıntıya girmediler, sadece “Gönderilen ülkelerin tüketim önceliği” şeklinde bir yorum yaptılar. Ayrıca ticari anlaşmalar ve kontratlar gereği mısıra öncelik verildiğini belirttiler. ‘Toplamda dünyaya Ukrayna’dan gönderilecek tahıl miktarının 23 milyon ton olduğunu’ hatırlattılar ve ‘zaman içinde buğdayın
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, bu hafta Avrupa turundaydı. Veliaht Prens önce Atina, ardından da Fransa’ya geçti. Bu ziyaret, Ukrayna Savaşı yüzünden alternatif enerji kaynağı arayışına giren, fiyatların düşmesi için daha fazla petrol üretmesi ve ihraç etmesi konusunda Suudi Arabistan’a baskı yapan Avrupa için önemliydi. Özellikle de 3 Ağustos’ta yapılması planlanan OPEC toplantısı öncesinde...
Ancak bu ziyaretlerde en dikkat çeken anlaşma, Yunanistan ile Suudi Arabistan arasında, Avrupa’yı Asya’ya bağlayacak, denizin altına döşenecek kablo anlaşmasıydı. İki ülke şirketleri, aslında mayıs ayında bu anlaşma için mutabakata varmış ve proje “East to Med Data Corridor” (Doğu’dan Akdeniz’e Veri Koridoru) adını almıştı. Veliaht Prens’in Atina ziyaretinde de iki ülkenin desteğiyle telekomünikasyon şirketleri arasında (MENA HUB-Suudi Arabistan/ TTSA Yunanistan) ortak girişim için imzalar atıldı. Bu anlaşmanın hedefi dijital iletişim ağlarıyla Güney Kıbrıs’ın Doğu Akdeniz’de
Tahıl koridoru planı için müzakereler nihayet tamamlandı. Ukrayna tahılının yanı sıra Rus gıda, gübre ve hammaddelerinin dünya pazarlarına ihracı için ayrı ayrı anlaşma imzalandı. 24 Nisan’da başlayan süreç, 23 Temmuz’da noktalandı. Tarihi imzaların atıldığı gün Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres ile bu üç ayın perde arkasını ve bundan sonrasını konuşma fırsatı buldum.
O açıklamaları paylaşmadan önce izlenimlerimi aktarmak isterim. Öncelikle karşımda uzun süredir taşıdığı yükü omuzlarından atmış, rahatlamış ama yorgun bir Genel Sekreter gördüm. Cuma günü tarafların artık üzerine müzakere edeceği bir şey kalmadığından, Guterres, törende dünyaya vereceği mesajlara odaklanmıştı. BM Genel Sekreteri, sürecin “mutlu sonla” bitmesinin keyfini yaşıyordu. Hatta bunu, “Burada olmanın benim için özel bir anlamı var. Nisan ayında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ziyaret edip bu konuda destek istemiştim. Sonrasında Rusya’ya ve Kiev’e gittim, teklifte bulundum; Ankara’da
ABD Temsilciler Meclisi, Türkiye’ye F-16 satışı için “kısıtlamalar” getiren bir tasarıyı onayladı. Tasarı, Meclis’te 179’a karşı 244 oyla kabul edildi. En önemli şart şu: Türkiye kendisine satılacak F-16’larla Yunan hava sahasını ihlal etmeyecek. Yasaya göre ABD Başkanı, bu satışın Amerika’nın çıkarına olduğunu da kanıtlamak zorunda.
Kabul edilen tasarı ilk bakışta büyük sıkıntılar yaratacak gibi görünüyor ama Ankara’daki yetkililer nispeten rahat. Bunun nedenini biraz araştırdım. Gördüğüm tablo şu: Ankara’daki kaynaklar, şayet ABD Başkanı Joe Biden daha önce ilan ettiği pozisyonlarına samimiyetle bağlı kalırsa, bu süreci atlamanın yollarını bulacağını düşünüyor. Biden, satışın ABD’nin çıkarlarına uygun olduğunu, “Türkiye NATO üyesi, F-16 sistemleri NATO savunması ve ABD’nin çıkarları için önemlidir” tezi üzerinden kanıtlayabilir.
Türk yetkililer, ikinci koşulun Biden’ı daha fazla zora sokacağını düşünüyor. Ama burada da