Bir süredir İngiltere’de gündeminin üst sıralarında göçmenler ve Ruanda krizi var. Birleşik Krallık’ın demokrasi geçmişi ve değerlerini de tartışmaya açan bir krizden bahsediyoruz. İngiltere dışında uluslararası kuruluşların yürüttüğü tartışma, ülkenin kendi içinde de ciddi bölünmeler yarattı. Dahası, uluslararası hukukçular, siyasetçiler, din adamları bu kriz yüzünden Boris Johnson hükümetini hedefe koydu. Tartışmanın özeti şu:
İngiltere Başbakanı Boris Johnson geçtiğimiz günlerde ülkeye kaçak yollarla gelen sığınmacıları Orta Afrika ülkelerinden Ruanda’ya gönderme planını açıkladı. Bunun için hazırladığı bir planı da kamuoyuna duyurdu. Bu karara ve politikaya karşı çıkan insan hakları örgütleri, İngiltere Yüksek Mahkemesi’ne dava açtı. Ancak İngiliz Yüksek Mahkemesi, hükümetin arkasında durup “kafile yola çıkabilir” kararını verdi. Bu aşamada Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) devreye girdi ve kendisine yapılan bir
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov hafta içi Ankara’daydı. Ziyaretin iki temel ana başlığı vardı. Suriye ve Ukrayna. Başlık başlık ziyaretten çıkan ve çıkmayan sonuçlara bakalım…
Ne kırmızı ne yeşil ışık
Türkiye, bir süredir Suriye’nin kuzeyine operasyon hazırlığında olduğunu ifade ediyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da konuşmalarında, bir harekât olması halinde bunun Tel Rıfat ve Menbiç bölgesine yani Fırat’ın batısında, Rusya’nın kontrolü altındaki bölgelere dönük olacağını söylüyor. Rus heyeti, görüşmelerde Ankara’nın güvenlik endişelerini dinledi, Türkiye’ye hak da verdi ama operasyon için yeşil ışık yakmadı... Buna karşılık “kırmızı ışık” yaktığını söylemek de mümkün değil.
Peki Türkiye, neden Rusya’nın kontrolü altındaki bu bölgeye yöneldi? Zira 2019’da yarım kalan Barış Pınarı Harekâtı’nda Fırat’ın doğusu için de ABD ile mutabakat vardı. Türkiye’nin elindeki istatistikler, Türk askerine yönelik
Dünya buğday ticareti, Ukrayna savaşıyla birlikte krize girdi. Fiyatlar son 6 ayda yüzde 60 arttı. İki ülke, Rusya ve Ukrayna savaş öncesinde dünya buğday ticaretinin yüzde 35’ini tek başlarına yapıyordu. Ukrayna buğdayı ülke içinde demir ve kara yoluyla güney limanlarına ulaştırılıyor, oradan da denizden Afrika ve Ortadoğu’ya gidiyordu. Avrupa’ya ise ağırlıklı olarak Belarus ve Polonya üzerinden taşınıyordu. Savaşla birlikte Ukrayna’nın ticaret kapasitesi, Rusya’nın ülkenin güney ve güneydoğusundaki limanların kontrolünü ele geçirmesiyle kısıtlandı. Buğday, ülke içinde sıkışınca özellikle Afrika ile Ortadoğu ülkeleri büyük krize girdi. Birlemiş Milletler öncülüğünde, bu krizden çıkış aranıyor.
Örgüt bir süredir Rusya, Ukrayna, Türkiye, ABD ve Avrupa Birliği ile ayrı ayrı yakın temasta. Görüşmeler sessiz ve derinden sürüyor. BM alternatif planlar hazırladı ve görüşmelerdeki taleplere göre bunları sürekli güncelliyor. Birlemiş Milletler’in
İsveç ve Finlandiya, NATO’ya yaptıkları üyelik başvurusuna “Evet” demesi için Türkiye’yi iknaya çalışıyor. Bunun için de iki ülkeden heyetler, bu hafta Ankara’ya geldi. Türkiye taleplerini yazılı iletti, şimdi top İskandinav ülkelerinin sahasında. Hiç kuşku yok ki İsveç’in işi, terör örgütü YPG’ye verdiği silah, para ve büyük siyasi destek sebebiyle Finlandiya’ya kıyasla göre daha zor. Peki bu müzakereler şöyle sonuçlanabilir mi?: Finlandiya’nın NATO’ya girdiği, İsveç’in Türkiye’nin vetosuyla İttifak’ın dışında kaldığı bir tablo?
Kulislerden edindiğim izlenim, bunun pek mümkün gözükmediği şeklinde. Bir anlaşma olacaksa, bu, muhtemelen bir “paket” şeklinde olacak. Sadece Finlandiya’nın üyeliğinin Finlandiya’yı bile memnun etmeyeceği, hatta rahatsız edeceği şeklinde. Sebebi basit: Ortada bir “Nordic” yani “İskandinav” dayanışması da var. Hatta diyebiliriz ki, İsveç’i dışarıda bırakan bir
Bu hafta hem iki İskandinav ülkesinin NATO üyelik başvurusu ve Türkiye’nin itirazı hem de Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun ziyareti vesilesiyle ABD-Türkiye ilişkileri gündemdeydi.
