Geriye dönüş nasıl mümkün olur?

21 Nisan 2016

Siyasi istikrar ve güçlü kurumsal bir demokrasi, ilk aşamada seçmenin iradesi ve bu iradeyi kararlı bir şekilde kullanan siyasi aktörlere bağlı olarak gelişir. Ancak siyasetin açtığı bu yol, ekonomi tarafında doğru ve güçlü kararlarla takviye edilmezse tıkanır.
Bugün başta Brezilya olmak üzere, Latin Amerika’da medyanın ve yargının kullanılarak, gerici restorasyon yolunun açılması ve bugün Brezilya’nın neredeyse bir Justokratik darbenin eşiğine gelmesi, son yıllarda elde edilen siyasi kazanımların iktisadi olarak kalıcı hale getirilmemesinin sonucudur.
Dilma Rousseff, Ekim 2014’te seçimleri yeniden kazandıktan sonra, Brezilya Merkez Bankası, gösterge faiz oranını artırarak son üç yılın en yüksek düzeyine çekmişti.
Dilma Rousseff’in partisi, hem Lula hem de kendi döneminde -yani yaklaşık 12 yılı aşkın bir süre bu- yoksulluğu azaltmak ve orta sınıfı güçlendirmek, yoksullardan orta sınıfa geçişi hızlandırmak yönünde politikalar izledi. Nitekim, Brezilya’da, yoksulluk sınırının dört katı gelir elde edenler, son 10 yılda 38 milyon artışla 61 milyona ulaştı. Yine bu dönemde Brezilya’nın milli petrol şirketi Petrobras, enerji hamleleri için, yalnız ulusal düzeyde değil,

Yazının Devamı

Türkiye’nin sermaye gücü

19 Nisan 2016

Türkiye’de özel sektörün ekonomideki ağırlığı ya da özel sektör bazlı sermaye birikiminin düzeyi ve niteliği önemli bir tartışma konusudur.
Bu konuda genellikle, Türkiye ekonomisinde seksenli yıllara kadar kamunun, seksenli yılların ortasından itibaren de özel sektörün ağırlıkta olduğu söylenir.
Seksenli yıllardan itibaren, özellikle Özal’la birlikte, özel sermaye birikiminin sistematik ve kurumsal olarak arttığını söyleyebiliriz. Ancak Türkiye’de özel sektörün son yıllarda ekonomideki nispi ağırlığı kamuya göre artmış olsa da ekonomiyi yönlendirme ve buna bağlı küresel strateji oluşturma yeteneği gelişmemiştir. Bu, şu an Türkiye’nin görünmeyen en önemli sorunlarındandır.
Devletten istenen...
Özel sektör, özellikle büyük sermaye dediğimiz tekelleşmiş yapılar, devletten -hükümetlerden- yalnız imtiyaz istemiş ve bu imtiyazlarla ranta -üretime değil- bir kârlılığı ve büyümeyi tercih etmiştir.
Bu kesim, mesela devletten dışsallık oluşturacak altyapı yatırımlarını istememiştir. Nitekim, devletin (kamunun) ekonomideki payını harcama bazında hesaplarsak, GSMH’nin yüzdesi olarak, Türkiye’de devlet hiçbir zaman gelişmiş ülkelerdeki ağırlığa erişememiştir.
Bu oran Fransa’da yakın

Yazının Devamı

Sorun “kıyıda” değil merkezde...

14 Nisan 2016

Şimdi Panama belgelerini ortaya çıkartan Uluslararası Araştırmacı Gazeteciler Konsorsiyumu (ICIJ), 2014 yılının sonunda yine çok benzer bir skandalı ortaya çıkarmıştı. ICIJ, Lüksemburg’da uluslararası vergi kaçakçılığına ilişkin 28 bin sayfa gizli belgeleri ele geçirerek yayımladı ve böylece son yılların en büyük vergi kaçakçılığı skandalı ortaya çıktı. Esasında Panama belgeleri de Luxemburg skandalının devamı sayılabilir. Bu skandalların bu şekilde arka arkaya ortaya çıkmasının ardında, bize göre üç temel dinamik var; birincisi sistemin yetmişli yılların ortasından itibaren başlayan ve seksenlerin başında ultra-liberalizmle çıkış arayan krizi, ikincisi 2008 sonrası ortaya çıkan finansallaşma dalgası ve üçüncüsü de teknolojinin geldiği aşamada artık “gizli bilgi” diye bir şeyin mümkün olamayacağı gerçeği...
Esasında bu üç dinamik ve ortaya dökülenler, bize bundan sonrasıyla ilgili çok net bir tablo ortaya koyuyor. Öncelikle ortaya çıkan skandallar, seksenlerin başında ABD’de Reagan (arz yönlü iktisat), İngiltere’de Thatcher (ultra-liberalizm) ile başlayan yeni “liberalizmin” doğrudan sonucudur. Seksenlerde başlayan ölçüsüz ve kuralsız özelleştirme ve ulus-devletlerin hızla

Yazının Devamı

Bir değişimin dersleri...

