Türkiye’nin Suriye’ye kara harekâtı ihtimali hâlâ masada. ABD’nin ve Rusya’nın bir süredir bunu engellemeye çalıştığı biliniyor. Bu anlamda merak edilen, operasyonun ABD’nin kontrol ettiği alan olan Fırat’ın doğusundan mı yoksa Rusya’nın kontrolündeki batıdan mı başlayacağı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkmenistan’dan dönerken, “Türkiye-Rusya-Suriye ortak hareket edebilir” mesajı verdi. Erdoğan ayrıca ABD ve koalisyon güçlerinin YPG’ye verdiği destekten rahatsızlığını da yineledi. Bu süreçte ABD’nin eski DAEŞ ile Küresel Mücadele ve Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey’nin hem 1 Aralık’taki Ankara ziyareti hem de 9 Aralık’ta Foreign Policy Dergisi’nde yayımlanan “ABD Türkiye ile Suriye’de Nasıl Uzlaşabilir?” başlıklı yazısı çok tartışıldı. Ben de tüm bu gelişmeleri Jeffrey ile konuştum.
‘ABD’den mesaj getirmedim’
Jefrrey gibi Türkiye’yi yakından tanıyan, ABD’de de çok üst düzey görevler almış
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, bir süredir basın toplantılarında nükleer savaş riskine değiniyor. Hafta içi yaptığı bir açıklamada “Risk artıyor” dedi ama “Rusya çıldırmadı. Bu silahı bir jilet gibi savurarak dünyayı dolaşacak değiliz. İlk kullanan biz olmayacağız” diye de ekledi.
Bir tehdit miydi, yoksa itidalli bir açıklama mıydı, bu soru hafta içi çok tartışıldı. Cuma günkü “Nükleer kapasitemizi düzenli olarak test ediyoruz” sözleri, soru işaretlerini artırdı. Dahası Washington’ı, “ABD’nin aksine Rusya ilk nükleer saldırı için önlem almıyor ama Rusya’ya nükleer saldırıda bulunmaya cesaret edecek ülke yeryüzünden silinecek” diyerek uyardı. Bir süredir Rusya’dan nükleer ile ilgili dikkat çekici açıklamalar geliyor. Örneğin Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Aleksander Gruşko, “ABD, Avrupa’daki NATO üslerine modernize edilmiş taktik nükleer silahlar konuşlandırarak nükleer eşik sınırını düşürüyor” ifadelerini
İnsanoğlu 50 yıl sonra yeniden Ay’a dönüyor ama bu yeni misyonun hedefi artık oraya “ayak basmakla” sınırlı değil, gezegeneyerleşmek... NASA, Ay yolculuğuna 1969 yılında Apollo projesiyle başlamıştı. Pek çok kez Ay yüzeyi ve çevresi keşfedilmeye çalışılmış ama bu seyahatler 1972’de hem “çok maliyetli” olduğu gerekçesiyle hem de “insanoğlunun farklı gezegenleri keşfetme merakı” sebebiyle sonlandırılmıştı.
NASA, şimdi ayın yörüngesinde tıpkı Uluslararası Uzay İstasyonu gibi kalıcı bir istasyon kurmayı hedefliyor.
Proje, ismini Yunan mitolojisinde Apollo’nun ikiz kız kardeşi, Ay tanrıçası olarak bilinen “Artemis”ten alıyor. Artemis-1 misyonunu fırlatılan Orion uzay aracının direktörü Howard Hu ile konuştum.
Hedef Ay’ın güney kutbu
16 Kasım’da fırlatılan “Orion”, Ay’ın yörüngesine yerleşti. Hu, “Ay’da yaşamayı başarmak için uğraşıyoruz. Bu, aslında Artemis’in Apollo projesinden en önemli farkı. Orada kalmak istiyoruz. Sürdürülebilir ve uzun süreli
İran’da yaşananlar, hiç beklenmedik bir yerde, beklenmedik bir yöntemle protesto edildi. İran futbol takımı oyuncuları, Katar’daki Dünya Kupası’nda çıktıkları ilk maçta milli marşlarını okumadı. İranlı futbolcular, “ulusal marşa eşlik etmeyerek” İranlı kadınlara destek verdi! Dışarıdan bakınca görüntü böyleydi ama İranlı bazı kadınların bu olaya bakışı farklı. Görüştüğüm ve isimlerini vermek istemeyen İranlı birkaç kadının ortak görüşü; “Biraz geç kaldılar. İran halkı onlara saygısını kaybetti.”