Eski Başkan Donald Trump döneminde liderler düzeyinde ilişkiler iyi olsa da, S-400, F-35’in yanı sıra YPG ve FETÖ gibi terör örgütlerine destek yüzünden yaşanan krizler masadayken, diplomat düzeyinde görüşmelerin yapılamıyor olması bir sorundu. Başkan Joe Biden döneminde ise lider düzeyinde istenen temas sağlanamadı ama kurulan stratejik mekanizmayla en azından Washington yönetimiyle diplomatik düzeyde diyalog mekanizması kurulmuş oldu. Çavuşoğlu’nun New York ziyareti öncesi, Türk heyetinin Washington’da görüşmeler yapması bu açıdan önemliydi.
Gelelim Çavuşoğlu’nun ABD’li mevkidaşı Antony Blinken ile yaptığı görüşmeye... Görüşmede güvenlik, ekonomi ve enerji başlıkları öne çıktı. Rusya’dan gelen gazı çeşitlendirme, Türkiye’nin uzun kontratlarla
Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı, İskandinav ülkelerinin NATO üyeliği talepleri, İttifak üyesi ülkelerden gelen açıklamalar bu haftanın ana gündem maddesini oluşturdu. Bu sıcak başlıkların içinde Fas’ta yapılan “DAEŞ ile mücadele Küresel Koalisyon” toplantısı gündemin alt sıralarında kaldı. Oysa, genişleyen istikrarsızlık alanları düşünüldüğünde, dünyada büyüyen terör riski asla küçümsenmemesi gereken bir konu. Bu sebeple Marakeş’teki toplantıya yaklaşık 80 ülkenin dışişleri bakanı katıldı. Bakanlar, DAEŞ’in savaş gücünü kaybetmesi sonrası, farklı örgütlerle yeniden dirilme ve belirli bölgelerde faaliyet gösterme riskini konuştu, özellikle de Afrika’da...
Elbette toplantıda Suriye, Irak ve Afganistan’daki terör ve örgütlerin bölgeye verdiği zarar da konuşuldu ama ana gündem Afrika’da yükselen aşırıcılık ve terör örgütlerinin eylemlerindeki artıştı. Türkiye’den bakınca - yanı başındaki terörle mücadele
Ukrayna ve Almanya arasındaki kriz, Nisan ayı ortasında patlamıştı. Polonya ve Baltık ülkeleri liderlerinin Kiev’e yapacağı ziyarete, Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier’ın da dahil olması gündeme gelmiş ancak daha sonra Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski’nin Steinmeier’ı Kiev’de ağırlamak istemediği ortaya çıkmıştı. Polonya ve Baltık ülkelerinin liderleri, bu yüzden Steinmeier olmadan Kiev’e gitmek durumunda kalmıştı.
Almanya Cumhurbaşkanı Steinmeier, bu gerilimin aşılması amacıyla hafta içinde Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenksi ile telefonda konuştu. Zelenski hem Steinmeier’ı hem de Almanya Başbakanı Olaf Scholz’u, “Rusya’nın 2. Dünya Savaşı’nda Nazilere karşı kazandığı zaferin” yıldönümü olan 9 Mayıs’ta Kiev’e davet etti. Bu telefon görüşmesiyle kriz aşılmış gibi görünürken, Almanya’dan “Geçmişteki pürüzler giderildi” açıklaması bile yapılmıştı. Ancak Kiev ziyareti yine de gerçekleşmeyecek gibi görünüyor. Zira iki ismin de yakın
Türkiye ve Yunanistan arasındaki tansiyon, bir süredir yine yüksek söyrediyor. Yunanistan Hava Kuvvetleri’ne ait uçaklar, sadece üç gün içinde toplam 30 kez Türk hava sahasını ihlal etti. Türk güvenlik kaynaklarının verdiği bilgiler bu yönde. Ankara, resmi açıklamayla “provokatif uçuşlara angajman kuralları gereği karşılık verildiğini” belirtti. Yunanistan cephesinde ise tahmin edileceği üzere karşı suçlama var.
Ankara-Atina hattında bir süredir ilişkiler iyi giderken ne oldu da tansiyon yeniden yükseldi? Türkiye’nin ifade ettiği gibi Yunanistan bu “provokatif uçuşları” neden yapıyor, bu uçuşlarla ne amaçlıyor? Bu noktada hem Ukrayna savaşı ile değişen dengeleri hem de gelecek ay iki ülke savunma bakanlarının yapacağı toplantıyı hatırlamakta fayda var. Bilindiği üzere uzunca bir süredir NATO bünyesinde “Güven Artırıcı Önlemler” mekanizması işletiliyor ve bu kapsamda Türk ve Yunan askeri yetkililer bir araya gelip Ege’deki sorunları çözmeye