12 Nisan 2016

Görüldüğü gibi, endişeye gerek yokmuş; Türkiye’nin en köklü kurumlarından olan Merkez Bankası’ndaki değişim, bu kuruma yakışır bir şekilde gerçekleşiyor. Merkez Bankası başkanının kim olacağı tartışması, belli çevrelerin beklediği gibi, Türkiye ekonomisi üzerine belirsizlik bulutlarını getiren bir karmaşa olarak yaşanmadı. Kurum, çözümü kendi içinde üretti. Bu sürpriz olmayan sonucu, Türkiye’nin köklü kurumlarının değişime hazır olmalarına bağlayabiliriz.
Ancak bundan daha da önemlisi, Türkiye’nin, eskisinden farklı olarak, ülkenin refahı ve geleceğiyle ilgili bir konuda, kendisine dayatılan “çözümler” dışında çözüm üretme yeteneğini geliştirmesi ve bunu kamuoyu önünde tartışmasıdır.
Erdoğan’ın payı...
Bu varılan noktada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çok büyük payı vardır. Cumhurbaşkanı, başından beri, Türkiye’de ekonominin sağlam temeller üzerine oturmasını savunduğu gibi, bu ekonominin milletin bütününün çıkarlarıyla örtüşmesi ve adil olması gerektiği üzerinde durmuştur. 2008 yılında IMF ile 20. Stand-By’ın yapılmaması, hükümetin ve ilgili kurumların bağımsız karar alma yetisini kazanmaya başlamasının başlangıç tarihidir. Türkiye, “Sizde ekonomiyi düze çıkartacak bilgi ve

Yazının Devamı

Bir medeniyet tartışması: Faiz meselesi

7 Nisan 2016

Sanıyorum şu faiz tartışması önümüzdeki günlerde ait olduğu alan olan ekonominin dışına da taşarak politik zeminde de tartışılacak. Daha da ötesi, belki örtülü olarak, politik duruşla ilgili mesajları da kamuoyunun önüne taşıyacak. Zaten bu yeni bir şey değil, böyle olmuştur.
İslam’da faiz yasağı, hatta daha geniş anlamda riba yasağı bile tek başına yalnız ekonomik bir sistemi anlatmaz. Doğrudan politik bir duruşu, giderek siyasal bir sistemi hatta sosyal -toplumsal- çerçevenin -formasyonun- çeperini oluşturur.
Bu anlamda, faiz tartışması hiçbir zaman salt iktisadi bir tartışma olmamıştır. Çoğu kere politik tartışmadır bu konu...

Enflasyon-faiz
Şu sıralar faizle enflasyon arasındaki ilişkiye vurgu yapan çok sayıda değerlendirmeye rastlıyoruz. Gelişmiş ülkeler enflasyonu büyüme başlangıcının işareti saydıklarından, durgunluğu aşmak için faizleri düşürerek enflasyon (büyüme) oluşturacaklarını sanıyorlar. Gelişmekte olan ülkeler ise hâlâ enflasyonu öncelikli sorun olarak görüyor ve enflasyonu da faizleri yukarı çekerek önleyeceklerini düşünüyorlar. “Enflasyon düşerse faizler düşer” ya da “Enflasyon da düşecek faiz de düşecek” gibi açıklamalar esasında bugün teknik olarak

Yazının Devamı

Mülteci krizi mi, demografik devrim mi?