İçlerinden bazılarının yorumlarıysa şöyle: “Milli takım futbolcularının turnuva öncesi eğlenirken yayınlanan görüntüleri İran halkının hazmetmesi zordu. Bu görüntüler karşısında, ‘Bizim bir şey yapma sorumluluğumuz yok’ açıklamaları da halkı kızdırdı; ki futbol, Türkiye’de insanlar için neyse İran’da da o. Bu oyuncular da en çok korunan kişiler. Dahası bu oyuncuların yarısı Avrupa’da oynuyor. Tüm bunların yanı sıra
Bu haftanın kuşkusuz en önemli gelişmesi 22 Temmuz’da imzalanan ve süresi 19 Kasım’da bitecek “tahıl koridoru” anlaşmasının süresinin 120 gün daha uzatılmasıydı. Rusya’nın “anlaşmanın lafzına uygun şekilde işlemediğine” dair açıklamalarını ve itirazlarının sebeplerini pek çok kez bu köşede yazmıştım. Moskova yönetiminin son ana kadar o çekinceleri sürdü. Peki ne oldu da Rusya “tamam” dedi? Hiç kuşkusuz liderler düzeyinde görüşme önemliydi ancak perde arkasında Birleşmiş Milletler ve Rus heyetleri uzun süredir müzakere halindeydi. Kilitlenme noktası ise Rusya’nın “az gelişmiş ülkelere gönderilmek üzere” ihraç ettiği gübreyi taşıyan gemilerinin Avrupa’nın dört kritik limanında mahsur kalmasıydı. Rus gübresine dönük yaptırım kararı olmasa da Rus gemileri sigorta sorunları yüzünden limanlardan çıkamıyordu. Hollanda’nın Rotterdam, Finlandiya’nın Kotka, Belçika’nın Antwerp ve Almanya’nın Hamburg limanlarında sıkışan Rus
Bu hafta dünyanın geleceği Mısır’da tartışıldı. 2022 Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı (COP27) Şarm El-Şeyh’te yapıldı. Tablonun pek de parlak olmadığı konferans sırasında açıklanan “Küresel Karbon Bütçesi” ile bir kez daha görüldü. Bu rapora göre fosil yakıtların yaydığı karbondioksit miktarı 2022’de geçen yıla göre yüzde bir artacak. Toplam küresel karbon emisyonlarının 40,6 milyar ton olacağı öngörülüyor. Özetle dünya, karbon emisyon salınımında pandemi öncesine dönüyor.
Ülke dağılımına bakıldığında 2022’de dünyayı en çok Hindistan’ın kirleteceği görülüyor. Emisyonlar Çin’de ve Avrupa Birliği (AB) ülkelerinde az da olsa düşecek. Listede Türkiye ise karbon emisyon salınımı listesinde 14.sırada. Bu gidişat ile dünyanın Paris İklim Anlaşması’ndaki hedefleri tutturma ihtimali yüzde 50.
Ülkelerin emisyon yayılımı:
(Küresel Karbon Bütçesi Raporu-2022 tahminleri)
Hindistan: Yüzde 6 artacak
ABD: Yüzde 1,5
Rusya, Sivastopol’daki Rus donanma üssüne yapılan saldırıyı gerekçe gösterip, İstanbul’da imzalanan tahıl anlaşmasını askıya aldı. Anlaşmaya geri dönüş ise, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın devreye girmesiyle mümkün oldu ve kriz birkaç günde çözüldü. Elbette Moskova’nın 18 Kasım’da süresi dolacak anlaşmayı sürdürüp sürdürmeyeceği hâlâ belirsiz ama en azından patlak veren ilk kriz böylece atlatıldı. Kriz atlatıldı ama tortuları kaldı. Kriz sürecinde Rusya’dan yapılan açıklamalar ve itirazlar, genel hatlarıyla birkaç başlıkta toplanıyordu:
“Karadeniz’deki tahıl koridoru Rusya’ya saldırılar için kullanılıyor, yüklenen tahıl başlangıçta öngörülen az gelişmiş ülkelere gitmiyor, anlaşmanın Rus mallarının çıkışıyla ilgili kısmı yaptırımlar yüzünden işlemiyor.”
Fakat Moskova’dan gelen bu açıklamalarda altı çizilmesi gereken bir nokta daha var: Rusların İngiliz istihbarat elemanlarından duyduğu rahatsızlık.
Ukrayna Savaşı’nda sekiz ay geride kaldı. Batılı ülkeler savaşın başında özellikle yaptırımlar konusunda Rusya’ya karşı tek ses oldu ama aylar geçtikçe ekonomik sıkıntılar ve enerji ihtiyacı büyüdükçe Avrupa Birliği içinde çatlak sesler çıkmaya başladı. Son gerilim birliğin iki lokomotif ülkesi Almanya ve Fransa arasında enerji krizi üzerinden oldu. (Bu olaya ilişkin ayrıntıları geçtiğimiz hafta Güldener Sonumut köşesine taşımıştı.) Bu hafta AB Komisyonu’nun Genişlemeden Sorumlu Komiseri Oliver Varhelyi Türkiye’yi ziyaret etti. Macar diplomat Varhelyi’ye “AB’nin birlik görüntüsünü kaybetmekte olduğuna dair bir endişesi olup olmadığını” sordum. Varhelyi, “Bizim üye ülkelerimiz Ukrayna’yı destekliyor ve desteklemeye devam edecekler. Çünkü uluslararası toplum böyle bir saldırının karşılıksız kalmasına izin veremez” dedi. Bu cevap pek de tatminkâr değildi, kaçamak bir cevaptı, bu sebeple soruyu farklı şekilde tekrarlama ihtiyacı hissettim. Bazı AB