Dışişleri Bakanı Hakan Fidan göreve geldikten sonra ilk atama kararlarını, büyükelçilere tebliğ etti. İlk etapta 8 başkentin büyükelçileri değişti. Paris, Madrid gibi önemli başkentlere yeni isimler atanıyor ama biz bugün atamalardaki en önemli iki değişikliğe odaklanacağız: Moskova ve Kiev.
Türkiye’nin yeni Moskova Büyükelçisi Tanju Bilgiç, Kiev Büyükelçisi ise Levent Bilgen olacak. Malûm, Rusya ile Ukrayna arasında Şubat 2022’de başlayan savaş hâlâ devam ediyor ve her iki başkentle ilişkilerde “denge” hayati önemde. Ankara denge siyasetini özellikle son bir yılda - bazen Ukrayna’nın ‘Türkiye Ruslara fazla alan açıyor’ suçlamalarına, bazen de Rusya’nın ‘Ukrayna’ya savunma sanayi desteği’ itirazlarına rağmen - koruyor. Bu denge çoğunlukla liderler seviyesindeki görüşmelerle tutulurken, üç ülkenin cumhurbaşkanlığı yetkilileri, savunma ve dışişleri bakanları da sürece katkı veriyor. Son bir yılda bu başkentlerdeki iki
Dinyeper nehri üzerindeki Kahovka Barajı’nı, 6 Haziran gecesi kimin tahrip ettiği, çevre felâketine sebep olacağını bile bile bunu neden yaptığı hâlâ muamma. Bunu soruşturmak için bir Birleşmiş Milletler Komisyonu kurulması için çabalar sürüyor. Bir yandan Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres diğer yandan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, tarafları (Rusya ve Ukrayna) buna ikna etmeye çalışıyor.
En sonda söyleyeceğimizi en başta söyleyelim: Bu komisyonun kurulması hiç kolay değil. Çünkü özellikle Rusya’nın Birleşmiş Milletler’e olan güveni çoktandır sarsılmış durumda. Aşağıda ayrıntılarını paylaşacağım, ama anlaşılan o ki, tıpkı Temmuz 2022’de “tahıl koridoru” anlaşmasında olduğu gibi iş yine başa düşecek, yani Rusları ikna etmek yine Türkiye’nin çabalarına bağlı olacak.
Rusların BM travmaları
Rusya böyle bir komisyon kurulmasına ‘Evet’ demek için geçmişteki hataların tekrarlanmayacağının garantisini istiyor. Moskova’ya göre o hatalardan
Geçen yılın Ekim ayında küresel piyasalar petrol kavgasıyla çalkalanmıştı. Petrol İhraç Eden Ülkeler (OPEC) ve Rusya’nın da dahil olduğu “OPEC +” ülkeleri, petrol üretiminde günlük iki milyon varil kesinti kararı almıştı. Üretimde yapılan kesinti küresel arzın sadece yüzde 2’sine karşılık gelse de bu kadarı bile petrol fiyatlarını artıracağı gerekçesiyle Washington’u rahatsız etmeye yetmişti.
“OPEC +” ülkeleri Nisan ayında ise sürpriz bir karar daha alarak üyelerin isteğe bağlı olarak 1,6 milyon varillik kesintiye gidilebilmelerine imkân tanımıştı. Bütün bunların ardından petrolde kavgada yeni perde açıldı. Viyana’da toplanan “OPEC +” ülkeleri yeniden kesintiye gidip gitmemeyi tartışıyor. Bu kez kesintinin günlük 1 milyon varil olabileceği konuşuluyor.
Bu toplantı öncesinde küresel piyasalara gerilim hâkim zira Batı uzun süredir Rusya’nın petrol fiyatlarını manipüle ettiğini düşünüyor. “OPEC +” ülkeleri petrol fiyatlarının 70 dolarlara
Arap Birliği, Suriye’nin üyeliğini 16 Kasım 2011’de Fas’ın başkenti Rabat’taki toplantıda askıya almıştı. 12 yıl önce yapılan o toplantıda, 22 üye, “geçiş yönetimi için bir yol haritası çizebilmek amacıyla” Suriye muhalefetine çağrı yapmıştı. Aradan geçen 12 yılda ne Suriye’de akan kan durdu ne de Birleşmiş Milletler çatısı altında, Suriye rejimiyle muhalefet arasında bir çözüm bulundu.