5 Nisan 2016

Garip, açıklan-ması güç zamanlardan geçiyoruz; iyi ile kötünün bu denli iç içe geçerek yeninin önünü böylesine açtığı bir dönem sanıyorum bir daha olmaz.
Türkiye, bu hafta başı AB ile yaptığı anlaşma gereği ilk mülteci kafilesini kabul etti. Türkiye, zaten bu yükü insani nedenlerle fiili olarak omuzluyordu; şimdi kaçak geçişi ve ölümleri azaltacak bu yeni uygulamayı da aynı nedenlerle yapıyor. Bu hiç şüphesiz ki Türkiye, Ortadoğu ve AB için yeni sosyal, ekonomik gelişmeler doğuracak demografik bir hareket. Belki de yüzyılın en büyük demografik gelişmesiyle karşı karşıyayız. Bu demografik depremin çok yakında ciddi iktisadi ve sosyal sonuçları olacak ve bu sonuçlar bölgenin coğrafi olarak şekillenmesinde de önemli bir rol oynayacak.
Büyük (bir) pazar
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD gezisinde gerçekleşen en önemli toplantı sanıyorum Cumhurbaşkanı’nın ABD kökenli küresel şirket yönetim kurulu başkanı ve CEO’larıyla yaptığı yuvarlak masa toplantısıydı. Bu toplantıda özellikle bilgi ve teknoloji üreten şirketler, Türkiye’ye yatırım yapmanın yalnız Türkiye’ye yatırım yapmak olmayacağını, Avrupa, Ortadoğu ve Afrika pazarları için de Türkiye’nin çok önemli bir yatırım üssü olacağını ve

Yazının Devamı

Washington’da Türkiye ve ABD gerçeği

31 Mart 2016

Washington
Nükleer zirve için Washing-ton’a geldiğimiz saatlerde Fed Başkanı Janet Yellen, New York’ta yaptığı bir sunumda Amerikan Merkez Bankası’nın faiz artırımı için temkinli olacağını söylüyordu. Fed’in, özellikle Yellen ve ekibinin, ısrarlı bir şekilde “güvercin” stratejiyi derinleştirerek sürdürmesi aslında sürpriz değil.
Bu konuda geçen sene, tam bu zamanlar, şunları yazmıştık: “Fed, 2015’te faiz artırsa bile bu, belirsizliği gidermeye dönük ve derinliği olmayan, sembolik bir adım olacaktır. Fed’in gerçek anlamda faiz artırarak ‘yeni bir normal’ tanımlaması, en iyi ihtimalle, ABD seçimlerine çok yakın bir tarihte olabilir. Başkan Yellen’in temsil ettiği merkez Fed’in, Obama’dan sonra yine Demokrat adayı destekleyeceğini ve buna uygun olarak da var olan para politikasında ısrar edeceğini söyleyebiliriz.”

Yeni yol...
Şimdi Fed’in bu stratejisini yalnızca ekonomi için bir yol işareti sayamayız; bu ısrar, hiç şüphesiz ki bize siyasi alanda da yeni bir yolu işaret ediyor. Benim Washington’da izlenimim şu: ABD bu yıl yapılacak seçimleri tartışıyor, TV’ler, haber kanalları Hillary Clinton ve Donald Trump arasındaki mücadeleyi en ufak ayrıntısına kadar, bire on katarak

Yazının Devamı

Bir ‘ziyaret’in ekonomi-politiği

29 Mart 2016

Bugün Cumhur-başkanı Erdoğan ABD’ye gidiyor. Bu tür gezilerin planı ve zamanlaması yıllık olarak yapılır ve program sanılandan çok önce belirlenmiş olur. Bu açıdan, şu sıralar siyasi ve ekonomik gündemde olan birçok güncel gelişme ve tartışma ile ziyaretin zamanlaması arasında bir bağlantı yoktur. Ancak bu ziyaret, şu sıra Türkiye-ABD arasında gündemde olan birçok önemli başlığı masaya getirecektir. Esasında ekonomi alanında ilk sırada olan başlıkların, aynı zamanda, siyasi ve diplomatik başlıkların çıkış noktaları olduğunu görüyoruz. Ortadoğu’da başta Suriye meselesi ve buna bağlı terör, mülteci sorunları başta olmak üzere, Irak, Akdeniz enerji ve ticari alanları, buna bağlı Filistin-İsrail ve Kıbrıs sorunları esasında bugün küresel ekonominin ve siyasetin en önemli gündemleri olarak masadadır.

Yeni strateji
ABD’nin önünde çok kritik bir başkanlık seçimi var. Ancak bu seçimden ya da adaylardan bağımsız olarak ABD’nin yeni dönemdeki stratejisinin konturları az çok bellidir. ABD, Pasifik ve Kafkasya-Ortadoğu-Doğu Avrupa dengesini, her iki tarafı ve bu coğrafyalardaki eksen ülkeleri kontrol ederek, sağlamaya çalışacak. Bir önceki yüzyılda Pasifik’te Japonya kontrol altında,

Yazının Devamı