Bu çözümsüzlük girdabında hem Arap ülkelerinin hem bölge ülkelerinin hem de küresel güçlerin pozisyonları değişti. Arkasına Rusya’nın desteğini alan Beşar Esad’ın “gitmeyeceği” anlaşılınca, 12 yıl geriye sarıldı ve Esad’ın da yeniden katıldığı ilk toplantı Suudi Arabistan’ın Cidde kentinde yapıldı. 19 Mayıs’taki o toplantıda verilen aile fotoğrafı içinde Esad’ın da yer alması, hiç kuşkusuz en çok Suriyeli muhalifleri yaraladı. O fotoğrafı ve Arap Ligi’nin kararını, Cenevre’deki Anayasa Komitesi’nde muhalifler adına müzakereleri
Kraliçe 2.Elizabeth’in geçen yıl Eylül ayındaki ölümünden sonra Birleşik Krallık tahtına çıkan 3.Charles, dün resmen taç giydi. Dünya liderleri, siyasiler ve eşleri, ünlü sanatçılar ve sporculardan oluşan 2 bin özel davetli, Londra’da Westminster Abbey’de düzenlenen törene aktı. Foto muhabirlerinin odağında da bu ünlü isimler vardı. Ancak o tarihi töreni dijital makinelerle değil, kara kalemleri ve suluboya fırçalarıyla ölümsüzleştiren 7 ressam vardı. Töreni baştan sona taslak resimlerle kâğıda döken o sanatçılar Fraser Scarfe, Phoebe Stannard, Gideon Summerfield, Eileen Hogan, Peter Kuhfeld, Paul Benney ve Shana Pagano Lohrey’di. Kameralar ve onca gelişmiş fotoğraf makinesi varken ressamların bu işe dahil olmasının sebebi, Birleşik Krallık’la ilgili pek çok sorunun cevabıyla aynı: Gelenek.
Yaşları 28 ile 77 arasında değişen 7 ressam, tören boyunca tarihe geçecek anları seçti ve bunları Kraliyet koleksiyonu için resim defterlerine taslak şeklinde kaydetti. (Taslağı
Sudan, 1950’li yılların sonundan bu yana huzur bulamayan bir ülke. Afrika’nın en büyük yüzölçümlerinden birine sahip olan bu ülke, on yıllardır iç savaşlar ve askeri darbelerle boğuşuyor. Sudan bu kez de askerlerin kendi aralarındaki güç mücadelesine sahne oluyor. Mücadele, Devlet Başkanı ve Silahlı Kuvvetler’in başındaki General Abdulfettah El-Burhan ile yardımcısı Hızlı Destek Güçleri’nin lideri General Muhammed Hamda Dagalo arasındaki çekişmeyle başladı.
Aslında işin özü şu: Darbeyle devrilen eski devlet başkanı Ömer El Beşir, 2013’te Darfur’daki isyanları bastırmak ve ayaklanmaları önlemek için Hızlı Destek Güçleri’ni kurmuştu. O milis güçleri, zaman içinde gücüne güç kattı ve bugün El-Burhan yönetimine karşı devleti ele geçirmeye çalışıyor. Dahası, Sudan’daki bu iki askeri figürü farklı küresel ve bölgesel güçler destekliyor.
Elbette işin içinde Sudan’ın yeraltı kaynaklarını kontrol etme
Türkiye, 14 Mayıs’ta sandık başına gidiyor. Bu seçimin kaderini belirleyecek iki kesim var. Kuşkusuz bunlardan biri depremzedeler. 6 Şubat depremlerinden etkilenen 11 ildeki 9 milyon seçmenin ne kadarı oy kullanacak belirsiz. Yetkililerin verdiği bilgiye göre yaklaşık 3 milyon kişi bölgeden göç etti ve gittikleri illerde seçmen kaydı alanların sayısı yaklaşık 130 bin. Dolayısıyla seçimin sonucunu ortalama 5 puan etkileyecek bir kesimden bahsediyoruz.
Ama bundan daha büyük bir etki yaratacak olan kesim gençler, daha doğrusu bu seçimde ilk kez oy kullanacaklar. Yüksek Seçim Kurulu, bu hafta 64 milyon 113 bin 941 seçmenden 4 milyon 904 bin 672’sinin ilk kez oy kullanacağını açıkladı. Cumhurbaşkanlığı seçimi 2. tura kalırsa, bu sayıya 47 bin 523 genç daha eklenecek. Bu verilere göre bu gençlerin seçime yaklaşık 10 puanlık bir etkisi olacak. Bu veriler aslında başka bir gerçeği daha yüzümüze vuruyor: Yaşlanıyoruz! Türkiye’nin uzun yıllardır elinde bir umut olarak tuttuğu ‘genç
14 Mayıs seçimlerine artık bir aydan az kaldı. Siyasi partiler, hesaplarını bir milletvekili fazla çıkarabilmek için yapıp, listelerini ona göre hazırladı. 14 Mayıs gecesi sandıktan çıkacak oy sayısına göre milletvekilleri partilere dağıtılacak. O hesaplama da “D’Hondt” sistemine göre yapılacak.
Günlerdir televizyonlarda ve sosyal medyada bu hesabın nasıl yapıldığı okurlara, izleyicilere anlatılıyor. (Maalesef bu anlatımların pek de başarılı olduğu söylenemez, zira epey karışık bir sistem. Meraklısı hesaplama yönteminin ayrıntılarına internetten ulaşabilir, inceleyebilir.) Ben bunun yerine neden D’Hondt sisteminin kullanıldığını özetlemeye çalışacağım. Türkiye çok partili hayata geçtikten sonra seçimler “liste usulü çoğunluk sistemi”ne göre yapılıyordu. Ama bu yöntem, alınan oyla kazanılan sandalye sayılarında büyük adaletsizlikler yaratıyordu. Bir seçim çevresinde oyların çoğunluğunu alan parti o bölgedeki milletvekillerinin tamamına sahip oluyordu. Aradaki fark ne kadar az olursa olsun, ikinci